24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ NEDENİYLE BİR ANI “ Ben öğretmen Olacağım”

Öğretmenlik özveri
isteyen bir meslek. Sabır ister, sevgi ister. 
Öğrettiğinden çok öğrenmek ister. 
Öğrencisine: “ öğretmenimden aldığımı satıyorum” dedirtebilmeyi ister.
Hasılı öğretmenlik öyle bir yük ki taşı taşıyabilirsen…

Ailemizde benden
önce öğretmen olan yoktu.. Olmamasına rağmen ilkokul öğretmenim rahmetli
Abdullah Turhan’ın güdülemesiyle bu yola girdik.  Her öğrenci öğretmenine benzemek ister
kuralına göre, 12 yaşında bir çocuk olarak, aileme karşı  duyacağım özleme rağmen gurbetle tanışmamın
sebebi olmuştur bu tutku.. Hatırımda kaldığına göre, bu tutkuya sevgili annem
Ayşe Hatun’un sel gibi akan göz yaşları bile mani olamamıştı.

Girdiğim  sınavları kazandıktan sonra kaydımı
yaptıracağım Pulur İlköğretmen  Okulu’na
Köyden ağabeylerle birlikte yola çıktık. Erzurum’a gidecektik. Kamyon üstünde
uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra  bir
sonbahar günü 26 Eylül 1950 de vasıl olduk Okulumuza.

O gün  topluca okul hamamında yıkandıktan sonra yatı
için ranzalı yatakhanelerde istirahata çekildik. Ağabeyler artık yanımızda
yoktu. Ben gibi hemşerisi çok olanlar hariç ağlayan, horlayan ve bir birine
yakınanları dinledikçe içime bir gariplik çöktü. Ve bir kaçma planı yapmada
karar kıldım. Bu eylemi iki hemşerim gerçekleştirdi. Ama ben gerçekleştiremedim.
Çünkü bu halimi sezinleyen  hemşeri
ağabeylerimin göz hapsinden kurtulmam mümkün olmadı .

Günler çabuk geçti…
Tarih yaprakları 26 Aralık 1950 yi gösterdiğinde okul önünde düzenlenen bir
törende adım okundu ve bir bankın üzerinde kendimi buldum.    Anons İftihara geçenler 1A dan 452 Yusuf
Türkan Sadık. Ufak tefek bir çocuk olmama rağmen bu başarım okulda tanınmamda
ve diğer öğretmenlerimin de taktirini kazanmamda en büyük  etken olmuştu.

Devam eden 6
yıllık bu süreç sonunda dersler, uygulamalı çalışmalar, bilginin işe
dönüştürülmesi,  görev alacağımız
gelecekteki köy öğretmenliğindeki başarıların nasıl elde edileceği  bilgilerini özümledik. Kimi zamanlar yan
gelip yattık, neticede hamdık, piştik, olgunlaştık. Ve genç öğretmen adayları
olarak  30 Haziran1956 günü   tören alanında toplandık. Topluca, son kez
seslendirdiğimiz  “Candan açtık cehle
karşı bir savaş” dizelerini içeren  Öğretmen
Okulu Marşı’nın  kulaklarımızdan çıkmayan
yankıları arasında ellerimizde tahta bavullar olarak  yeni ufuklara yelken açmak üzere sevgili  okulumuza veda ederek   ayrıldık..

İlk görev yerim
146 mevcutlu  Kürtün Çayırçukur Köyü
İlkokulu Stajiyer Baş Öğretmenliği… Ardından 2 Yıl yüksek okul. Sonra  çeşitli liselerde sınıf öğretmenliği
yöneticiliği, Gümüşhane Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü,  Son 14 Yıl 
Gümüşhane, Eskişehir, Tunceli, Siirt, Bingöl, Ağrı İl  Milli Eğitim Müdürlükleri görevlerini
kapsayan   41 yıllık bir eğitim
serüveni..

Şunu öğrendim
ve  inandım: Bir ülkenin kurtuluşu ancak
eğitimle mümkün olur. Bunun da temel öğesi öğretmendir. Öğretmene itibar eden
onların saygınlığına gölge düşürmeyen toplumların kısa surede yükseldiği
bilinen gerçeklerdendir. Tıpkı Finlandiya örneğinde olduğu gibi.. Benim ülkemde
neden olmasın diye de her gün hayal etmekteyim.

Bu gerçekten
hareketle Atatürk ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği 24Kasım
günü 1981 tarihinden beri “Öğretmenler Günü” olarak kutlana gelmektedir. Bu
vesile ile Başta başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerin  bu gününü yürekten kutluyor ebediyete intikal
edenleri de  rahmetle anıyorum.

Kısa bir anı ile
başladık ve kulaklarımdan çıkmayan “CANDAN AÇTIK CEHLE KARŞI BİR SAVAŞ” dizesi
gerçeğinin  altını kalın çizgi ile
çizdik. Bir gerçek daha var ki: O da, 
toplu dersler öğretmenimiz, Yusuf Lekesiz’in  serbest vezinle  yazdığı ve bir törende  okuduğu şiirin den  aklımda kalan dizeleri:

        Öğretmen olacağım..

        Benim de sınıflarım, sınıflarımda
öğrencilerim..

        Kiminin saçı siyah, kiminin sarı

        Kiminin gözü kara kiminin ela.

        Renkleri engel değildir onları sevip
okşamama…

       
Akan burunlarını sileceğim mendilimle…

        BEN ÖĞRETMEN OLACAĞIM…