BAL TUTAN PARMAĞINI YALAMALI MI?

Mustafa Akdemir’in köşe yazısı

Tuttuğu bal kendi
balıysa yalar ama bu söz onun için söylenmemiştir. Burdaki bal; başkasının,
parmak ise daha başkasınındır. Sanırım murad edilenle bizim anladığımız mananın
çok farklı olduğu en güzel örneklerden birisi bu atasözüdür. Bazen, nasıl
işimize gelirse öyle anlıyoruz ya da anlamak istiyoruz. Çünkü maksadımız hakikati
bulmak değil yaptığımız işe kılıf uydurmak ve vicdanen kendimizi rahatlatmaktır.

Bu söz, özü
itibariyle negatiftir ve aslında uyarı anlamındadır.  Tutulan balın yani emanetin parmağına
bulaşabilme tehlikesine dikkat çekmek içindir. Yani bal tutanın özellikle kamu,
vakıf, yetim malı tutuyorsa parmağına dikkat etmesi gerektiğini ifade için
söylenmiştir. Ancak halk arasında bu “bal tutuyorsan parmağını yalama hakkın
var” diye yorumlanıyor ve tabi bal tutanın parmağını yalamasına müsamaha ile
bakılmasına sebep oluyor.

Burdaki bal zahiren
tatlı ancak aslında zehir olan ve iflah etmeyen bir baldır. Eskiden birisi
birisine düşman olduğunda gidip vakıf malından ya da yetim malından bir avuç
toprak getirip bahçesine atarmış ki adam helak olsun! Tuttuğumuz şey aslında
bal değil de zehir olsa, onu çıplak elle tutarmıyız, elimize bulaşmaması için
çok hassas davranmazmıyız, elimize bulaşsa onu yalarmıyız yoksa hemen
yıkarmıyız? Peki manevi mesuliyeti ve ahirette hesabı çok ağır olan kamuya ait
bir mal, kişiler için bal mıdır yoksa zehir mi?

Şimdi düşünelim “bal
tutuyorsam parmağımı yalamaya hakkım var” anlayışı nelere kapı acar?

Bir kamu ya da
vakıf yöneticisi veya kamuya ait bir gücü ya da parayı kontrol eden bir görevli
bu düşünceyle hareket ederse ne olur? Kesesini doldurmak, kendi yakınlarına
menfaat temin etmek, işi ehline ve layık olana değil yakınlarına vermek,
sevmediği insanları elindeki güçle cezalandırmak vs vs. Eee ne de olsa bal
tutanın parmağını yalaması hak!.., o da hiç çekinmeden parmağını bandıra
bandıra yalıyor ve huzurlu bir toplumun ve güçlü bir devletin temelleri olan helal
lokma, emanete hıyanet etmemek, işi ehline vermek, adalet, çalışmak gibi
erdemler yok oluyor. Tabi bunlarla beraber neslimiz, geleceğimiz de yok oluyor.

Emanetçilik zor
iştir ve kolay kolay kimse öylesi mesuliyetli bir görevi üstlenmek istemez ama
günümüzde maalesef herkes bir köşe kapmak, bir makam sahibi olmak için
yarışıyor. Vatanımıza, milletimize hizmeti kendine şiar edinmiş, hamiyetli,
gayretli, milli ve manevi değerlerimizle mücehhez kıymetli kimseleri tenzih
ederim ancak geçmişinde şaibeleri olan hamiyetten habersiz bazı kimselerin dört
– beş yılda alacağı maaşın on belki yüz katını seçim kampayasında harcamasını
nasıl izah edebiliriz? Bunun sebebi bal tuttuğu parmağını yalamak hevesi
olabilir mi? Ya da hani derler ya “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!..”

Peki bu kadar büyük
bir hatayı neden yapıyoruz? Hesabının çok ağır ve zor olacağını bile bile neden
parmağımızı bala daldırıp duruyoruz? Zannediyorum burada bizi yanıltan şey,  birisinin muaccel (acele) diğerininse
genellikle müeccel (ecele bağlı) olmasıdır. Yani insan parmağını yalayınca
balın tadını hemen alıyor ama hesabını ahirette verecek. Dolayısıyla sanki hiç
ölmeyecekmiş gibi o gün çook uzak ya da hiç gelmeyecekmiş gibi davranabiliyor. Gerçi
bazen daha bu dünyada da cezasını buluyor ama balın anlık tadı her şeye galip
geliyor!..

Aman dikkat bal zehirli!