BUGÜN 15 TEMMUZ’UN 3. YIL DÖNÜMÜ
Bugün; dünya ihanet ve terör tarihine “15 TEMMUZ FETÖ DARBE
GİRİŞİMİ” olarak geçen olayın üçüncü yıl dönümü.
Üç yıl boyunca FETÖ örgütü ile ilgili her şey yazıldı, söylendi… Hâlâ da
yazılıp söylenmeye devam ediliyor. Böyle büyük bir nankörlük ve ihanet kolayca
unutulmamalı, kolayca hafızalardan silinmemeli.
İnsanoğlunda ego ve hırs olduğu müddetçe dün olduğu gibi yarın da
karşımıza yeni FETÖ ihanetlerinin çıkmaması için her vatandaşımızın bu ihaneti
iyi kavraması gerekir ki benzer oyunlara gelinmesin.
ORGANİZE DİN İSTİSMARI YAPILDI
FETÖ olayı, dinin istismar edildiği bir şer organizasyondur. Bu milleti
can evinden vurmuştur. Bu millet; tarih boyunca “Allah, İslam, din, diyanet” gibi mukaddes kelimeleri
kullananları hiç sorgulamamış, bu kutsalları kim ağzına almışsa milletimiz
hemen ona koşmuş, onu dost bilip ekmeğini, aşını onunla paylaşmıştır.
Bu milletin; dinine bu kadar sorgusuz ve şartsız bağlılığını bilen
dünyanın şer üst akıl odakları milletimizin bu masumiyet teslimiyetini
kullanarak Türkiye’nin başına FETÖ belasını açmışlardır. Bu yolla bu milleti ve
onun çocuklarını avlayıp, kandırmışlardır. Öyle bir kandırılış ve aldatma ki
önceleri masum dinî teslimiyetler işin sonunda her söylenenin sorgusuz emir
telakki edildiği bir robotlaşma girdabına dönüşmüştür.
Allah (c.c.); Kendisini, Kitabı Kur’an-ı Kerimi, Peygamberi Hz.
Muhammed (a.s.v)i istismar edenlerden hesap sormaz mı? Onların oyunlarını
bozmaz mı? İşte 15 Temmuz 2016 gecesi ne oldu, Allah oyunlarını bozdu, onları perişan etti.
15 Temmuz darbe girişimi Allah’ın lütfu ile engellenmiştir. Darbeciler
ve onların destekçileri bugün artık Türk yargısına hesap vermektedirler. Ama,
asıl hesap ötelerde, yarın Allah huzurunda görülecektir. Bu milletin dini,
diyaneti ve mukaddesleriyle teröristlik yapma hesabı çok çetin olacaktır.
FETÖ OLAYINDAN ALINACAK DERSLER
FETÖ olayından millet olarak gerekli dersleri çıkarmalıyız. Bu acı
tecrübe ile biz bundan sonra dinimizi her zamankinden daha hassas, daha şuurlu
öğrenmek ve yaşamak durumundayız. Ölçümüz “Kur’an, sünnet ve icmadır”
Yani ifrat ve tefritten uzak istikamet üzere olan bir İslamiyet’i en güzel
öğrenip, yaşamak ve yeni nesillere de aktarmak mecburiyetindeyiz. Çünkü din
hayatın hayatıdır. Bu milletin ihyası ise doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e ait
doğruluğu yaşamakla mümkün olacaktır.
İslam’ın Anadolu’da yerleşmesinde ve yaşanılırlığında önemli yeri olan müspet
dinî sivil yapılar ve cemaatler FETÖ bahane edilerek zan altında
bırakılmamalıdır.
İslamiyet’in öğrenilmesi ve yaşanılırlığı noktasında bu ülkenin Diyanet
İşleri Başkanlığı, müspet dinî sivil yapılara ve cemaatlere müdahaleci kurum
görevi değil, hakem ve moderatörlük görevi üstlenmek durumundadır. Ama; FETÖleşme
istidadı gösteren her yapı da sorgulanmalı ve engellenmelidir.
Avrupa ve Amerika fesat şebekelerinin oyunlarına hiçbir devlet kurumumuz
alet olmamalıdır. Zira; FETÖ organizasyonunu dizayn eden Batı ve Amerika fesat
şebekleri bir taşla iki kuş vurma oyunu peşindedirler. FETÖ çemberi ve algısı içine müspet diğer dinî
sivil yapıları ve cemaatleri de dahil ettirerek bir taşla iki kuş vurmak ve
İslam’a bu şekilde daha büyük darbe vurmak hesabını yapmaktadırlar.
15 TEMMUZ SÜRECİNDE MÜSPET SİVİL DİNÎ
YAPILAR VE CEMAATLER ZARAR GÖRMEDİ
FETÖ kalkışımından sonra geride kalan üç yılda şunu gördük ki; gerek
devleti yöneten siyasi erk, gerek MİT ve emniyet teşkilatı, gerek adli
yetkililer ve adli merciler, gerekse idari yetkili ve merciler tuzak
senaryoları çok iyi bildikleri için elhamdülillah bir yanlışa düşmediler. FETÖ
ihanetini ve organizasyonunu diğer müspet dinî sivil yapılardan ve cemaatlerden
çok hassas bir şekilde ayırdılar. Vatanını, milletini, dinini, diyanetini,
bayrağını, ordusunu seven hiçbir sivil dinî grup FETÖ ile karıştırılmadı.
SİVİL DİNÎ YAPI VE CEMAATLERİ TANIMAK İÇİN
GÜZEL BİR ÖLÇÜ
Bediüzzaman Hazretleri’nin Münazarat isimli eserinde ortaya koyduğu ölçü sivil dinî yapı ve
cemaatleri değerlendirmede önemli bir ölçüdür.
Bediüzzaman Hazretleri Şöyle diyor:
“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima sûret-i haktan
görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz
mihenge (ölçüye) vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette
geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını
kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum.
Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size
söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge(ölçü) vurunuz. Eğer altın
çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı
arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.” (Kaynak: Münazarat – Risale-i
Nur Külliyatından)
Dinî müspet cemaatler açısından önemli bir nokta da bu yapıların ne devlet
ne de sosyal hayat açısından menfi olumsuz bir hareket içinde bulunmamaları
gerçeğidir ki, “müspet hareket” özelliği dinî sivil yapıların ve
cemaatlerin en güvenilir özelliği olmak zorundadır.
Demek ki; “bu hocadır, bu şeyhdir, bu din adamıdır, bu
benim partilimdir, bu akrabamdır, bu hemşerimdir, bu âlimdir, bu güvenilir
insandır v.b..” gibi araştırmadan, incelemeden, tartmadan, düşünmeden,
ölçüye vurmadan yaşanan kayıtsız şartsız teslimiyetler insanları sonu belli
olmayan girdaplara götürür ve sonunda da vatan haini yapar çıkar. Onun için
bize verilen aklı çok iyi kullanarak, iyi tahlil ve analiz yapıp, “Kur’an,
Sünnet ve İcma” ölçüleri ışığında doğruyu bulmak zorundayız.
Allah (c.c) dan istek ve duamız; devletimizin, milletimizin ve
vatanımızın bir daha böyle bir ihanetle karşılaşmamasıdır.
Güzel günler dileğiyle.