BÜYÜK ŞEHİRLERİN SOSYOLOJİSİ

Son yapılan referandum sonuçları incelendiğinde büyük şehirlerin ve taşra seçmeninin verdiği oy tercihlerinde oldukça karmaşık ve çelişkili durumlar gözlemlenmektedir. Her bir siyasi görüşün şehir merkezinden aldığı oy aranı ile aynı ilin, ilçe ve köylerindeki oy tercihleri  çok farklıdır. Yine iç bölgelerdeki şehir ve köyler ile sahil ve kıyı illerin tercihleri arasında da büyük farklar vardır. […]

Son yapılan referandum sonuçları incelendiğinde büyük şehirlerin ve taşra seçmeninin verdiği oy tercihlerinde oldukça karmaşık ve çelişkili durumlar gözlemlenmektedir.

Her bir siyasi görüşün şehir merkezinden aldığı oy aranı ile aynı ilin, ilçe ve köylerindeki oy tercihleri  çok farklıdır.

Yine iç bölgelerdeki şehir ve köyler ile sahil ve kıyı illerin tercihleri arasında da büyük farklar vardır. Bunun nedenleri üzerinde biraz kafa yorup biraz sosyolojik gözlem yapma fırsatı buldum; bunları paylaşmak isterim. Son görev yerim Ankara olunca Ankara ile diğer yerleri kıyaslama fırsatım oldu.

Büyük şehirlerde yaşamak kırsal alana göre oldukça zor ve pahalı. Cebinizde paranız olmadan sokağa çıkamıyorsunuz, sadece dolmuş parası ödeseniz ve hiç para harcamazsanız ayda asgari 160 TL’ ye ihtiyacınız var. (tek dolmuş için) Bir aylık su paranız 100 TL’nin altına düşmüyor. Elektrik de pahalı. Belediyelere ve maliyeye pek çok vergi ödüyorsunuz. Cadde üzerinde bir ev kiraladıysanız su aboneliği 500 TL’nin üzerinde. Hele bir ev veya iş yeri yapmaya kalkarsanız belediyeye vereceğiniz vergi 100 binleri buluyor.

Bütün bu bilgileri şunun için verdim; Büyük şehirdeki orta düzeyde geliri olan insanlar daha çok gergin ve stres altındalar. Psikolojileri kırılgan ve alıngan bir yapıda. Devletin yaptığı ya da yapmayı düşündüğü kendilerine göre hata saydıkları küçük şeyleri dahi büyütüyorlar ve çok önemsiyorlar. Mesela Suriyelilere vatandaşlık hakkı söylemleri onları çileden çıkarıyor. Bizim üstümüzde bunca yük varken bu da neyin nesi diyorlar. Mesela seçme yaşının 18 ‘düşürülmesinden sonra bu yaşta milletvekili olacak bir gencin askerlik yapmayacağı hususunu çok dillendiriyorlar ve külfeti kendilerinin çektiğini düşünerek hesapsızca başkalarına nimet verilmesini kabul edemiyorlar. Buna benzer örnekleri daha çok sayabiliriz.

Büyük şehirlerin ekonomik durumu çok iyi olan tabakası az denemeyecek kadar çok. Bu kesim ekonominin ve istikrarın kötü veya iyi olmasını çok önemsemiyor. Kendi statülerine zarar getirecek her türlü söylem ve eyleme itiraz ediyorlar. Onlar için ayrıcalık ve farklı muamele görmek dışında bir beklenti yok gibi. Bu kesimde devletin küçük hatalarını çok dillendirerek orta tabakayı ikna etme yolunu seçiyor. Bu üst tabakayı ikna etmek ve tercihini değiştirmek çok zor, neredeyse imkansız. Kendi hayat standartlarını kutsayacak ve onları el üstünde tutacak her türlü düzeni meşru görebiliyorlar. Bu kesim için en tehlikeli politika onların özgürlüklerini kısıtlayacak hamleler yapmak. Özgürlüklerine son derece düşkünler ve kısıtlama istemiyorlar.

Ekonomik olarak sıkıntı ve zorluk içinde yaşayan asgari ücretle geçinen veya işsiz olan kesimde devletle olan bağlar daha güçlü. Kendi standartlarını yukarı çekecek küçük beklentiler onları heyecanlandırıyor ve iktidardaki hükumete yakın durmayı tercih ediyorlar. Taşra ile büyük şehirleri ayıran en önemli fark ise; kasabadaki bu sınıf devlet ve hükumete her ne pahasına olursa olsun yakın dururken, büyük şehirde böyle değil. Beklentilerin karşılanmaması durumunda tercihlerini kısa sürede değiştiriyorlar.

Aslında benim genel kanaatim şöyle ki; bu tabakalarda ki tercihleri etkileyen en önemli faktörlerin başında mahalle baskısı gelmektedir.

Bir kasabada sizi herkes tanıdığı için sizin tercihinizi değiştirmeniz lehte ve aleyte dilendirilip üzerinizde bir baskı uygularken, büyük şehirlerde seçmen daha özgür. Hiç kimse oyunun rengi konusunda bir tazyike maruz kalmadığından tercihini de çabuk değiştirebiliyor. Küçük bahanelere sığınıyor, bu vatandaşlık hakkının tadını doyasıya çıkarmak istiyor.

Çoğu kişinin itiraz edeceğini biliyorum ama ben ısrarla küçük kasaba ve kentlerde insanların oylarını atarken yeteri kadar özgür olmadığı kanaatindeyim. İtirazınız şu olacak niye siz oy verirken gizli kullanmıyor musunuz? Sizi birisi  şu partiye vermede bu partiye vermeniz için tehdit mi ediyor? diyeceksiniz; cevap; oylarımız gizlidir kimse görmez ama herkes küçük kasabalarda kimin nereye oy verdiğini üç aşağı beş yukarı bilir. Yine cevap; oy verirken sizi kimse tehdit etmez ama oyunuzun rengini çabuk öğrendiği için sizi toplum içinde ayıplar, ötekileştirir. Böylece üzerinizdeki toplum baskısı sizi büyük oranda istediği yöne kanalize eder. Bu sonuç  % 100 herkes için geçerli değildir elbette…

Şimdi de sade de gelelim:

Siyasi partiler, belediyeler ve hükumetler büyük şehirler için ne yapmalıdır?

Bir kere vatandaşın yükünün ağır olduğunun bilincinde olmalı ve bunu anlık da olsa unutmamalıdır..(Benim üç aydır gazeteye yazı gönderememem bunun en güzel örneği)

Hitap ettiği insanın sitres yüklü, asabi, kırılgan ve alıngan olduğu gerçeğine göre söylemler geliştirmelidir

Tasarruflar yaparak orta tabakayı stresten kurtaracak, vatandaşlardaki memnuniyeti artıracak hizmetler artırmalıdır. Bir örnek :Büyükşehirlerde metronun ve belediye otobüsünün  2.5  TL olması kabul edilebilir bir durum değil. Belediyeler sadece bilboadlardaki tasarruflardan metroyu yılda 1 TL ye düşürebilirler. Aksini söyleyen belediye varsa; bir yıllık reklam, temsil ve ağırlama giderini vatandaşa net açıklasın. Yanılıyorsam özür dilerim.

İster maddi  sonucu olsun, ister manevi sonucu bulunsun vatandaş büyük şehirde uç söylemleri sevmiyor. Hizmeti görmek yaşamak istiyor, hayat standardına katkı yapacak fiilleri önemsiyor. İşin açıkçası büyük şehirler ,küçük şehirlere göre daha faydacı, daha çok kar maaliyet üzerinden karar veriyor; o yüzden düşünceleri daha değişken.

Son olarak rahmetli Özal’ın çok kullandığı “orta direk” tabiri vardı, yani orta sınıf; işte yöneticilerin en çok onların beklentilerini karşılayacak politikalar geliştirmesi lazım..

 

Exit mobile version