BEDEN GÖZÜ, AKIL GÖZÜ VE KULLUK ŞUURU

Hasan Pir’in köşe yazısı

İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri de “idrak” sahibi olmasıdır. İdrak, insana
has bir algılama hususiyetidir.

Görme özelliğine sahip canlıların dış âlemdeki
objelere bakışıyla, insanın bakışı arasında çok fazla fiziksel bir farklılık
yoktur. Çünkü görme fiilindeki fiziksel reaksiyonlar her canlıda hemen hemen
aynıdır.  Ama “idrak” dediğimiz, tamamen
akılla ilgili bir işlevin insanda var olmasıyla objeye bakış birden değişik
anlam kazanmaktadır.

İnsanın görmesi ve bakması, akıl ve idrakle
yeni bir boyut kazanır. İnsan haricindeki varlıklar sadece baktıklarını
gördükleri halde, insan baktığının arkasını da görme özelliğine sahiptir ki, bu
özelliği “akıl görmesi” diyerek
genellemek mümkündür.

Göz, bir binayı görürken, akıl hemen
devreye girerek gözün görmediği, o binanın mimarını ve ustasını insana
düşündürmeye ve sorgulatmaya başlar.

Göz, bir kitabın yazılarını incelerken,
akıl hemen devreye girerek, o kitabın yazarını aramaya ve düşündürmeye başlar.

Göz, bir tabloyu incelerken, akıl hemen devreye
girerek o tabloyu yapan sanatkârın imzasını aramaya başlar.

Göz, basit bir iğneyi görür, akıl ise o
iğnenin bir ustasının var olduğunu insana düşündürtmeye başlar.

Göz, tabiata baktığında yaratılan
binlerce varlığı görür. Akıl ise bu varlıkların tesadüfen var olamayacaklarını,
bunları yaratan bir yaratıcının var olması gerektiğini düşünerek, İnsanı
Allah’a götürür.

Bu nedenledir ki, “vücut gözü sanatı görüp de akıl
gözü o sanatın sanatkârını görmezse çok garip olur.”

Sahibine yorum yaptıran, hayrette
bırakan, üzüntü veren, sevinç veren akıl görmesidir ki bu görmeyi de insanda
organize eden öz “ruh”tur. Yani göz
bakar ama gören ruhtur. Ruh bu âlemi göz penceresi ile seyreder.

Madem ki; “her eser” sahibini gösteren
ve tanıtan bir delildir, bir ispattır. O zaman kâinatta gözümüz önündeki canlı
ve cansız bütün varlıklar da onları yaratan Allah’ın varlığının birer delili ve
birer ispatıdırlar.

İşte; akıl gözünün en önemli görevi
kâinatın bir yaratıcısı olduğu gerçeğini görmesidir. Kâinatın yaratıcısı olan
Allah’ı gören akıl gözü,  sahibindeki
idraki de zorlayarak Allah’ı öğrenme ve Allah’ın insanı yaratma gayelerini
anlama gayretinde olacaktır.

İşte Ruh; beden gözünün gördüğünü akıl
gözü ile yorumlayıp idrak ve şuuru harekete geçirince insanın önüne serilen
sayısız deliller insanı Allah’a imana götürür. Ve bu iman ve  teslimiyetle insan işte o zaman “kul” olur. Kul olan insan, Allah’ı
tanıma gayretine girer. Allah’ı tanıma gayretinin de önünde iki önemli anahtar
vardır; birisi Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri de ise Allah’ın elçisi
Hz. Muhammed’dir. (s.a.v)

Cenab-ı Allah bizi kendisine hakiki kul,
Peygamberi Hz.Muhammed’e hakiki ümmet ve Kur’an’a hakiki talebe eylesin. Amin.

Güzel günler dileğiyle.