BU YAZIYI GÜMÜŞHANE’NİN İDARİ VE SİYASİ BÜTÜN YETKİLİLERİ OKUMALI…

İstanbul’da ikamet eden Gümüşhaneli hemşerimiz Sayın Sabri Şenel’in sosyal medya hesabında 6 Ekim 2019 Pazar günü yazıp paylaştığı yazıyı tüm Gümüşhaneli yetkililerin okuması ve değerlendirmesi gerekir.

Tespitlerini açık yüreklilikle paylaşan Sayın Şenel’in ortaya koyduğı sorunlar inşallah kısa sürede çözülür ve gurbetten sılaya akan ırmağın önü açılmış olur….

ÖMRÜNDE BİR METREKARE TAPUSU OLMAYAN İSTİKLAL HARBİ GAZİSİ TORUNUNA GÜMÜŞHANENİN
KÖYÜNDE TAŞI KAYAYI ÇOK GÖRMEK!…

SABRİ ŞENEL YAZDI

Dedem önce doğu, daha sonra İstiklal harbi gazisi… 1 Metre kare tapusu olmadan Kabaköy’de öldü.

Oralarda doğan son göç kuşağı bizler evlatlarımıza
taşları sevdirme derdine düştük ama sıla hasretimizi sanki bize para ile
satıyorlar. Ev yapacağız diye deveye hendek atlatır gibi adeta gelmeyin
dercesine itilip kakılıyoruz…

Dere kenarları ıslah edilme gerekçesi ile beton
duvarlarla örülüyor, su ile bahçeler bağlar arasına sebze meyve tarımının son
infazını yapan adeta yeni Berlin duvarı oldu.

Zümrüt vadi baştan sona sanki Kerbela oldu, suyu yol
çalışması ve dere ıslahından dolayı arkından kesenler vadideki yeşil dokuyu
hozana çevirdiler. Suyu arklara bağlamak için çalmadık kapı bırakmadık “taşların
üstüne ev yapalım, yeşillendirelim, taşlara dün olduğu gibi hayat verelim
tekrar sırtımızda su taş toprak taşıyalım” diyoruz bize adeta Trakya ovasında
yer satıyor gibi fahiş fiyat çekilip bürokrasiye boğuluyoruz.

Formalite duvarları aşılamıyor, hemen ceza tehdidi o
taşlar özellikle köylerde ev yapana bedava verilmeli, yoksa ikinci göç Allah
korusun köyleri viraneye çevirir.

Ulaştığımız bir çok yetkili bize aspirin tedavisi
yapıyor! Masaya koltuğa sahip olan -istisnalar hariç- afra tafra doğrucu Davut
kesiliyor… Yasa, kanun, nizam sanki mahkeme, karakol kapısı tanımayanlara
terbiye sopası olarak hatırlatılıyor…

Kabaköy Mezra sırtlarındaki buğday ektiğimiz onlarca
dönüm tarlalarımız Ormana çevrildi. Zilyetlik defterimiz dürüldü, devlete kaldı…
 Kadostra geçerken bu uygulama olmasa o
tarlaların tapusu alınacaktı… Elimizden alınırken sormayanlar bir kaç metre
kaya üstüne ev değil hasrethane yapma isteği jakoben horlama, aşağılama tavrına
dönüşüyor, bağı bostanı virane ederken feryadımıza kulak tıkayan muhatap
bulamazken taş üstüne taş koyana sanki Trakya ovasındaki tarlalar veriliyor
gibi laf dağından kar bağışlanır gibi Afra tafra duyuyoruz…

Oralar hasret diyarımız emaneti yeni kuşaklara
devredecek hatıralar oluşturalım diyoruz… “Niye geldiniz” dercesine tahrik
ediliyoruz.

Acı gerçek, buralarda bizden başka kim Yaşar?..

Senenin tamamı gurbette inşaat ve kalaycılık vb zor
işlerde ekmek parası uğraşı ile geçen insanlar yine kısıtlı da olsa tarım
yapıyordu samana ota buğdaya tereyağına vb para vererek burada atalarının kabir
nöbetini tutarak hatıralarına bekçilik yapıyor… Bu nereye kadar sürdü? İşte
göçler kaçınılmaz oldu, bu Avrupa kapılarına dayandı babam yıllarca Almanya’dan
ot saman buğday vb evin tarımsal ürün parası dahil her ihtiyacı karşıladı. Yıllarca
Üniversite Öğrencisiyken bile dağların sırtlarından buğday taşır harmanda
buğday harmanı yapardık. Bunlar ne saman, ne ot ihtiyacını karşılamazdı.

Köye cenaze getiriyoruz, yatacak ev yok, cenazeleri
bilerek isteyerek köyler ile duygusal köprü olur diye Almanya’dan ülkenin her
yerinden binlerce Km yol kat ederek hasret diyarımıza defnediyoruz…

Evini tamir edene, yeni ev yapana, ev yeri olmayana
bu imkanın karşılıksız verilmesi sosyal devlet olmanın gereği… Köyde üretim
yapmak hem sağlık, hem üretime katkı için şarttır… Ev yapan etrafını
yeşillendirerek kırda hayat belirtisi sürmeli dereler.

Bağlar bostanlar virane oldu… Gelmek isteyen kimse önü
açılmalı, yaylalar boşaldı sadece Trabzon il sınırları civarında canlılık var…
İçerisi için cazibe oluşturulmalı zira insanların “köyüme giderim” hayal
kırıklığına dönmemeli, seçimlerdeki sanal suni seçmen hareketi yerini daha
gerçekçi nüfus değişikliğine terk etmeli.

Çocuklarımız “baba boş ver bırak köyün yakasını”
diyorlar,  biz ısrarla köy diyoruz bizi
mahcup etmeyin lütfen…

Trakya’da tarla değil Gümüşhane’de taşta hozanda ev
yeri istiyoruz, zira her türlü üretim kalkınma için istihdamdan önce kalıcı
iskan şarttır. Bu sağlanmazsa İnşaatta, tarımda, fabrikada madende çalıştıracak
insan bulamayız, yabancı kaçak işçi istilasına uğrarız.

“insanı yaşat ki devlet yaşasın” devlet dayatma
yapmaz,  gücünü baba şefkati gibi
kullanır. Bizim binlerce yıllık devlet anlayışımız budur! İstanbul’da çeyrek
asra varan Gümüşhane STK misyonunu ibadet aşkı ile yerine getirdik.

1980li yıllardan iki binlere kadar ili sevdirdik,
hasret diyarımıza dönüşü teşvik ettik. Şehirlerin kalabalıklarında yalnız
insanlara hasret hemşeri, dost sesi olduk. Bu tüm ulusal kanallarda haber oldu…
Bu çaba bir çok ilde Gümüşhane tanıtım ödülüne dönüştü ama hiç siyasetin arka
bahçesi STKlara çanak tutmadık. Çünkü biz hemşerilerimizi ülkemin insanlarını
ayırımsız seviyor baş tacı ediyoruz bu satırları güne not düşme adına yazıyoruz
söz uçar yazı kalır…