Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 14 Ocak 2020 Salı günü TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçildiğini belirterek, Türkiye’nin bu dönemde attığı adımların, ortaya koyduğu iradenin, giriştiği mücadelenin gelecek yarım asrı, hatta bir asrı biçimlendirecek öneme sahip olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen asra damgasını vuran küresel sistemin, tüm bölgeleri ve ülkeleri içine alacak şekilde temelinden sarsıldığına işaret ederek, şöyle konuştu:
“Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de iç politika-dış politika ayrımlarının ortadan kalkmış olmasıdır. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu, her şeyin birbirini etkilediği bir zamanda yaşıyoruz. Rabbimizin yardımı ve milletimizin desteğiyle şu ana kadar bizi hedeflerimizden kopartacak bir felaketle karşılaşmadık. Türkiye’ye diz çöktürmek, milletimizin zihnine ve bedenine pranga vurmak için her şeyi denediler ama hamdolsun başaramadılar. Başka bir ülkenin başına gelse asla altından kalkamayacağı nice badireyi, milletimizle birlikte göğüsledik ve etkisiz hale getirdik.”
Bölgede, Türkiye’yi dışarıda bırakmaya, hakkını ve hukukunu gasbetmeye yönelik her oyunu çok daha büyük hamlelerle boşa çıkarmayı sürdürdüklerini dile getiren Erdoğan, Suriye’den Libya’ya kadar Türkiye sınırları dışında attıkları adımların ülke güvenliği ve çıkarlarını korumaya, dostların ve kardeşlerin mağduriyetini engellemeye yönelik olduğunun altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tarihinin hiçbir döneminde sömürge, katliam, zulüm, mazlumu ezme, güçlüye teslim olma lekesi bulunmayan bir millet olarak, bize yakışan tavır ne ise onu ortaya koyuyor, onu sergiliyoruz.” dedi.
Askeri güç kullanımının adeta açık artırmaya çıkarıldığı bir dönemde böyle bir duruş sergilemenin de kolay olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
“Çocuk, kadın demeden milyonlarca masumun hayatının milyar dolarlar karşılığında pazara çıkartıldığı bu utanç tablosundan Türkiye, haysiyet sembolü olarak ayrışmıştır. Bunun için hem Suriye’de hem Libya’da hem de Irak’ta son dönemdeki gelişmelerle tarihimizin, medeniyetimizin, ahlakımızın ve elbette ülkemizin bekasının gerektirdiği her şeyi yapmakta kararlıyız.
Bir kez daha altını çizerek söylüyorum. Biz Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de macera peşinde değiliz. Hele hele emperyal heveslerimiz hiç yoktur. Gözümüz petrol ve para hırsıyla kör olmuş da değildir. Bizim tek amacımız kendimizin ve kardeşlerimizin hakkını, hukukunu, geleceğini korumaktır. Türkiye’nin güvenliğinin Libya’nın, Suriye’nin, Irak’ın, Balkanlar’ın, Kafkasya’nın güvenliğinden geçtiğinden hala anlamamış olanlara diyecek bir sözümüz bulunmuyor. Ama hamdolsun milletimiz bu gerçeği görüyor ve bizi destekliyor.”
Bahçeli ve Baykal’a teşekkür
Erdoğan, Cumhur İttifakı’ndaki ortakları MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, izledikleri politikaya verdiği güçlü destek için şahsı ve millet adına teşekkür etti.
Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a da Libya konusunda gösterdiği “devlet adamı” tavrı için ayrıca teşekkür eden Erdoğan, “Daha dün, ‘Doğu Akdeniz’de herkes var, Türkiye yok.’ diyen birileri bugün ülkemizin Doğu Akdeniz’de attığı adımlara karşı çıkıyorsa da işte böyle vicdanlı siyasetçiler, yapılan işin hakkını maalesef ancak teslim edebiliyor.” dedi.
“Külliyeye giden CHP’li” veya “Putin İstanbul Havalimanı’na inemedi” yalanına sarıldıkları kadar ülkenin menfaatlerine sahip çıkmayanları da millete havale ettiğini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Hayata geçirdiğimiz milli politikalara destek olan herkese de teşekkürlerimi sunuyorum. Tarih, bu kritik dönemde kimin nerede durduğunu, kimin ülkenin ve milletin bekası için fedakarlık yaptığını, kimin de zalimlerin ve hainlerin safında yer aldığını kaydediyor. Evlatlarımıza bırakacağımız en şerefli miras, hiç şüphesiz verdiğimiz işte bu destansı mücadeledir. Bundan bir asır önce de milletimiz varını yoğunu ortaya koyarak İstiklal Harbi verirken birileri manda peşinde, birileri Sevr güzellemesi yapıyor, birileri işgalcilere yaltaklanıyordu. İstiklal Harbimize Kafkaslar’dan Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a kadar dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimiz imkanlarıyla ve dualarıyla destek verirken ülkemizde birileri yine küçük hesaplar peşinde koşuyordu. Sonuçta kazanan millet oldu, kazanan istiklal aşkı oldu. İnşallah gelecekte bugünler anlatırken, saflar aynı netlikte ortaya konulacak, ülke ve millet için çalışanlar hayırla yad edilirken ötekiler de hak ettikleri yere kaydedilecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de gerçekleştirilen harekatlarla Türkiye sınırları boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu parçalayıp attıklarını söyledi.
Şehitlere Allah’tan rahmet, gazilere acil şifa dileyen Erdoğan, şehitler için Fatiha Suresi’ni okudu, vatandaşları da Fatiha okumaya davet etti.
ABD’den Rusya’ya, İran’dan Avrupa ülkelerine kadar herkesin içinde olduğu Suriye sahasında, en küçük bir kazanım için dahi büyük mücadeleler vermek gerektiğine işaret eden Erdoğan, “Terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırmakla sorunu tümüyle çözmediğimizin elbette farkındayız ama ilk aşamayı başarıyla tamamladık. Şimdi hem kazanımlarımızı tahkim etmek hem de terör örgütünü tamamen ortadan kaldırmak için çalışıyoruz.” ifadesini kullandı.
Terör örgütünün, Barış Pınarı Harekatı bölgesinde küçük çaplı da olsa hala saldırılarını sürdürdüğünün altını çizen Erdoğan, “İmzaladığımız mutabakat metinlerinde bize verilen sözlerin tam manasıyla yerine getirilmesi şartıyla ahdimize bağlıyız. Maalesef şu anda bize verilen sözler ile sahadaki durum arasında yer yer oldukça ciddi düzeylere varan farklılıklar bulunuyor. Muhataplarımıza, ülkemize yönelik tehditlerin sürmesi halinde harekatlarımıza kaldığımız yerden devam edeceğimizi açıkça söylüyoruz.” diye konuştu.
“Vicdanı olanların seyirci kalması mümkün değil”
Türkiye’nin Suriye’deki varlığının, kendi güvenliğinin yanı sıra Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve halkın tamamının huzurunu sağlamaya yönelik olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu ülkede konjonktürel çıkarları için bulunanlarla bizim aramızda işte böylesine temel bir fark vardır. Suriye’deki gelişmeler bizim için beka meselesi vasfını sürdürdüğü müddetçe geri adım atmamız mümkün değildir. Son dönemde İdlib’de yaşanan gelişmeler, bölgedeki her adımın ülkemizi nasıl doğrudan ilgilendirdiğini bir kez daha gösterdi. Rejimin artan saldırılarından kaçan ve sayıları 400 bini bulan İdlibli kardeşimiz, ülkemiz sınırlarına doğru harekete geçti. 3,4,5 yaşında kadın yaşlı demeden, o çocukların çırılçıplak ayaklarıyla o çamur yollarda nasıl çırpındıklarını televizyon ekranlarında hep birlikte izliyoruz değil mi? Vicdanı olanların acaba bu tabloya seyirci kalması mümkün mü? Olmaması gerekir ama vicdansızlar var mı bu dünyada? Var ama elhamdülillah Türkiye gibi, bizler gibi vicdan sahibi olanlar da var. Bizler Kızılayımızla, AFAD’ımızla bu bölgede şu anda bir taraftan çadırları dikiyoruz diğer taraftan gıda yardımcılarını gönderiyoruz, diğer taraftan da onların güvenliği için ne yapabiliriz, bunun çalışması, gayreti içindeyiz. Onları kendi başına bırakamayız. Onları bu karda kışta yalnız bırakmamak için ‘Biz sizin yanınızdayız.’ diyoruz. Bu bizim insani, vicdani, ahlaki, hepsinden öte İslami görevimizdir.”
Türkiye’nin, şu anda yaklaşık 4 milyon Suriyeli’ye ev sahipliği yaptığını belirten Erdoğan, “Biz geldiğimizde ‘Bunları Suriye’ye göndereceğiz.’ diyenlere sesleniyorum. İşte bu ifadeler sizlerin vicdanının kilometre taşlarıdır.” dedi.
Eski ABD Başkanı Barack Obama’ya “güvenli bölge” teklifi yaptığını, ABD Başkanı Donald Trump ile de bunları konuştuğunu hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
“Ama hep lafta. ‘Hadi yapalım.’ diyoruz ama adım atılamıyor. Bunu Sayın Putin’e de Merkel’e de Macron’a da söyledim. Bunlarla ilgili yaptığımız hazırlıkları, plan, proje bazındaki bütün kitapları, kitapçıkları kendilerine takdim ettik. ‘Bak biz dersimizi çalıştık, her şeyimiz hazır. Gelin bu plan, proje bazında hep birlikte adım atalım. Burada Uluslararası Donörler Toplantısı mı yaparız, nereden ne gibi destekler gelecek, bunları görelim. Biz de bu işin inşaatını üstlenir ve süratle bu bölgede inşaatları yaparız. Bütün alt yapısıyla yaparız. Okullarıyla, evleriyle, hastaneleriyle, mabetleriyle, her şeyiyle bunu yaparız. Türkiye’de bu güç var ama gelin para noktasında da sizler bize gereken desteği verin.’ dedik. Henüz olumlu bir netice yok. Olsa da olmasa da bizim şu anda zihinsel bir arka planımız var. İnşallah şöyle biraz daha mesafe alalım, aldıktan sonra onunla ilgili adımı da atacağız.”
“4 yaşındaki çocuktan terörist mi olur?”
“Dünya’nın, halen Suriye’de, İdlib’de seyirci” olduğunu, çözüm arayışında olmadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bunların tek çözümü, varil bombalarını bu savunmasız insanlara atmaktır. Yaptıkları hep bu. ‘Siz bomba yağdırıyorsunuz, nedir bu hal?’ diye sorduğunuzda da söyledikleri ‘Bunlar terörist.’ Bunlar senin vatandaşın. 4 yaşındaki çocuktan terörist mi olur? 5 yaşındaki çocuktan terörist mi olur? İnsaf edin. ‘Gelin, bu işi birlikte çözelim’ dediğimizde cevap aynı: ‘Bunlar terörist.’ Öyle veya böyle, bugün TBMM’de şu anda grup toplantı salonumuzdan dünyaya sesleniyorum, bu duyarsızlığınız nereye kadar devam edecek? Ele ele verip bu mazlumların, mağdurların yanında ne zaman yer alacaksınız? Birleşmiş Milletler acaba ne zaman bu konuda görevinin bilincinde adımını atacak? Onlara da bunu söyledik. Ben bir taraftan söylüyorum, Dışişleri Bakanım bir taraftan söylüyor. Bütün bunlara rağmen atılan bir adım yok.”
“Ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız”
“Karşımızda halkının tamamını temsil eden meşru bir yönetim olmadığı için İdlib’deki süreci Rusya ile yürütüyoruz.” diyen Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Rus muhataplarla hem telefonla hem yüz yüze hem de heyetler aracılığıyla gerçekleştirilen yoğun görüşmeler sonucunda, İdlib’de yeni bir ateşkes ilanına muvaffak olduklarını dile getirdi.
“Kalıcı bir ateşkes olması” temennisinde bulunan Erdoğan, “Bundan önceki ateşkesleri bozan hep rejimdi ancak bu defa durum farklı. Ateşkesin, sınırlarımıza yığılan 400 bin insanın yeniden kendi evlerine dönmesini sağlayacak şekilde yürütülmesi şarttır. Siyasi sürecin ilerlemesini engellemeye çalışan rejimi, şiddete ve kan dökmeye dayalı yöntemlerden vazgeçirmek herkesin sorumluluğudur. Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız. Artık herkes bu işin şakasının olmadığını, Türkiye’nin ‘yaparım’ dediği bir şeyi mutlaka yapacağını görüp kabul etmelidir.” değerlendirmesini yaptı.
“Akçakale’yi de açmanın gayreti içindeyiz”
Suriye’de, İdlib başta olmak üzere Türkiye’nin kontrolünde olan veya olmayan her yerdeki mazlumlara yardım ulaştırılmasına destek vermeyi boyunlarının borcu olarak gördüklerine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Birleşmiş Milletler yardımları da büyük ölçüde ülkemiz üzerinden Suriye’ye ulaşıyor. Suriye rejimi bizim muhatabımız olmadığı için bu yardımları kendi sivil toplum kuruluşlarımız ve uluslararası yardım örgütleri eliyle doğrudan mağdurlara ulaştırma prensibiyle hareket ediyoruz. Cilvegözü, Öncüpınar, buralardan girerek bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan Akçakale’yi de açmanın gayreti içindeyiz ama ne yazık ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Akçakale’yle ilgili olumsuz bir karar çıktı. Şimdi onu da olumlu hale çevirmenin ayrıca görüşmelerini yapıyoruz. Bu kapıları değerlendirerek istiyoruz ki bir an önce bu mazlum, mağdur insanlara bu yardımları ulaştıralım. Bu konuda tıkanıklıkların çözümü için taraflarla görüşüyoruz. Tamamen insani duyarlılıklara dayalı bu meselenin çözümü için herkesi siyasi saiklerle değil, vicdanıyla hareket etmeye davet ediyoruz. İklim şartlarının zorlaşmasıyla iyice sıkıntıya düşen milyonlarca insanı yüzüstü bırakmadık, bırakmayacağız. Rabbim, bırakınız dostlarımızı, düşmanlarımızı dahi böyle bir imtihanla karşı karşıya bırakmasın diyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik insani yardımlar için yeni kapılar açılmasının gayreti içinde olduğunu söyledi.
Bu yöndeki çabaların, istenilen netice alınana kadar sürdürüleceğini belirten Erdoğan, “Suriye meselesi, insanlığın zalim ile mazlum arasında safını seçmesini gerektiren bir safhaya ulaşmıştır. Dünün zalimlerini nasıl bugün nefretle anıyorsak, bugün masum Suriye halkının acılarına seyirci kalanları veya yarasını deşenleri de insanlık vicdanı aynı şekilde yaftalayacaktır. Biz, gerekirse bedel ödemek pahasına, inancımızın ve tarihimizin bize gösterdiği yerde durmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, gündemdeki bir başka önemli meselenin de Libya’daki gelişmeler olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin Libya’ya ilgisinin sadece ekonomik, askeri, diplomatik ve siyasi sebeplere bağlı olduğunu düşünenlerin yanıldığına dikkati çeken Erdoğan, Libya’nın, harita üzerinde biraz uzak gözükebileceğini ancak Türkiye için asla yabancı bir yer olmadığını dile getirdi.
“Barbaros’un yadigarı” Libya’nın, asırlar boyunca Osmanlı’nın önemli bir parçası olduğunun altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye ve Türk milleti olarak, Libya ve Libya halkı ile çok derin tarihi, insani, sosyal bağlarımız vardır. Bunun için Libya’da yaşananlara kayıtsız kalamayız. Kimse bizden, ülkemizden yardım isteyen Libyalı kardeşlerimize sırtımızı dönmemizi bekleyemez. Libya’yı kana ve ateşe bulayanlar, sadece yönetimi ele geçirmeye çalışmıyor, aynı zamanda ülkemize karşı kinlerini de sergiliyor. Bu ülkede, darbeci Hafter’e tabi olmayan Arap kardeşlerimiz var. Hafter onları yok etmek istiyor. Bu ülkede Hafter’in hedef aldığı Berberi, Amazig, Tuareg kardeşlerimiz var. Hafter onları da yok etmek istiyor. Libya’da, Hafter’in etnik temizliğe tabi tuttuğu, Barbarosların, Turgut Reislerin torunları olan ve sayıları 1 milyonu aşan Osmanlı bakiyesi Köroğlu Türkleri var. Hafter onları da yok etmenin peşindedir.
Kuzey Afrika boyunca her yerde olduğu gibi Libya’daki ecdat torunlarına sahip çıkmak en başta gelen görevlerimizden bir tanesidir. Irak’taki ve Suriye’deki Türkmenler, Balkanlar’daki Türkler, Kırım’daki kardeşlerimiz, Kafkasya’daki Ahıskalılar neyse, Libya’daki Köroğlu Türkleri de odur. Arap’ı, Berberi’si, Amazig’i, Tuareg’i, Köroğlu Türk’üyle, Libya’daki tüm bu kardeşlerimize karşı tarihi sorumluluklarımızın farkındayız. Onlar geçmişte en zor günlerimizde bizim yanımızda oldular. Bizim de bugün zor günlerinde onların yanında olmamız gerekiyor. Nitekim tüm imkanlarımızla Libyalı kardeşlerimizin yanlarına koştuk. Bırakınız diğer unsurları, bu ülkedeki Türk varlığından ve onların etnik temizliğe tabi tutulduğundan bile haberi olmayanları gördükçe, inanın milletimiz adına üzülüyoruz. Kendi öz kardeşlerini bile tanımaktan uzak olanların, bu milletin davasını gütmeleri elbette mümkün değildir. Gazi Mustafa Kemal’in Libya’daki mücadelesi de mi size bir şey ifade etmiyor? Hadi onu da geçtik, Libya’nın Kıbrıs Harekatında ülkemize verdiği desteği de mi unuttunuz?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya’nın, Kıbrıs Barış Harekatında tüm askeri depolarında ne var ne yoksa Türkiye’nin emrine sunduğunu hatırlattı.
Erdoğan, Libya’nın o dönemde gösterdiği alicenaplığı bir kenara koymanın mümkün olmadığını belirterek, “Kaddafi’nin o zaman söylediği şu sözler unutulamaz: Elimdeki bütün silahlar Türk ordusunun emrindedir, emrine amadedir. Depolarım açıktır, nereden ne istiyorlarsa gelsin alsınlar’ demiştir. Bu tablolar yaşandı, bunları biliyoruz ama şu anda ‘Libya’da ne işimiz var’ diyenler, siyasetin cahilidir. Bunlar aynı zamanda tarih cahilidir. ‘Libya nerededir’ diye sorun, inanın onu da bilmezler. Çok farklı yer gösterirler. Belki Eymir Gölü’nü gösterirler. Durumları bu. Türkiye’nin Libya konusunda ortaya koyduğu net tavrın, Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik oyunları bozma yanında, işte böyle daha derin bir arka planı vardır. Türkiye müdahale etmeseydi, bugün darbeci Hafter tüm ülkeyi ele geçirmiş, Libya halkının tamamı zulmün pençesine düşmüş olacaktı.” diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye ve Rusya ile başlatılan çözüm sürecine yönelik alınan inisiyatif doğrultusunda Libya’da ateşkesi sağlamak için epeyce gayret gösterdiklerini söyledi.
Ateşkesi yazılı hale getirmek amacıyla dün Moskova’da yapılan görüşmelerde Trablus Hükümeti’nin son derece yapıcı ve uzlaşmacı bir tavır sergilediğini, ancak bu müspet tutuma karşı darbeci Hafter’in ateşkesi imzalamaya yanaşmadığının altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Darbeci Hafter önce ‘evet’ dedi ama sonra ne yazık ki maalesef Moskova’yı terketti, kaçtı. Ama heyetimiz oradaki o dürüst duruşunu sergileyerek imzasını attı ve şu anda belge, evrak, her şey bizim elimizde. Biz görevimizi yaptık. Bundan sonrası Sayın Putin ve onun ekibine ait. Biz hiçbir zaman söylediğimiz sözü inkar etmeyiz. Burada da söylediğimiz sözün sonuna kadar arkasında durduk ama ama ne yazık ki darbeci Hafter, aynen darbeciliğinde olduğu gibi, masada bir yalan darbesi yaparak Moskova’yı terk etti. Darbeci Hafter’in ortaya sürdüğü şartlar, zaten gerçek yüzünü ve asıl niyetini gösteriyor. Darbeci Hafter’in daha önceki anlaşmalardaki sicilinin hiç de iyi olmadığını gayet iyi biliyoruz. 2015’deki anlaşmada işine gelen kısımları uygulayıp, diğer kısımları tanımayan bir zihniyetin bugün ateşkesi reddetmesi bizi hiç de şaşırtmadı.
Bu defa geçmişten farklı olarak işin içinde Türkiye var. Her şeye rağmen dün Moskova’da yürütülen görüşmeleri, darbeci Hafter’in gerçek yüzünün uluslararası kamuoyuna göstermiş olması bakımından olumlu buluyoruz. Pazar günü Berlin’de yapılacak zirvede bu meseleyi Türkiye’nin yanında Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya, Mısır, Cezayir ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin katılımıyla liderler düzeyinde değerlendireceğiz. Bu toplantıya ayrıca ABD başta olmak üzere diğer bazı ülkelerden de alt düzeyde katılım da olacak. Ayrıca BM, Afrika Birliği, Arap Ligi gibi uluslararası kuruluşlardan da katılım bekleniyor. Biz Tunus ve Katar’ın da mutlaka bu masada olması gerektiğini ilgili taraflara bildirdik. Uluslararası toplumun vicdanlı, ahlaklı davranması halinde Libya’daki krizin kısa sürede sulh yoluna girmesi mümkündür. Coğrafyamızın pek çok yerinde olduğu gibi Libya’da da meseleye sadece petrol kaynaklarına hakim olma gözüyle bakılırsa daha çok kan akacak demektir. Önümüzdeki günlerde darbeci Hafter ile ülkenin meşru yönetimi arasında yapılacak tercihleri dikkatle takip edeceğiz. Ülkenin meşru yönetimine ve Libya’daki kardeşlerimize saldırılarını sürdürmesi halinde, darbeci Hafter’e hak ettiği dersi vermekten de asla geri durmayacağız. Libya halkını özgürlüğe ve istikrara kavuşturana kadar bu coğrafyadaki varlığımız sürecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin yapılan eleştirilere değindi.
Dünyada artık iç ve dış politika ayrımının kalmadığını kaydeden Erdoğan, Kanal İstanbul üzerine yapılan tartışmaların bunun somut tezahürlerinden biri olduğunu söyledi.
Kanal İstanbul üzerindeki tartışmaların, Türkiye’de icraat yapanlarla, tek misyonu ‘yapılanları engellemek’ olanlar arasındaki farkı bir kez daha gösterdiğine işaret eden Erdoğan, “15 Temmuz Şehitler Köprüsü inşa edilirken Kanal İstanbul’a verdikleri tepkinin kelimesi kelimesine aynısını söylemişlerdi. Yarım asır önce ‘Boğaziçi Köprüsü, İstanbul’un başına gelen en büyük felakettir’ diyen zihniyet şimdi de ‘Kanal İstanbul en büyük felakettir’ kampanyasını yürütüyor. Değişen bir şey yok.” diye konuştu.
Kanal İstanbul’a karşı çıkanların, projenin ne olduğu konusunda en küçük bir bilgi ve fikre sahip olmadığını vurgulayan Erdoğan, “Çünkü böyle bir dertleri yok. Halbuki bu işin ne olduğunu biz de arkadaşlarımız da defaatle anlattık. Şimdi burada Kanal İstanbul’un ne olduğunu bir kez daha anlatayım ki sonra, ‘duymadık, bilmiyoruz, haberimiz yoktu’ demesinler. Arkadaşlarım defaatle anlattılar ama bir de bugün TBMM AK Parti Grup Salonu’ndan anlatayım.” ifadesini kullandı.
İstanbul Boğazı’ndaki gemi ve insan trafiğine ilişkin bilgiler paylaşan Erdoğan, Boğaz’dan yılda ortalama 45 bin geminin geçtiğini, günde 500 bin kişinin ise iki yaka arasında yolculuk yaptığını belirtti.
İstanbul Boğazı üzerindeki yük, insan ve trafik baskısının her geçen gün arttığına değinen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Montrö Sözleşmesi’ne göre, İstanbul Boğazı’ndan geçen ticari gemi trafiğini engelleme hakkımız bulunmuyor. Kılavuz kaptan ve römorkör gibi uygulamalar maalesef kazaları önlemede yetersiz kalıyor. Şehrin iki yakası arasındaki deniz trafiğini engellemek de ekonomik ve sosyal olarak mümkün değil. Ülkemizin göz bebeği İstanbul’u, boğazdaki bu tehlikeli trafikle baş başa bırakamayacağımıza göre yeni alternatifler üretmemiz gerekiyor.
Dünyadaki örneklere baktığımızda Kanal İstanbul tarzı su yollarının hem yaygın hem de oldukça karlı olduğunu görüyoruz. Kanal İstanbul Projesi bu arayışın sonunda ortaya çıkmıştır. Üstelik bu proje yeni de ortaya atılmış da değildir. Tarih boyunca aynı amaçla hayal edilmiş diğer projeleri bir kenara bırakıyorum. AK Parti olarak bizim de İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olduğumuz dönemden itibaren İstanbul’da böyle bir Kanal İstanbul Projesi’nin arayışı içerisine girdik. Hükümet olduk, ondan sonra yaklaşık 10 yıllık bir emekle bu çalışmayı sürdürüyoruz. 2011 yılında milletimize bu sözü verdik, adım adım dersimize çalıştık. Esasen 2023 hedeflerimizden biri olan Kanal İstanbul’u yapmakta geç bile kaldık.”
Bu tür projelerin hayata geçirilmesi için çok ciddi ve uzun süren ön hazırlıkların yapılması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, jeolojik, jeoteknik, hidrolojik araştırmalar, dalga ve deprem analizleri, trafik etütleri ve çevresel etki çalışmaları gibi süreçlerin tamamlandığını kaydetti.
“Kanal İstanbul Projesi’nde 200’ün üzerinde bilim insanı görev aldı”
Bu çalışmalarda 11 farklı üniversite ve çeşitli kamu kurumlardan 34 ayrı bilim dalına mensup 200’ün üzerinde bilim insanının görev aldığını belirten Erdoğan, kanal için belirlenen 5 farklı güzergahtan en uygun olanı üzerinde karar verildikten sonra 304 ayrı noktada 17 bin metrenin üzerinde sondaj çalışması yapıldığını anlattı.
Güzergah boyunca, 248 jeofizik etüt gerçekleştirdiklerini kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Laboratuvar deneyleri ve zemin çalışmalarının ardından kanalın modellemesine geçildi. Bunun için kendi alanlarında dünyanın en önde gelen uluslararası firmalarıyla çalışıldı. Mühendislik projelerinin ve ÇED çalışmalarının tamamlanmasıyla bugünkü aşamaya gelindi. Kanal çalışma alanı 152 milyon metre kareyi bulurken bunun yaklaşık üçte birinde kamulaştırma ihtiyacının olduğu görüldü. İnşa maliyeti 75 milyar lira olarak hesaplanan Kanal İstanbul bünyesinde 2 liman, 1 yat limanı, 1 lojistik merkezi, 7 köprü, 2 demir yolu hattı, 2 hafif raylı sistem hattı yer alacak.
Kanal etrafında büyük bölümü kentsel dönüşüm çerçevesinden sadece 500 bin kişilik konut alanına izin verilebilecek. Buna rezerv alan da diyebiliriz. Bu 500 bin kişi dışardan gelmeyecek. Şehrin kendi içinde bir yerleşim hareketliliği olacak. İnşaat sürecinde ortaya çıkacak hafriyat, bu projeye mahsus bir yöntemle değerlendirilecek. Şehrin olumsuz etkilerden korunması da sağlanacak. Görüldüğü gibi tüm unsurları ve boyutlarıyla iyi çalışılmış, her ayrıntısı düşünülmüş bir projedir. Böyle zincir yapmakla bilmem ne yapmakla bunu engelleyemezsiniz.”
Projenin finansmanı ve inşası aşamasında herhangi bir sorunla karşılaşmayacaklarına inandığını kaydeden Erdoğan, “Bizim işimiz eser üretmektir, onların işi boş boş konuşmaktır. Bunlar Marmaray’a, Avrasya’ya, Yavuz Selim Köprüsü’ne, Osman Gazi’ye ‘istemezük’ demediler mi? İstanbul ve İzmir arasındaki 4 saat 15 dakikalık sürece yine ‘istemezük’ demediler mi? Biz bütün bunlara rağmen bunları yaptık mı? Yaptık. Bunlar Nissibi Köprüsü’ne de ‘isetemezük’ demediler mi? Dediler, yaptık mı? Biz 6 bin kilometre bölünmüş yolu 27 bin kilometreye çıkarırken de bunlar yine ‘istemezük’ dediler. Biz dağları deldik. Benim Kahramanmaraşlı kardeşim o tünelden geçerken gayet güzel bir şekilde teybini de açtı ve ‘bu dağları kimler deldi’ diye de gereken cevabı oradan verdi.” ifadelerini kullandı.
“Marmaray’dan günde 500 bin kişi geçiyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmaray’dan bir günde 500 bin kişinin geçtiğini ve şimdiye kadar toplam 440 milyon kişinin Marmaray’dan yolculuk yaptığını aktardı.
İstanbul Havalimanı konusunda yine aynı çevrelerin hazımsızlığının söz konusu olduğuna işaret eden Erdoğan, “Bunlar İstanbul Havalimanı’na da ‘istemezük’ diyorlardı. Yaptık mı? Yaptık. Yalan yanlış resimlerle her tarafı donattılar. Halbuki geçtiğimiz yıl kendilerinin de aralarında olduğu 51 milyon insan İstanbul Havalimanını kullandı ve yapılan eserin ihtişamını herkes gördü. Yürekleri kin ve nefret kaplayınca göz görmüyor, kulak işitmiyor, dil konuşmuyor, kalp nasırlaşıyor. Ülkenin ve milletin hayrına hiçbir proje, fikir ve eser üretmeyip sadece Türkiye’nin tökezlemesini hatta yere serilmesini uman, siyasi rant devşirme peşinde olanlara söyleyecek söz bulamıyorum.” diye konuştu.
Erdoğan, İstanbul İkitelli’de yaklaşık 2 bin 600 yatak kapasiteli büyük bir şehir hastanesi yaptıklarını ifade ederek, “Oranın raylı sistemini de bundan önce AK Parti’li belediye başkanımız yapma sözü vermişti. Şimdi yapmam diyorlar, istediğin kadar ‘yapmam’ söyle. Biz o projeyi de hayata geçireceğiz. Çünkü bizim milletimize verdiğimiz bir sözümüz var. Sen bunu nasıl engellersin? Buna senin gücün yeter mi? Bütün bunların tedbirleri alınmıştır. İnşallah hastanemiz bu yıl sonuna kadar devreye girecektir. İstanbul Avrupa yakasındaki en büyük şehir hastanemiz olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin, kendi ülkesinin başına bir musibet gelmesi için gece gündüz heveslenen hastalıklı zihniyete hak ettiği dersi 2023 ve 2024 seçimlerinde sandıkta vereceğini belirterek, “Biz kendi işimize bakacağız. Onları da kendi küçük dünyalarında korkuları ve yalanlarıyla baş başa bırakacağız. Türkiye’nin tüm büyük projelerinde olduğu gibi Kanal İstanbul’u da engellemek isteyenlere rağmen bu abide eseri ülkemize kazandıracağız.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti faaliyetlerini ihmal etmediklerini belirterek, “Bizim en büyük gücümüz milletimizle olan gönül bağımızdır. Bunu ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ülkemizin 81 vilayetinde yaşayan 82 milyon vatandaşımızın her birine ulaşmamız gerekiyor. Her bir vatandaşımıza davamızı, icraatlarımızı ve hedeflerimizi anlatmadıkça, partideki görevlerimizi hakkıyla yerine getirmiş olamayız.” diye konuştu.
“Partimizdeki hiçbir görev, kimsenin tapulu malı değildir”
“Kapısını çalmadığımız, gönlüne giremediğimiz her vatandaşımız bizim eksiğimizdir.” ifadesini kullanan Erdoğan, seferberlik ruhuyla kesintisiz çalışmak zorunda olduklarını söyledi.
Ancak bu şekilde AK Parti’nin milletin partisi olma vasfını güçlendirebileceklerini vurgulayan Erdoğan, “Partimizdeki hiçbir görev, kimsenin tapulu malı değildir. Her birimiz, milletimize hizmet etmek için bize emanet edilmiş görevlerimizi hakkıyla yerine getirmekle mükellefiz. İşinin hakkını veremeyenin yerini bunu yapabilecek olan alır.” ifadesini kullandı.
Siyasette görev üstelenecek yeni kadroları yetiştirme sorumluluğunun kendilerine düştüğünü, AK Parti Siyaset Akademisini bunun için kurduklarını hatırlatan Erdoğan, Akademide 18 dönemde eğitim gören 74 bin kişi arasında genel başkan yardımcılığı, milletvekilliği, belediye başkanlığı, il başkanlığı görevlerinde bulunanlar olduğuna işaret etti.
Kapılarının, ülkesine siyaset yoluyla hizmet etmek isteyen her yaştan, her görüşten, her eğilimden vatandaşa açık olduğunu belirten Erdoğan, Akademiye kayıtların dün başladığını, 27 Ocak’a kadar süreceğini bildirdi.
Eğitimlerin 2 ay süreceğini, akademisyenler ve tecrübeli siyasetçilerin, birikimleriyle katılımcıların zihinlerinde yeni ufuklar açmaya çalışacağını dile getiren Erdoğan, Akademinin sloganının “Siyaset akademide başlar, Türkiye’nin geleceğinde yerini al” olarak belirlendiğini aktardı.
Erdoğan, bu eğitim vesilesiyle amaçlarının aklı selim, kalbi selim ve zevki selim sahibi bir nesil yetiştirilmesine katkıda bulunmak olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etti:
“Milletimizle birlikte inanarak, emek harcayarak, geçmişi bilerek, geleceğe bakarak, engeller karşısında yılmayarak azimle hedefimize kilitleneceğiz. Aşkla çalışanın yorulmayacağını bilerek, yol arkadaşlarımızla tek yumruk olarak, kalbimizin rehberliğine güvenerek, aklımızla hareket ederek yeni zaferlere koşacağız. İnancın olduğu yerde umudun tükenmeyeceği, imanın olduğu yerde imkanın bitmeyeceğini unutmadan kendimiz, ailemiz, ülkemiz, tüm kardeşlerimiz için hep birlikte inandığımız yolda yürüyeceğiz. Bin yıldır ortak vatanımız olan bu toprakları korumak için bugüne kadar çok mücadele ettik, çok kan döktük, çok şehit verdik. Şair ne diyor? ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’ Biz, millet olarak bu toprakları kanımızla yoğurarak vatan yaptık. Bugün de arkalarında envai çeşit gücün bulunduğu terör örgütlerine karşı aynı hassasiyetle vatanımızı savunuyor, istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkıyoruz. Bölücü terör örgütü 35 yılı aşkın süredir askerimizin, polisimizin, korucumuzun, öğretmenizin, din görevlimizin, en çok da Kürt kardeşlerimizin kanını dökerek varlığını sürdürdü.”
Baskıyla, tehditle dağa çıkardığı binlerce Kürt gencinin katilinin de terör örgütü olduğunun altını çizen Erdoğan, “Diyarbakır Anneleri evlatlarına kavuşmak için yaktıkları ışıkla, terör örgütünün işte bu karanlık yüzünü ifşa ettiler.” değerlendirmesinde bulundu.
“Diyarbakır’a git, oradaki annelerin gözyaşlarına ortak ol”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın kitabından uyarlanan tiyatro oyununu CHP’li siyasetçilerin izlemeye gitmesini eleştiren Erdoğan, şunları söyledi:
“Bakıyorsunuz ki ana muhalefet, bunların ikizi durumunda olan malum partiyle tiyatro izliyorlar. Kimin eserini orada canlandırıyorlar? Şu anda terörden cezaevinde yatan şahsın eserini sergileyerek, kalkıp bunu birlikte izliyorlar. Zaten bunlar dün Ankara’dan İstanbul’a da beraber yürümemişler miydi? Şimdi de işte diyordu ya ‘tiyatro’ diye, sizin kendiniz tiyatrosunuz. Eğer sıkıyorsa, çık Diyarbakır’a git, oradaki annelerin gözyaşlarına ortak ol. Onların yavrularını dağa, omuz omuza, dirsek temasında yürüdükleri kaçırdı. Hadi git oraya. Niye gidemiyorsun? Git. Böyle bir şeyi yapamaz. Onların böyle bir derdi, sıkıntısı yok. Onlar sadece katillerle, zalimlerle beraber omuz omuza yürürler.”
Terör örgütünün sadece sınır içinde değil, sınır dışında da vahşete devam ettiğini belirten Erdoğan, “Ana muhalefetin başıysa onları savunuyor. Teröristler çukur eylemleri sırasında etek giyip yüzlerine yemeni takarak saklanmışlardı. Barış Pınarı Harekatı başladığında ise korkakların ne olduğunu bir daha gördük. Operasyon alanı dışındaki sınır şehirlerimize Suriye topraklarından attıkları bombalarla gösterdiler.” dedi.
Şehit Demir’in kızı Gülay’ın getirdiği çiçek
Güvenlik güçlerinin ve Suriye Milli Ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemeyen hainlerin sivilleri hedef aldığını ifade eden Erdoğan, “Bu saldırılarda 22 sivil vatandaşımız şehit oldu, 189’u da yaralandı. İşte bunlardan biri de Mardin Nusaybin’de şehit olan Mehmet Şirin Demir kardeşimizdi. Önümde gördüğünüz şu saksı, onun kabrindeki topraktan alınmış, bu saksı yapılmış. Kızı da bana bunu getirdi.” diye konuştu.
Mehmet Şirin Demir’in kızı Gülay Demir’i kürsüye davet eden Erdoğan, “Esnaf olan Mehmet kardeşimiz, sınır ötesinden atılan bir havan mermisiyle yaralananlara yardım ederken, ikinci havan mermisinin hedefi olmuş ve şehadet mertebesine erişmiştir.” ifadelerini kullandı.
Mehmet Şirin Demir’in, şehadetinden bir süre önce kızı Gülay’a bir çiçek hediye ettiğini anlatan Erdoğan, “Gülay kızımıza babası şu ifadeyi kullanmış, Gülay da bana bunu söyleyince ‘Burada bir dervişlik yatıyor’ demiştim. O ifade de çok anlamlıydı. ‘Yarası olmayanın yari olmaz.’ Gülay kızımızın bir baba yarası var. Ama bu salonda onun yarasına yarenlik eden her kökenden, her şehirden yüzlerce kardeşi de var.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri ayakta alkışlanırken partililer tarafından “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganı atıldı.
Gülay Demir’in, 81 ilden aldığı topraklara babasının mezarından getirdiği toprağı da ilave ederek bu çiçeği hediye ettiğini aktaran Erdoğan, Gülay’a babasının “Bu ülkenin her yeri senin memleketin. Vatanına, bayrağına sahip çık.” diye nasihat ettiğini anlattı. Erdoğan, “Şehidimizin ve onun biricik kızının emaneti olan, birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin sembolü gördüğümüz bu çiçeği evimizin ve kalbimizin en mutena köşesine yerleştirdik.” ifadesini kullandı.
Gazilerin vazife malulü aylığıyla ilgili teknik sıkıntıları çözecek yasal düzenlemelerin en kısa sürede Meclise geleceğini bildiren Erdoğan, “15 Temmuz darbe girişiminin ardından kuruluşuna karar verdiğimiz Türkiye Şehit Yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı’nın yönetimi de oluşturuldu. Şehit yakınları ile gazilerimizin, aileleri için kullanacakları kaynak da vakfımızın hesabına aktarıldı. İnşallah bundan sonra şehit yakınlarımız ve gazilerimizle, ailelerine verilecek hizmetler bu vakıf üzerinden yürütülecek.” bilgisini verdi.
Gülay Demir: “Kürt çocukları kendi filmlerinin kahramanları oluyor”
Erdoğan, konuşmasının ardından kürsüyü Gülay Demir’e bıraktı.
Toplantıya kabul edildiği için teşekkür eden Demir, “Babam ve diğer tüm şehit ve gazilerimiz üzerine söylenecek o kadar söz var ki ama burada ne söylersem söyleyeyim kelimeler mahcup, boynu bükük kalacak. Kürt çocukları üzerinden tiyatrolar yapıldı, filmler çevrildi. Ama artık bilmeliler ki o tiyatrolarda perdeler kapandı, filmler vizyona artık girmiyor. Kürt çocukları kendi senaryolarıyla kendi filmlerinin kahramanları oluyorlar.” diye konuştu.
Mardin’de doğup büyümüş bir Kürt kızı olduğunu ifade eden Gülay Demir, 81 ilin toprağının memleketi olduğunu söyledi. Demir, şöyle konuştu:
“Nefes aldığım süre boyunca babamın bana öğretmiş olduğu bütün ilkeleri uygulayacağıma söz veriyorum. Ben babamdan birçok şey öğrendim. Yaram var ama elhamdülillah yarama yarenlik edenler de var. Teşekkür etmeyi, affetmeyi öğrendim. Gücü kendinden almayı öğrendim. Bir insanın kalbini kırmanın da bir insanın canını almak kadar günah olduğunu ben yine babamdan öğrendim. Ben bugün buradan bütün cesur şehit çocuklarına, babalarının ardından ayakta durmayı başarabilen yiğit kızlara selamlarımı gönderiyorum. Mazlumlar için inşirah var, zalimler için yaşasın cehennem.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Zalimler için yaşasın cehennem diyerek yolumuza gayretle devam edeceğiz. Bu güzel çiçeği de aynı şekilde saklamaya devam edeceğim.” dedi.
5 belediye başkanı AK Parti’ye geçti
Grup toplantısının ardından düzenlenen törende Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’ye geçen belediye başkanlarına rozetlerini taktı.
Kayseri İncesu Belediye Başkanı Mustafa İlmek İYİ Partiden, Osmaniye Hasanbeyli Belediye Başkanı Selahattin Denizoğlu Saadet Partisinden, Osmaniye Böcekli Belde Belediye Başkanı Doğan Öztürk CHP’den istifa ederek, AK Parti’ye katıldı.
Öte yandan AK Parti’ye katılan belediye başkanları arasında Bağımsız Elazığ Keban Belediye Başkanı Fethiye Atlı ile Bağımsız Erzurum Olur Belediye Başkanı Sıddık Demircan da yer aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’ye katılan belediye başkanları ve AK Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki ile hatıra fotoğrafı çektirdi.
Törenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her hafta grup toplantılarımızda bu katılımlar devam edecek. Şu anda liste kabarık, kesinleşmeden açıklamayı doğru bulmuyorum. Listemizde şu anda kesinleşenlerin durumları belli. Mümkün oldukça Salı günleri grup toplantımızı ihmal etmeyeceğiz. Bu heyecanı beraber yaşayacağız. Beraber yürüdük biz bu yollarda…” ifadelerini kullandı.
KAYNAK: CUMHURBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI