Alternatifsiz Sistem

Niyazi Karabulut Demokrasi denilen yönetim biçimi şöyle tarif ediliyor: Demokrasi veya el erki, halkın yasaları müzakere etme ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisine veya bunu yapmak için yönetim görevlilerini seçme yetkisine sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Bu tarifi medya platformu wikipediadan aldığımı söyleyeyim. Bu tarifteki sorunlu yerlere değinerek yazıyı ilerletelim. “Halkın yasaları müzakere etme ve […]

Niyazi Karabulut

Demokrasi denilen yönetim biçimi şöyle tarif ediliyor: Demokrasi veya el erki, halkın yasaları müzakere etme ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisine veya bunu yapmak için yönetim görevlilerini seçme yetkisine sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Bu tarifi medya platformu wikipediadan aldığımı söyleyeyim. Bu tarifteki sorunlu yerlere değinerek yazıyı ilerletelim. “Halkın yasaları müzakere etme ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisi” diye aktarılan bölümün sorunlu olduğunu okuma yazması olan ve ortalama zekâ seviyesinde olan herkes anlar. Çünkü hiçbir birey böyle bir yetkisinin olmadığını bilir. Buna rağmen demokrasi gelişmiş ve alternatifsiz bir sistem olarak bize lanse edilir.

Yukarıdaki eleştiriye ek olarak şunu da söylemek gerekir. Aslında demokrasinin en büyük açmazı seçme ve seçilme hakkını elde etmiş bireylerin kalitatif açıdan sorunlu olmalarında saklıdır. Seçme ve seçilme hakkını hangi nitelikte olan şahıslara vermeliyiz? Sorusu sorulacak en önemli sorudur ve bu soruya verilebilecek düzgün, tatmin edici bir cevap yoktur. Hırlısı, hırsızı, yollusu, yolsuzu seçme ve seçilme hakkına kolaylıkla erişebilmektedir. Bu durum ise yönetecek kesimin hem kalitesini düşürmekte hem de sıradanlaştırmaktadır. Medyada dile getirilen problemlerin bir çoğu da bu açmazla ilgili ve ilintilidir.

Bir hatıramla konuya açıklık getirmeye çalışayım. Bizim memuriyet dönemimizde sıklıkla vatandaşın önüne gelen seçim sandıklarının demokrasinin gereği olduğu ve halka verilen değerin bir karşılığı olduğu bunun da demokrasinin erdemlerinden biri olduğu yutturulmaya çalışılırdı. Erken seçim teraneleri yenilen pehlivan güreşe doymaz misali böyle bir söylemin arkasına gizlenirdi. Yine böyle bir seçim sathı maili vatandaşın bütün gündemini meşgul ettiği bir dönemde zorunlu olarak bir dağ köyüne sandık başkanı olarak görevlendirildim. Mahalli seçim olması hasebiyle genelde bütün köylerde olduğu gibi gittiğim köyde de muhtarlık seçimleri oldukça çekişmeli geçiyordu. Zihinsel özürlü bir vatandaşı getirdiler annesiyle birlikte oy kullanacak. Muhtar adaylarından birisi itiraz etti. Bu şahsın oy kullanma ehliyeti yoktur, delidir oy kullanamaz dedi. Münakaşa uzayınca il seçim kurulunu aradım nasıl bir yol takip etmem gerektiğini sordum. Seçim işleri başkanı şu mealde bir şeyler söyledi: Vatandaşın ismi listede varsa oyunu kullandır. Sizler vatandaş hakkında karar verecek bir yetkinlikte değilsiniz. Nitekim vatandaş annesinin yardımıyla oy verme kabinine girdi ve annesinin yardımıyla oyunu kullandı. İtiraz eden taraf gününü sonunda seçimi kaybetti.

Bir zamanlar söylenmişti, hani, dağdaki çobanın oyuyla bizim oyumuz bir mi? diye. “Göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafalı”, “tuzluk”, “tuvalet terliği”, “ceketimi koysam kazanır” gibi tabirler maalesef bizim yazın dünyamızda çokça kullanılmıştır. Ama bunun demokrasi denilen sistemin bir gerçeği olduğunu demokrasiye inananların kabul etmesi gerekir. Demokrasiye inanmayan ve demokrasinin illetli bir sistem olduğunu kabul edenler için bunlar demokrasinin açmazlarıdır. Demokrasi denen sistem ve uygulamalar kalite odaklı değil parmak hesabı odaklıdır. Yani fazla parmak kalkıyorsa işin ahlaki boyutu önemli değildir. Demokratik sistemde bireyler birer sayıdan ibarettir.

Bizim medeniyet kodlarımızda bu işler nasıl halledilir? Düşünen insan için çözüm yolu bulmak elbette kolaydır. Bu sebeple İslam tarihine baktığımızda camid (donuk) bir uygulama bulamayız. Yani zamana ve zemine göre uygulamalar geliştirilmiştir. Ama önemli bir uygulama vardır ki buna fıkıhta “ehlül hal vel akd” denilmektedir. Bu tabirin açıklamasını elbette yapmayacağım. Konuyu işin uzmanlarına bırakmak en doğrusudur. Şunu da anti parantez aktarmak gerekir. İslamda şura müessesesi vardır. İstişare yapmak esastır. Ancak gözden kaçırdığımız bir ayrıntı var ki o da istişarenin işin ehli kimselerle yapılması gerektiğidir.

Bu yazının çerçevesini taşmadan şöyle bir misalle düşüncelerimizi yenileme umuduyla güncel hayatımızdan örnekler verelim. Elbise diktireceğimiz zaman terzinin en iyi usta olmasına dikkat ederiz, doktora gideceğimiz zaman uzmanlığı konusunda araştırma yaparız, manavdan sebze ve meyve alırken iyisini seçeriz, karpuz kavun alırken şöyle bir eller bakarız ama maalesef bizi yöneteceğini düşündüğümüz ve hayatımıza hükmedecek yasaları çıkaracağını düşündüğümüz kimselerin niteliğine bakmayız, bakamayız. Çeşitli manipülasyonlarla bu hakkımız elimizden alınır. Ya da daha açık bir ifadeyle bize böyle bir hak verilmemiştir. Biz sadece sahilde kumdan kaleler inşa eden çocuklar gibi bir oyun içerisinde olduğumuzu çok geç fark ederiz veya hiç fark etmeyiz.

Exit mobile version