BEN; ERDOĞAN VE AK PARTİ TARAFINDAYIM ÇÜNKÜ…

Büyük değişim ve dönüşüme son 25 gün kaldı.

Ülke olarak demokrasinin gereği 24 haziran 2018’de sandıklara gidecek ve gerek Cumhurbaşkanı gerekse milletvekili seçimi için iki ayrı oy kullanacağız. Bu seçimler daha öncekilere nazaran büyük bir öneme haiz olacak. Malumunuz hükümet etme sistemi 2017’de yapılan referandum ile değişmiş “Parlamenter sistem”den “Cumhurbaşkanlığı hükümet etme sistemi”ne geçmiştik. Yeni sistemin neleri değiştirdiğinin detayına girmeyeceğim zira daha önceki yazılarımda dilimin döndüğü oranda anlatmaya çalışmıştım. Bu yazımı bir sohbet tadında oluşturmak istiyorum.

Evet, 24 Haziranda bir karar verip bu karara göre oy kullanacağız. Kararımız güncel ve popüler bir deyimle ya “tamam” ya da “devam” olacak. “Tamam cephesi”nin oluşturduğu ittifak millet!, “Devam cephesi”nin oluşturduğu ittifak ise Cumhur ittifakı olarak adlandırıldı. Peki karar verirken nelere dikkat etmeli ya da kararımızı nasıl şekillendirmeliyiz? Bu soruya kendi bakış açımla cevap vermeye çalışacağım.

Öncelikle ben tarafım devletimden, milletimden, bağımsızlığımdan, geleceğimden yana tarafım.

Tarafım, ülkem için taş üstüne taş koyanlardan gecesini gündüzüne katanlardan 15 yılda 30 yıl yaşlananlardan yana tarafım.

Tarafım, borç içinde batmakla çırpınmak arasında gidip gelen kendi memurunun maaşını dahi ödeyemeyen bir ülkeden dev yatırımlarla yeni bir ülke inşa edenlerden yana tarafım.

Tarafım, oyun kuranların oyuncusu olmak yerine kendi oyununu kuran ve yönetenlerden yana tarafım.

Tarafım, bin bir sıkıntı ile alınan her alandaki ürünleri kendi ve milli imkânları ile üretenlerden ve ihraç edenlerden yana tarafım.

Tarafım, uçağa sadece yerden bakarken 2004’ten beri uçakla yolculuk yapmama vesile olanlardan yana tarafım.

Tarafım, okullarda para ile kitap bulamazken tablet dağıtan hükümetlerden yana tarafım.

Tarafım, SSK hastanesi, devlet hastanesi, ilaç kuyruklarında ömür tüketirken; lüks otel standardında sağlık hizmeti almamı sağlayan liderden yana tarafım.

Bu liste uzar gider…

Şahsen benim tarafım da ittifağım da partim de cumhurbaşkanım da belli. Bütün bunları ve burada sayamadığım daha çok şeyi yapan kim ya da kimlerse işte o ve onlar benim tarafım.

Yukarıda bahsettiğim gibi önümüzde artık partilerden ziyade yeni sistemin getirdiği ittifaklar söz konusu. Oyumuzu yine siyasi partilere ya da cumhurbaşkanı adaylarına vereceğiz ama unutulmaması gereken aynı zamanda ittifak oluşumlarına da oy vermiş olacağız.

Bir tarafta üreten, yapan ve yapacağını söyelen Ak Parti ve içinde bulunduğu MHP, BBP’si; diğer tarafta ise “Aponun heykelerini yapacağız” diyen,  Almanya’da Türk bayrağını yakan siyasi zihniyete hapishaneden dışarı çıksın diyen millet cephesi.

Bir tarafta dev eserler inşa eden Marmaraylar, Avrasya tünelleri, Metrolar, kendi alanında dünyada ilk ve ikinci olan köprüler, tüneller, bölünmüş yollar, vs. ve yine dünyanın en büyük havaalanını yapan İstanbul Kanal’ı, Çanakkale Köpüsü gibi yapılacak projeleri olan bir Ak Parti ve adayı Recep Tayyip Erdoğan; diğer tarafta ise seçimi kazanırsam;

– Sarayı kapatacağız.

– Kanal İstanbul’u durduracağız.

– Çiftçiye 2,35 TL olan mazotu 3 TL yapacağız.

– Yerli otomobil projesini durduracağız.

– Öğrencilere yılda iki defa burs vereceğiz diyen ama daha önce belediyelerin verdiği bursları Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal ettiren,

– Başörtüsü artık sorun olmaktan çıkmıştır (çıkaran da Reis ve Ak Partidir) nerede istiyorsan orada tak derken başörtüsünü yıllardır sorun haline getiren,

– Gariban ve mazlum, savaştan kaçarak ülkemize sığınmış Suriyeli kardeşlerimizi ülkelerine yani savaşa geri göndereceğim diyen CHP adayı Muharrem İnce.

– TRT’yi satacağım diyen İP’li Meral Akşener,

– IMF den borç para alacağım diyen SP’li Temel Karamollaoğlu…

Görüldüğü üzere muhalefet partileri ve adaylarının yapma üzerine bir projeleri, fikirleri, hesapları, söylemleri yok tamamı yıkma odaklı. Cumhurbaşkanı adaylarının bu vaatlerini duyunca aklıma büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleri geldi:

“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir,

Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.

Sade sen gösteriver ‘işte budur kubbe’ diye,

İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.

Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman,

Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.

Bunların var mı sizin listede hiç benzeri; yok.

Ya ne var? Bir kuru dil, siz buyurun karnım tok.”

Ak Partiye, Cumhur ittifakına ve Recep Tayyip Erdoğan’a oy verecek seçmenlere bir sözüm yok bilakis teşekkür boynumun borcudur. Lakin oy vermeyi düşünmeyenler,  kararsız olanlar ya da Recep Tayyip Erdoğan’a oy vereceğim ama Ak Parti’ye oy yok diyenlere söyleyecek bir kaç sözüm olacak.

Öncelikle neden böyle düşünüldüğünü tam olarak bilmemekle birlikte nedeni ne olursa olsun böyle bir düşünce ve sonucunun fayda sağlamaktan çok zararı olacağı ortadadır. Olabilir herhangi bir nedeniniz olabilir haklı da olabilirsiniz vekil listesine kızmış ben bu adayı istemiyorum deme hakkınız da saklı, şu alandaki politikayı beğenmiyorum şunu yanlış yaptılar da diyebilirsiniz, bu bu sorunlar var ve çözüm üretilmedi de deyin. Lakin “pireye kızıp yorganı yakmanın” kime ne faydası var? Haklı olduğunuzu düşündüğünüz bütün sorunları not edin bir köşede dursun zamanı gelince hesabını sorma hakkı ve gücü yine sizin elinizde. Şimdilik bunu erteleyin ertelemek zorundayız. İlla da hesap soralım ders verelim diyorsanız 2019’daki yerel seçimleri bekleyin.

2001’den beri siyasi görüşüm değişmedi Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Ak Parti, o gün de bugün de… Öncesinde zaten oy kullanma hakkım yoktu. Kişisel ne maddi ne de manevi çıkarım olmadı hatta çoğu zaman iyi bir Ak Parti’li olmuş olmanın zararı da dokundu şimdilik bunların neler olduğunu anlatacak değilim İnşallah o günler de gelir. İki yüksek lisans öğrenciliği bir lisans iki de ön lisans diplomam var. Kpss, Ales, Yökdil puanlarım, sertifikalarım ehliyetim var garip ama işsizim. Babam kamu işçisi, kamyon şöforu. 2002’den önce siyasi görüşü nedeni ile ( o dönem Refah partili) merkeze bağlı bir köyde ikamet ediyor olmasına rağmen evine en uzak yer olan Kürtün ilçesinde çalıştırıldı. 2002’de Ak Parti iktidara geldiği halde yine aynı görevde ve bu sefer kendi isteği ile on beş sene yine evine uzak olan Şiran ilçesinde çalıştı. Derdim kişisel değil derdim menfaat değil fotoğrafın küçük bir parçasına takılıp kalmıyorum fotoğrafa geniş açıdan bakıyorum, bakmak zorundayız. Bizler, bu ülke cihan devletinin mirası üzerindeyiz; tarihin getirdiği sorumluluklar var bizlere bel bağlayan milletler, ümmet var. Bütün derdim budur;  gelişmiş, süper güç olmuş bir Osmanlı’yı yeniden kurmak. Şekil olarak değil belki ama ruh olarak bunu başarabiliriz ve başarmak zorundayız ayakta kalabilmek için. İşte o zaman zalime dur derken mazlumu da ayağa kaldırabiliriz. Bu ülkede yaşamaktan sorumlu değiliz sadece. Bütün Türk ve İslam coğrafyasına karşı hem geçmiş hem de gelecek sorumluluğumuz var hatta atam II. Beyazıd’ın yaptığı gibi zulümden kurtarıp Selanik’e yerleştirdiği Yahudiler gibi gününümüzün farklı dinden farklı etnik kökenden mazlumlarına karşı da yine biz sorumluyuz.

Bütün bunlarla birlikte iç ve dış tehditler, tehlikeler kapıda. Etrafımızda oynanan oyunlar var hatta savaş tehlikesi geçmiş değil darbeler geçmiş değil ki darbe illa da askeri bir yöntemle olmuyor şu sıralar herkesin yakından takip ettiği ve bildiği ekonomik darbeyi bizzat yaşamıyor muyuz? Terör örgütleri tamamen bitti mi? Bölgemizdeki dengeler hassasiyetini her an koruyor bize yüklenmek bu ülkeyi çökertmek için içerdeki ve dışardaki hainler var güçleri ile saldırmıyor mu?

Bütün bunlarla baş edebilecek ve ülkeyi daha üst seviyeye çıkarabilecek güçlü bir meclis çoğunluğunu almış güçlü bir oranla seçilmiş Cumhurbaşkanı gerekiyor! Muhalefet adaylarının tavrı ortada durdurmak, satmak, yıkmak, terörden yargılananları ve içerde olanları çıkartmak.

O yüzden gelin bütün hesapları bütün kırılganlıkları bir tarafa bırakalım ya da erteleyelim ama 24 Haziranda milli ve yerli olan Cumhur ittifakına MHP’ye BBP’ye ve Ak Partiye oy verelim Reisi güçlü bir vekil çoğunluğu ile birinci turda yeni sistemin başkanı yapalım. Bu ülke için çok şey yaptı ve yapacak bunun teminatı geçmişteki eserleri, saymaya kalksam sayfalar alır ama ben sadece bir tekini bizzat yaşadığım bir olayı anlatarak yazımı bitireceğim.

Yıllardan 2002 eylül ayı. O günlerde dönemin iktidarı DSP, MHP, ANAP. İlk üniversitemi kazanmış Atatürk Üniversitesi’ne yani Erzurum’a kayıt olmak için annem babam ve o yıllarda bir buçuk yaşlarında olan yeğenim ile birlikte gitmiştim. Tabi o dönemler kayıt olmak için bile erkenden gidip sıraya girmek gerekiyordu. ( şimdi ise kayıt işlemi e-devlet üzerinden beş dakikada yapılıyor.) Girdiğim kuyrukta iki saat sonra sıra bana gelmişti. Bu arada babam yanıma geldi ve yeğenimin (afedersiniz) wc ihtiyacı olduğunu söyledi. İlk kez gittiğim bir yer kimseyi ya da çevreyi tanımıyoruz. Herhangi bir binaya gir öğrenci velisi olduğunu buraları tanımadığımızı ve wc ihtiyacımız olduğunu söyle dedim. Nitekim öyle yapmış Kimya Fakültesine girmiş karşısına güvenlik çıkmış durumu anlatınca wcyi tarif etmiş “şu koridordan sağa dönün karşınıza çıkacak demiş.” Babam geri dönüp annemle birlikte yeğenimi de alarak tekrar içeri girmiş güvenlik yine karşısına dikilerek “giremezsiniz” demiş. Tabi babam annem şaşkın bir şekilde “ben az önce geldim konuştuk siz de tarif ettiniz ya demiş.” Güvenlik ise evet ama hanımefendi giremez demiş.( Annem başörtülü ). Oradan sinirle çıkan babam aracına atlamış ve şehir merkezine gitmişler. Kampüse geri dönünce bu olayı bana anlattı o an aklıma 1877-1878 yılında yapılan 93 harbi de denilen Osmanlı- Rus savaşı geldi. Hani şu meşhur Nenehatunumuzun beşikteki çocuğunu bırakarak katıldığı savaş. Kapalı ve başörtülü bir şekilde. Mümkün olsaydı da Nenehatun dirilseydi ve bu yaşadığımız olaya şahid olsaydı tavrı tepkisi ne olurdu sizce? Bir okul düşünün resmi tatilde, eğitim yok, öğretim yok, ders yok, hoca yok, öğrenci yok, bir öğrenci velisi Müslüman bir ülkede sırf ve sadece Müslüman olduğu için taktığı başörtüsünden dolayı okulun wc’sine alınmıyor, bu travmayı neyle nasıl izah edeceğiz?

İşte bu gün Elhamdülillah değil üniversitenin wc’sine baş örtülü girememek o üniversitede öğrenci hoca ya da memur, kamuda hemşire doktor ya da öğretmen, polis asker savcı ya da hakim başörtüsü ile işini yapabiliyor ve kıyamet de kopmuyor.

Bütün bunlar sizce de kendiliğinden mi oldu? Düşünmeye değmez mi? Bu gün için bu olumsuzluklar bizlere basit gelse de unutulmuş olsa da yaşadığımız bu ve benzeri travmalar benim hafızamda bütün canlılığını koruyor. Sırf ve sadece bu özgürlüğü bizlere yaşattığı için Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun Ak Parti’sine oy vermeye değmez mi?

Kalın sağlıcakla…