Bu bizim savaşımız değil

Öznur Küçüker Sirene / Diriliş Postası

Zor bir dönemden çıkıp belki de çok daha karanlık bir döneme giriyoruz. Henüz pandeminin şokunu üzerimizden atamamışken kendimizi birdenbire Üçüncü Dünya Savaşı senaryolarının ortasında bulduk. Bu ihtimal belki de her zaman vardı ama biz gerçekle yüzleşmeyi reddediyorduk. İki dünya savaşı ve Soğuk Savaş sonrası dünya güçlerinin gereken dersleri aldıklarını ve insanlığın barışçıl bir sürece girdiği düşünüyorduk. Aslında insan hep aynı insan. Ve belki de “nerede hareket, orada bereket” mantığıyla hareket eden küresel güçler fi tarihinden beri kan ve savaştan beslenerek bu dünyanın çarklarını döndürüyorlar.

1991 yılında Sovyetler Birliği dağılmadan önce, NATO’nun daha fazla doğuya doğru genişlemeyeceğine dair söz verildi. Ancak verilen söz tutulmadı. O tarihten bu yana Doğu ve Güneydoğu Avrupa’dan 14 ülke NATO’ya katılarak Rusya’nın çıkarları dikkate alınmadı. NATO güçleri giderek Rusya’nın kapısına dayanmaya başladı. Ukrayna’nın AB ve NATO’ya üyeliği sürekli gündeme getirilerek Ukrayna NATO silahlarıyla donatıldı. Nüfuz alanlarını giderek kaybeden ve güvenliğinin tehlikede olduğunu düşünen Rusya ise NATO’dan bazı garantiler istedi. Müzakereler sonuç vermeyince de Putin, Ukrayna’ya saldırmak için düğmeye bastı.

Bugün Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşı karşısında gayet akılcı bir tavır sergiliyor. Ülkemiz, hem SİHA sattığı Ukrayna ile hem de son yıllarda özellikle savunma ve enerji alanlarında iş birliğini son derece güçlendirdiği Rusya ile stratejik ilişkilere sahip. Ülkece her ne kadar Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasını kınasak ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunsak da, Rusya gibi bölgesel bir gücü karşımıza almak da bizim dış siyasette izlediğimiz denge politikamıza ve milli çıkarlarımıza ters düşer.

Savaşın başladığı ilk günden beri Türkiye’nin tarafsızlığını eleştirenler oluyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki Rusya oylamasında çekimser kalması, Rusya’ya uygulanacak olan yaptırımlara katılmaması veya Rusya’ya hava sahasını kapatmaması eleştiriliyor. Öte yandan, Türkiye, Ukrayna-Rusya arasında yaşananları resmen “savaş hali” olarak tanıyarak, Montrö Sözleşmesi’nin 19. maddesine göre Boğazları Rusya ve Ukrayna savaş gemilerine kapattı.

Ukrayna ve Rusya arasındaki barış müzakereleri henüz sonuç vermezken Batı ülkeleri ise Rusya’ya karşı art arda yaptırım kararları alıyor. Rus bankalarının uluslararası ödeme sistemi Swift’ten çıkarılması kararı finansal bir nükleer silah olarak yorumlanıyor. Rusya’ya uygulanan yaptırımlarda o kadar ileri gidildi ki bunlardan sanatçı ve sporcular bile etkilenecek.

Rusya-Ukrayna savaşının bir ilgi çekici yanı da Türkiye düşmanları da dahil olmak üzere bütün Batı medyasının sürekli Türk yapımı Bayraktar TB2 SİHA’larının Rus ordusu karşısındaki başarılarını övüyor olması. Her ne kadar SİHA’larımızın bu yeni başarısıyla bizler de gurur duysak da Batılı devletlerin Türkiye ile Rusya’nın arasını açmaya çalıştıklarını görmemek de mümkün değil.

Sonuç olarak, aklımız, kalbimiz savaşta mağdur olan Ukrayna halkından yana olsa da, bu savaş bizim savaşımız değil ve Batı’nın Rusya’ya karşı oynadığı tehlikeli oyunların, hatalı politikaların bedelini biz ödemek zorunda değiliz. Batı entrikalarına aldanmadan, denge politikamızı sonuna kadar devam ettirmeli, hatta iki taraf arasında arabulucuk çabalarımızı arttırmalıyız.

Kaynak: Diriliş Postası

Kaynak Link: https://www.dirilispostasi.com/makale/9511476/oznur-kucuker-sirene/bu-bizim-savasimiz-degil