ANTİKA AYNA

Bir ayna dükkanında antika bir aynanın üzerinde  “kim isterse bu ayna bedava verilecektir” etiketi yer almasına rağmen aynayı kimse satın almaz. Bedava olmasına rağmen yıllarca müşteri bulamayan aynanın satılmama nedenini ise aynacı şöyle anlatır: “bu ayna, insanın elli sene sonraki halini gösterdiği için kimse almak istemiyor…” İnsanın elli sene sonraki hali… Bu ifade bile insanın […]

Bir ayna dükkanında antika bir aynanın üzerinde  “kim isterse bu ayna bedava verilecektir” etiketi yer almasına rağmen aynayı kimse satın almaz. Bedava olmasına rağmen yıllarca müşteri bulamayan aynanın satılmama nedenini ise aynacı şöyle anlatır: “bu ayna, insanın elli sene sonraki halini gösterdiği için kimse almak istemiyor…”

İnsanın elli sene sonraki hali… Bu ifade bile insanın ürpermesi için yeterli sanırım…

Elli yaşında olan birinin bu aynayı aldığını ve 20 yıl içinde de öleceğini düşünün… Bu kişi böyle bir aynaya baktığında, ölümünü ve hatta ölüm sonrası kabirdeki halini görerek elbette ürperip korkacaktır… Karanlık mezar girdabında bir ceset… Ne gelen var ne giden… Ne sesini duyan var, ne de bir ses veren…

Güzelliğine güvenip çevresine hava atan biri için bu ayna elli yıl sonrasına ait neler gösterecektir acaba? Buruşmuş yüzler, beyazlamış saçlar, çökmüş şakaklar, titreyen eller, topallayan ayaklar… Ve sevmek beklediği nazarlardan göreceği nefretler…

Hiç kimse böyle garip bir aynanın gösterdiklerine bakmak istemez ama istesek de istemesek de zaman treni bizi böyle bir sona doğru götürüyor… Hayatın gerçek yüzüne yapılan kaçınılmaz bir yolculuk…

Bırakın elli sene sonrasını gösteren antika aynaları, normal aynaların gösterdikleri bile zaman zaman insanoğlunu rahatız etmiş, kendilerindeki fiziksel değişikliği gösterdiği için aynalara küsülmüş, hatta düşman olunmuştur… Cahit Sıtkı’nın şu mısraları bu gerçeğin güzel bir ifadesidir…

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?         

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görürsünüz

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar…

Gençlik gidiyor, zaman çarkını döndürüyor ve insan, ölümün öldürülemediği bir sona doğru kürek çekiyor…

Hayat süreci içinde insanların başına gelecek olayları önceden bilmemesi ne kadar güzel, ne kadar büyük bir rahmet değil mi?

İnsan; başına gelecek olayları, özellikle de ölümün hangi gün, nasıl, nerede olacağını bilmiş olsa idi, daha ölmeden evvel ölecek, hayat onun için âdeta bir zehir olacaktı…

Yaratılış felsefesinin her yerindeki binlerce hikmetli işte olduğu gibi bu noktada da Allah (c.c.) ölüm olayının vaktini ve saatini gizli tutarak insanları büyük bir kaostan kurtarmıştır.

Aynalar nasıl fotoğraf gösterirse göstersin, insan fizikî olarak arzu etmediği bir sona doğru gidiyor ama mânâ âlemini gösteren aynalarda ise; hangi yaşta olunursa olunsun hep arzu ettiği fotoğrafları görmek insanın kendi elindedir…

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’inde; insan yolculuğunun dünyada bitmediğini, asıl arzu edilen gençliğin ahirette olacağını müjdeliyor.

Demek ki önemli olan bu dünyada istikametli, Allah’ın emrine uygun bir hayat yaşayabilmektir. İşte o zaman bütün aynalar insana dost olacaktır…

Aynaları kendilerine dost edinenlere ne mutlu…

Güzel günler dileği ile. 

Exit mobile version