BUGÜN GÜMÜŞHANEVÎ HAZRETLERİ’NİN VEFATININ 126. YIL DÖNÜMÜ

(Doğumu: 1813 Gümüşhane  –   Vefatı: 13 Mayıs 1893 İstanbul)

RUHU İÇİN ELFATİHA

AHMED
ZİYAÜDDİN GÜMÜŞHANEVÎ HAZRETLERİ KİMDİR?

Hazırlayan: Niyazi Karabulut – Eğitimci Yazar

Gümüşhânevî 1228/1813 senesinde Gümüşhane’nin Emirler Mahallesi’nde dünyaya
geldi. Adı Ahmed olup, daha çok Ziyaüddin mahlası ve Gümüşhanevî nisbeti ile
meşhur olmuştur.

Babasının adının Mustafa ve dedesinin adının Abdurrahman olduğunu
künyesinden öğreniyoruz. Babası hayatını ticaretle kazanan bir kimse idi.

Gümüşhânevî’nin çocukluğundan beri ilim tahsiline ayrı bir merakı olduğu ve
beş yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmettiği, sekiz yaşına geldiğinde Kaside-i
Bürde, Delâil-i Hayrât ve Hizb-i A’zâm adlı eserleri hatmedip bu eserlerden
icazet aldığı bilinmekte.

Gümüşhane’de ki hocalarının isimleri kendisinin talebelerine verdiği
icazetnamelerden öğrenildiğine göre şöyledir. Şeyh Salim, Şeyh Ömer el-Bağdadi,
Şeyh Ali el-Vefai ve Şeyh Ali…

On yaşlarına geldiğinde ailesiyle birlikte Trabzon’a göç eder. Trabzon’daki
âlimlerden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri almaya başlar. Ticari alış-veriş için
amcasıyla İstanbul’a geldiğinde onsekiz yaşlarındadır. Bu seyahat tarih olarak
1247/1831 yılına rastlamaktadır. Ağabeyisinin askerden döndüğünü İstanbul’da
haber alır. Babasının verdiği sözü göz önünde bulunduran Ahmed, gerekli
malzemeleri satın alıp amcasına teslim ettikten sonra Trabzon’a onunla
dönmeyeceğini, ilim tahsili için İstanbul’da kalmaya karar verdiğini münasip
bir dille amcasına anlatır.

İstanbul’da Bayezid Medresesi’nde yapayalnız kalmaya başlar. Hikmet, Ahbâr,
Tasavvuf ve Fen gibi aklî-naklî ilimleri tahsil eder. Hocasının vefatının
ardından Mahmutpaşa Medresesi’nde bir hücreye yerleşerek kendisini ilimde
derinleştirir.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Süleymaniye menşeli el-Ervâdî’yi O’nun irşadı ile
görevlendirir. Mahmud Paşa Medresesi’nde Abdülaziz, Abdülmecid ve II.
Abdülhamid’in hocası Abdullah el-Mekkî el-Erzincanî’nin halifesi ve daha sonra
kendisine intisap eden Şehri Hafız Muhammed Emir el-İstanbulî ile Erzincan’lı
Nakşî Şeyhi Kürd Hoca namıyla bilinen Abdurrahman el-Harpûtî’den ders
okumuştur. Onüç yıllık tahsil hayatı sonunda 1844’de icazet almıştır.

Gümüşhânevî (ks), icâzet aldıktan sonra Bayezid ve Mahmud Paşa Medreselerinde
müderrisliğe başlar. Bir yandan hocalık yaparken bir yandan da ilmî eserler
tertip ve te’lîfine çalışır. Geceli gündüzlü otuz yıl eser telif etmekle meşgul
olur. Bir yandan da gittikçe ders halkasını genişletir. Öyle ki ders halkasına
katılanların sayısı binlerle ifade edilir.

Trablus Şam Müftüsü diye anılan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile karşılaşır.
Ervadi Şam’dan kendisi için geldiğini anlatır Gümüşhanevî de O’na intisap eder.
O’nun manevî murakabesi altında seyr-u sülûkunu tamamlar.

1848’de şeyhi Ervâdî’denNakşibendiyye, Kâdiriyye, Kübreviyye, Çeştiyye,
Sühreverdiyye, Şâzeliyye, Desûkiyye, Halvetiyye, Müceddidiyye, Mazhariyye,
Rifâiyye, Hâlidiyye tarikatlarından hilâfet-i tâmme ile icazet alır.

1864’de başladığı haftalık sohbetlerde Râmûzü’l-Ehâdîs’in şerhedilmesi ve
yorumlandırılması ile Levâmiu’l-Ukûl adlı eserini meydana getirmiştir. On altı
yıl müritlerine Nakşibendiyye ve Hâlidiyyeusûlü zikir tâlim etmiş ve Hatme-i
Hace zikri icra eylemiştir.

Halifelerinden Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi’nin gayretleriyle beş vakit
ibadete açık hale getirilen Fatma Sultan caminin bitişiğine Gümüşhânevî (ks)
tarafından onaltı odalı bir ev ile bir de tekke yaptırılıp vakfedilmiştir. Ev
ve tekke yapımından sonra Gümüşhanevi hazretleri buraya taşınmış, bu cami ve
eklentileri zamanla “Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfi” diye şöhret bulmuştur.

O’nun Bâb-ı Alî’nin tam karşısında yer alan, metruk bir camiyi ihyâ ederek,
idare merkezine böyle yakın bir yeri tekke olarak seçmesi devlet erkanına tesir
etme anlayışın bir tezâhürüdür. Kendi zamanında hem bir tekke, hem de bir
“dârü’l-hadîs” hüviyeti kazanan dergahına Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz,
Sultan II. Abdülhamid ve daha bir çok devlet adamının zaman zaman gelerek
sohbet ve derslerine iştirak etmeleri, müritleri arasında Arap Mehmed Ağa,
Erkân-ı Harb livalarından Münib Bey, saray doktorlarından Emin Paşa,
Reîsü’l-Ulemâ Tikveşli Yusuf Ziyâeddin Efendi gibi zatların yer alması, O’nun
ne derece etkili ve hürmet edilip sözü dinlenen bir şahsiyet olduğunu
göstermektedir.

II.Abdülhamid ile hususî bir yakınlıklarının bulunduğu özel istişare ve
toplantılarının olduğu da bilinmektedir.

Ziyâüddin Hazretleri, o devirde yeni kurulmaya başlanan ve faizle çalışan
bankalara bir alternatif olarak, müridlerinin ellerinde bulunan para, altın
gibi menkul kıymetleri bir araya toplayarak bir yardım ve borç sandığı
kurdurmuştur. Gümüşhânevî (ks) tekkesinde kurduğu yardımlaşma ve yatırım
sandığında biriken sermaye ile büyükçe bir matbaa satın alarak, ilmî eserlerin
ilim erbabına bedelsiz ve hediye usulü dağıtılarak, ilmin daha verimli ve
yaygın hale getirilmesine gayret göstermiştir. Aynı sermayeden tahsis edilen
beşyüzer altınlık vakıflarla İstanbul, Bayburt, Rize ve Of’ta onsekizbin
ciltlik dört ayrı kütüphane tesis edilerek ilmin Anadolu’da da yayılmasını
temin etmeye çalışmıştır.

İlmi sahada eserler telif eden Gümüşhânevî, aynı zamanda irşad
faaliyetlerini yürütmüş, yeri gelince cihad katılmış, silaha sarılmıştır.
Cihadın Kuranî bir emir yani farz olduğundan hareketle 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus
savaşlarına iştirak ederek cephede bizzat çarpışmıştır. 1294 senesinde Trabzon,
Gümüşhane, Erzurum yolu ile inatçı ve kahrolası Rusya ile Allah’ın yardımını
alan/savaşlarda galip olan Devlet-i Aliyye arasında yapılan Kars savaşına
gitti. Ramazan ayında Kars’tan Of’a döndü, orada birkaç gün, müderrisin-i
kiramdan 70 kişiye hadis okuttu ve onlara ilm-i hadisten icazet verdi. Orada
hadis, tarikat, feyz ve bereket neşretti. Gönüllü olarak gittiği bu savaşın
kesintiye uğradığı bir ara Of’a gelerek tarikat neşrinde ve irşad hizmetinde
bulunmuş, savaş başlar-başlamaz muharebe meydanına tekrar dönmüştür.

Bütün eserlerini Arapça yazmış olması, Mısır’daki derslerini Arapça takrîri
onun yazacak ve okutacak derecede Arapça’ya vukûfiyetinin dolayısıyla ilmî kudretinin
delilidir.

Hadis ilmine yaptığı hizmetlerden dolayı “Muhaddisîn-i Rûm”,
“Hâtimetü’l-Muhaddisîn” gibi unvanlarla da anılan Gümüşhânevî’nin bu gayretleri
meyvesini vermiş ve Gümüşhâneli Dergâhı bir Dârü’l-Hadîs hüviyetine
bürünmüştür.

Oflu Yusuf Sevki Efendi’nin yazmış olduğu risalede yazmış olduğu eserlerin
sayısı 53 olarak tespit edilmiştir.

Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî Hazretleri, ömründe iki defa hacca gitti.
Birinci yolculuğunda İskenderiye ve Mısır’a uğradı. Buradaki enbiyâ ve evliyâ
kabirlerini ziyaret etti. İlk haccından sonra altmış üç yaşında iken
Şeyhü’l-Harem-i Nebevî Mehmed Emin Paşa’nın kızı Havva Seher Hanım’la
evlenmiştir. İkinci hacc yolculuğuna ailesiyle beraber çıkmış, Mekke ve
Medine’de pek çok kişi ile görüşmüştür. Bunlardan bazılarına hadis okutmuş,
bazılarına da tarikat telkininde bulunmuştur. Hacc dönüşünde Mısır’a uğramış ve
burada üç yıldan fazla kalmıştır. Bu süre zarfında Tanta, Kahire, Nâsıriyye,
Câmiu’l-Ezher ve Seyyidinâ Hüseyin camilerinde Râmûz okutmuş, beş kişiye de tarikat
hilâfeti vermiştir.

Gümüşhânevî hazretleri 7 Zilkade 1311/13 Mayıs 1893 senesinde sabahleyin
saat on sularında ansızın gözünü açıp “Hepsini isterim Ya Kibriyâ’!” diyerek
ahirete irtihal eylemiştir.

Kabri İstanbul’da Süleymaniye Camii avlusunda Kanuni Sultan Süleyman türbesi yanındadır.

Allah rahmet etsin. Ruhu için Elfatiha.

AHMED ZİYAÜDDİN GÜMÜŞHANEVÎ HAZRETLERİNİN HAYATI VE ESERLERİ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYINIZ

ahmed-ziyauddin-gumushanevi