Ali Özdoğan
Ne kadar açık ve net, ne kadar da ortada..
Bir eser var, milyarlarca sanatı hâvi..
Eserin en başında da akıl..
Evet, en başında..
Pekala, o akıl istihdam edilmeli değil mi?
Akılsızlık olmaz mı kullanılmazsa?
Ruh; akıl ve ten ile donatılıp içine konduğum bu eseri ben yapmadım, benim değilse kimin?
Kim niçin yaptı?
Bu müthiş fabrika-i beden, bu ruh, bu akıl, kısaca ‘ben’ diye ifade etmeye bayıldığım bu mürekkep canlı kimin eseri?
Bu mucizevi varlığın kullanımı adına geçici bir süre verilenlerden birisi olarak, ‘boş ver’ diyerek “aklı ve binbir hikmet için konan hisleri ve dâhi onların konulma muradını hiçe sayarak” sadece keyfe bakan tarafı ile iştigal edersem çağdaş ve ilerici,
Aklın, vicdan ve ruhun, o susmayan mesajlarını dikkate alıp “bir dakika yahu dercesine kendime dönüp, yaradılış gayemi irdelersem” gerici oluyorum öyle mi?
Bu hastalıklı ve eğreti öğretiyi kim dayatmışsa, aklı istihdam etmemiş, ne hayatı ne de çağı anlamıştır…
Rahmetli Necip Fazıl ne güzel demiş, hayatı anlamak dahi asıl marifet ve sanat değil mi?
‘Anladım işi; sanat Allah’ı anlamakmış
Marifet bu, gerisi yalnızca çelik çomakmış.’