BU YAZIYI ÖNCE KAYNANALAR, SONRA DA GELİNLER OKUSUN

HASAN PİR’İN KÖŞE YAZISI

Türk aile kültüründe “gelin
– kaynana”
ilişkileri ve bu ilişkileri anlatan hikâyeler çok önemli bir yer
tutar.

Kaynana kelimesinin bir diğer ifadesi kayınvalidedir. Kayınvalide
kelimesinin açılımı ise kaim-i validedir. Yani valide yerine kaim olan, geçerli
olan demektir. Kaynana kelimesinin açılımı da kaim-i anadır. Yani ana yerine
kaim olan, ana yerine geçen demektir.

“Gelin – Kaynana” ikilileri tarih boyunca anlaşmazlıklarıyla ön plana çıkmıştır. Gelin
ve kaynananın adı bir arada anılınca -istisnalar hariç- mutlaka problemler,
kavgalar, çekememezlikler ve yıkımlar akla gelir… Bu yüzdendir ki toplumumuzda
yaşanan aile problemlerinin büyük bir bölümü gelin – kaynana anlaşmazlığından
kaynaklanmaktadır.

Tarih boyunca cevabı aranan soru şudur?  “gelinler
mi yoksa kaynanalar mı haklı?”

Anadolu’da gelin – kaynana kavgaları hiçbir zaman cevap
alınamayacak bir kör döngü halinde süregelmiştir.

İster gelinler haklı olsun, ister kaynanalar haklı olsun ama neticede
yuvalar zarar görüyorsa, bu kavgaların zaten kârlı çıkanı olmadığına göre, iki
taraf da haksızdır.         

Bir araştırma yapılsa görülecektir ki; “yuvam gelinim yüzünden yıkıldı” diyen kaynanaya rastlanmaz veya
çok az rastlanır ama  “yuvam kaynanam yüzünden yıkıldı” diyen
binlerce gelin vardır…

Bu tespit bile aslında yıkıcılıkta “Kaynana” faktörünün başrol oynadığı göstermektedir.

Kaynanalar evlendirdikleri çocuklarının evlerine karışmamalıdırlar.
Çünkü karıştıkça ortalık da karışmaktadır.

Anneler; çocuklarını evlendirip onlara yeni bir yuva kurdurdukları
halde, aidiyetten kaynaklı bir sahibiyet psikolojisi ile çocuklarını gelinleriyle
paylaşamamaktadırlar. Böyle bir davranış kaosu da yuvaların zarar görmesine
neden olmaktadır.

Herkes şunu bilecek ki; bir derman haddini geçerse dert getirir.
Bir aspirin şifa iken, on aspirin hastalık yapar. Anneler de aspirin gibi olan şefkatlerini
kullanırken, sınırlı kullanacaklardır. Anneler kendi evlatlarına sahibiyet
şefkati gösterirken bu şefkat, karı – koca birlikteliğini bozucu boyuta ulaşmamalı,
sınırlı olmalıdır. Şefkat ve korumacılık bir yuvanın dağılmasına ulaşacak
seviyede olursa bunun adı şefkat ve sevgi değil, fitne, karıştırıcılık ve
yıkıcılık olur.

Aslında, dinimiz her şeyin ölçüsünü en güzel şekilde koymuştur.
Gıybet, yani birisini arkasından çekiştirmek haram değil mi? Yuvaların
yıkılmasına neden olan konuşmalar, çekiştirmeler gıybet değil mi? Bir mutlu
beraberliği yıkmak haram değil mi?

Gelin – kaynana diyaloglarında gıybet engellendiği ölçüde problemler
de biter. Ceviz kabuğunu doldurmayan konuları konuşup, onları torbalar, hatta
evler dolusu büyüklüğe çıkardığınızda ocaklar zaten sönmeye başlamış
demektir.  Bunu engellemenin en güzel
yolu da gıybete hiç kimsenin taviz ve pirim vermemesidir.

Gelin – kaynana diyaloglarında gelinlere de büyük görevler
düşmektedir.

Gelinler, kaynanalarının ruhsal yapılarını tahlil ettikten sonra,
onları idare edecek çareler arayıp uygulayacaklardır. Gelinler, kayınvalide ve
kayınpederlerine hiçbir zaman hürmette kusur etmemelidirler. Kaynanaya hürmeti
anaya hürmet, kayınpedere hürmeti de babaya hürmet olarak görmelidirler.

Diğer taraftan dinimizin bize öğrettiği  “sabır,
tahammül, hoşgörü ve sevgi”
her zor kapının açılmasının anahtarları olduğu
gibi, evlerin mutluluğunun da en önemli reçetesidir.

Son olarak yuva yıkanlar için iki ayrı Hadis-i Şerifi nakledelim:

* “Üç kişiye Allah lanet
etmiştir: Ana-babasından yüz çeviren, karı-kocanın arasına girip onları
ayırmaya çalışan, bir de Müslüman toplumun arasına nifak sokmak için dedi-kodu
yapmaya çalışan kimse.”

* “Karı koca arasını
bozacak söz söyleyen ateştedir.”

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Bu önemli
ikazları hem kaynanalar, hem gelinler, hem de hepimiz için geçerlidir.

Güzel günler dileğiyle.