Bazı Kitaplar Çok Güzel

“Ebe bilir ki, sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni, taptaze bir sen zuhur edebilmesi için, zorluklara, sancılara, hazır olman gerekir.”                                                                                                                                      Şems-i Tebrizi Bazılarımızın internette dolaşırken karşılaşmış olabileceği bir animasyon var. Dünyada bir noktadan başlayıp gökyüzüne doğru çıkan bir kamera ile küçülen ağaçlar, evler derken küçülen bir dünya ve derken […]

“Ebe bilir ki, sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni, taptaze bir sen zuhur edebilmesi için, zorluklara, sancılara, hazır olman gerekir.”

                                                                                                                                     Şems-i Tebrizi


Bazılarımızın internette dolaşırken karşılaşmış olabileceği bir animasyon var. Dünyada bir noktadan başlayıp gökyüzüne doğru çıkan bir kamera ile küçülen ağaçlar, evler derken küçülen bir dünya ve derken küçülen bir güneş, galaksiler… Evrenin ne kadar büyük olduğunu anlatan bu animasyona bakarken sanat geliyor aklıma. Bana kalırsa sanat hepimizin bu evrenlerden bir veya birkaç tanesini keşfetmesi ile ilgili. Aynı evreni keşfeden en az iki kişi olduğunda ise sanat başlıyor. Adeta bir sırrı paylaşan iki sırdaş oluyorsunuz. Güzellik ya da estetik bu paydada buluşabilmek demektir. Bunun için öncelikle iç dünyamıza yolculuk yaparız. İçimizden cesaretli olanlar ne istediğini iyi bilir ve yolculuğunu zevk aldığı durakta sonlandırıp mutluluğa kavuşur. Diğerleri yani sözüm ona korkak ve kendine güveni olmayanlar ise iç dünyalarına yolculuk yapmak yerine televizyonları, aile büyüklerinin zevklerini ya da kokuşmuş ve dört tarafı çirkinliklerle çevrilmiş sosyal ağ reklamlarını kendilerine referans alarak mutlu olacağına inandırıldıkları bir durakta yolculuklarını sonlandırırlar. Bilmezler ne istediğini bilmek, ne güzel bir penceredir. Bilmezler gerçekten mutlu olmak nice güzeldir.

Mehdi Mohammadi Rouzbahani’nin 2011 yılında ödül aldığı karikatürüne bakarken geliyor tüm bu düşünceler aklıma. Bu karikatüre ne zaman baksam kendi iç dünyama derin bir yolculuğa da başlarım. Karikatürdeki kitap vurgusu kalbimdeki gizli bir kütüphanenin tozlu raflarındaki her bir kitaba teker teker dokunmama sebep olur. Her birinin penceresinden hayat hapishanemin duvarlarına yansır güzellikler. Ancak bu güzelliklerden özellikle bir tanesini hepsinden ayrı tutarım. Çünkü o kitap her okuduğumda defalarca kazı çalışması yapılsa da bulunması zor bir hazinenin bilmediğim farklı bir yolla özüne ulaşılmış hali gibidir. Çünkü o kitap sadece kendi içini dinleyebilecek kadar cesaretli olanların, sabırla ve anlayışla kitabı okuduklarında, tüm hazinesini zarifçe paylaşabilen bir kitaptır. O kitap ” kendiniz olmakta güçlük çekiyor musunuz? ” diye sorar size ve devam eder “Az yaşıyoruz, az görüyoruz, az biliyoruz; bari hayal edelim.” İşte o kitap: Orhan Pamuk ‘ un Kara Kitap isimli kitabıdır.

Orhan Pamuk bu kitabı yazmak için yıllarca uğraşmış. Dolmuş ve ardından taşmış. Tabii ki Kara Kitap’ı okumanı isterim sevgili okur. Ama sana bunları anlatmamın asıl sebebinin Kara Kitap olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun. Bunca kelamın sebebi Kara Kitap ile tanışmamdan yıllar sonra benzer bir tadı başka bir kitap ile yeniden alıyor olmanın içimden taşan heyecanıdır. Daha en başta ismi ile dikkatimi çeken bu kitabı okursan örneğin ansızın kendini bir sınıfta bulabilirsin. Hem de ne sınıf. Demokles’ten Napolyon’a, Aristo’ya, Salvador Dali’ye kadar herkes burada. Kâh ana karakterle birlikte belki yıllar önce gördüğünde aklının takıldığı bir manzarayı yeniden keşfedip hatırlayarak kâh benzer duyguları içinde hissederek hayatı sorgulayabilirsin. Bu kitap ilimiz vali yardımcısı iken Erzurum ili Oltu ilçesine kaymakam olarak atanan Yazar Şenol Turan’ a ait “Alaturka Münzevi” isimli kitaptır.

Alaturka Münzevi bir arayışı soluksuz anlatan güzel bir kitap olmuş. Kemale ermek adına yola çıkan kahramanın kader düğümlerini, tüm sessizliğini, aldanışlarını, kendi ile giriştiği basit kavgalarını okurken Oğuz Atay’ın Tutunamayanları’na, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ına, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ına rastladığımız oluyor. Benzer arayışlar,  küçük beklentiler, kalp kırıklıkları, arayışı bulmak ile nihayetlendirme isteğine rağmen benzer talihsizlikler benzer hüzünlü sonlar… Kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız ki güçlü sancılar sağlıklı meyveler vermişler.

Hafta sonu Gümüşhane Kitap Kulübü’ nün etkinliği sayesinde kıymetli Şenol Bey ile bir araya gelme fırsatı yakaladık. Anların unutulmaz anılara dönüştüğü o muhteşem anlara tanıklık edebilme fırsatını yakalayan herkesin adeta sanatın seyir terasında bu küçük şehre uzak, bu sığ kıyılardan derin ve masmavi bir okyanus kokusunu soluduğunu söylemek çok yerinde olacaktır. Her şeyden önce böylesi bir eseri kaleme aldığı ve Gümüşhane’den ayrılmadan önce fikren ve duygusal anlamda kendisinden istifade etme şansını bize verdiği için Sayın Şenol TURAN Bey’ e müteşekkirim. Söz uçar yazı kalır derler oysa aldığımız nefes bile bir mühürdür yeryüzünde. Gümüşhane her ne kadar büyük bir değerden artık mahrum kalacak olsa da Şenol TURAN Bey’ in ayak izleri bu sokaklarda baki kalacaktır.

 

 

 

Exit mobile version