Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 15 Ekim 2018 Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen 35. İl Müftüleri Toplantısı’nda, katılımcılara hitap etti.
Konuşmasına tüm katılımcıları selamlayarak başlayan Erdoğan, “Siz kıymetli hocalarımıza milletin evine, bu gazi mekana hoşgeldiniz diyorum.” ifadesini kullandı.
Erdoğan, toplantının Diyanet İşleri Başkanlığının 1993’ten beri sürdürdüğü bir gelenek olduğunu hatırlatarak, hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz etti.
Mutat aralıklarla il müftülerinin bir araya gelmesini sağlayan toplantının, müftülerin milletin güncel dini meseleleri hakkında görüş alışverişinde bulunmalarına vesile olduğunu belirten Erdoğan, “35. İstişare Toplantısı’nın verimli ve bereketli geçmesini diliyorum. Bu vesileyle ömrünü dini mübini İslam’ın öğrenilmesi, öğretilmesi ve hakkıyla yaşanması için adayan müftülerimizden, hocalarımızdan dar-ı bekaya irtihal edenlere Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Rabbim onları cennetiyle, cemaliyle müşerref kılsın diyorum.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün püskürtülmesine katkı sağlayan tüm imam ve müezzinlere teşekkür ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İmamlarımızın cunta heveslisi haysiyet fukaralarının saldırılarına aldırmadan okudukları ezan ve selalarla milletimizi kıyama çağırması bana göre darbenin en önemli dönüm noktalarından biridir. Gerçekten de o ihanet gecesinde 7’den 70’e milletimizin yüreğinde direniş ateşini yakan kıvılcımlardan biri de işte bu sela ve ezanlar oldu. Kalbindeki iman ve okunan selalardan güç alan bu millet tıpkı bir asır önce Kurtuluş Harbi’nde olduğu gibi istiklaline ve istikbaline canı pahasına sahip çıktı. Milletin şahlanışı karşısında tanklar, uçaklar ve ölüm kusan tüm silahlar demirden bir yığına dönüştü. Gazilerimizin istisnasız hepsi darbecilerin ağır silahlarına meydan okurken selalarla beraber Rabbimizin kalplerine indirdiği sekinetten ve inşirahtan bahsediyor. Darbecilere karşı sokağa çıkan vatandaşlarımız hissiyatlarını o sela sesleri, o ezan sesleri ‘Bizi aldı başka bir aleme götürdü.’ diyerek anlatıyorlar. O gece her biri bir Sütçü İmam’a dönüşen tüm din görevlilerimizden Allah razı olsun diyorum.”
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’a Mısır’dan döndükten sonra dostlarından birinin “Üstad icab ederse Türk milleti için bir İstiklal Marşı daha yazar mısınız?” diye sorduğunu ve bu soru karşısında Akif’in hasta yatağından doğrularak, “Rabbim bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.” dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Evet biz de 15 Temmuz destanımızla iftihar etsek de Rabbim bir daha bu milleti böyle bir destan yazmak zorunda bırakmasın diyoruz. Aynı şekilde Rabbim imamlarımızı tekrar gecenin karanlığında milleti kıyama çağıran selalar okuma mecburiyetinde koymasın diye dua ediyoruz.” dedi.
Erdoğan, Mehmet Akif’in “Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” ifadeleri ile yeni bir işgal girişimine tekrar maruz kalınmaması için adeta bir reçete verdiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üstadın dediği gibi tarih ibret almayanlar için tekerrür eder. Resulü Ekrem, ‘Müslüman bir kez ısırıldığı delikten ikinci kez ısırılmaz.’ diye buyuruyor. Bu mesele de biz Müslümanlar için bir emir niteliğindedir. Özellikle sorumluluk sahiplerinin bu Nebevi emre daha çok riayet etmesi gerekiyor. Nasıl millet olarak tarihe nakşettiğimiz şanlı zaferlerden cesaret alıyorsak hiçbir komplekse kapılmadan yenilgilerimizden, hata ve eksiklerimizden ders çıkarmayı başarmanın da gayreti içerisinde olmamız gerektiğini unutmamalıyız.”
“VERİLECEK SAMİMİ CEVAPLAR GELECEK ADINA ÇOK ÖNEMLİ”
Hem fertler için hem de toplum için en büyük erdemlerden birisinin bu olduğuna vurgu yapan Erdoğan, şunları söyledi:
“Bu anlayışla 15 Temmuz ihaneti ve FETÖ konusundaki öz eleştirimizi açık yüreklilikle yapabilmeliyiz. FETÖ ihanet çetesinin 40 yıl boyunca devlet ve toplum yapımıza sirayet edebilmesi bu noktada bazı eksikliklerin olduğunu gösteriyor. Bu örgütün oluşturduğu tehdidin uzun yıllar farkına varılamaması hepimizin üzerinde hassasiyetle düşünmesi gereken bir husustur.
Nasıl olup da böyle karanlık bir örgüt başındaki şarlatanın onca sapkınlığına, hezeyanına rağmen bu derece milletimizin inanç dünyasına etki edebilmiştir? Nasıl olup da böyle menfur bir yapı körpe dimağları kendi insanına silah çekecek kadar gözü dönmüş mankurtlara dönüştürebilmiştir? Nasıl olup da böyle şaibeli bir örgüt mütedeyyin insanların baskı ve zulüm gördüğü dönemlerde hiçbir sorun yaşamadan serpilip büyüyebilmiştir? Nasıl olup da böyle bir örgüt sadece ülkemizde değil, dünyanın 160 ülkesinde nüfuz alanı edinebilmiştir? Aynı şekilde DEAŞ, El Kaide, Boko Haram, El Şebab gibi yapılar nasıl İslam dünyasının gençleri arasında kısmen de olsa zemin bulabilmektedir? Bu sorulara verilebilecek samimi, cesur, hasbi cevapların sadece bugünümüz değil asıl geleceğimiz adına çok önemli olduğuna inanıyorum.”
“FETÖ bir sebep değil, arızi bir sistemin ürettiği sonuçtur. FETÖ milletiyle kavgalı, vatandaşına tepeden bakan kendi insanını ötekileştiren çarpık sistemin neden olduğu bir hastalıktır.” tespitinde bulunan Erdoğan, bu hastalığın devlet ve toplum bünyesine nüksetme durumunun ise birilerinin iddialarının aksine yeni değil oldukça eski olduğunun altını çizdi.
Erdoğan, “FETÖ 1970’lerin ortalarında bünyeye girmiş, 40 yıl boyunca da o bünyede sinsi bir şekilde büyümüş, palazlanmış, vücudun farklı organlarına bulaşmış habis bir urdur. Hatta daha geriye gidersek bu örgüte ilham veren pek çok hastalıklı örnek de bulabiliriz. Örgüt 40 yıllık serencamı içerisinde en güçlü desteği 12 Eylül darbesiyle, 28 Şubat müdahalesinin faillerinden görmüştür. Demokrasinin askıya alındığı, meşru siyaset zeminin daraldığı, devletin kapılarının milletin evlatlarına kapandığı bu iki karanlık dönem FETÖ’ye istismar edeceği son derece münbit bir ortam sunmuştur.” değerlendirmesini yaptı.
Örgütün bu dönemin sonunda serpilip büyümesinin asla tesadüf olmadığının altını çizen Erdoğan, “Bu zat acaba kendisinin peşine takılanlara hiçbir zaman imam hatipleri tavsiye etmiş midir? Asla. İmam hatiplere gitmelerine imkan vermemiştir. Çünkü hesap başkaydı, dert başkaydı. Bilakis her iki dönem, örgütün devlete sızma faaliyetlerine çarpan etkisi yapmıştır.” dedi.
Erdoğan, FETÖ ile mücadelede kendilerine yönelik eleştiri getirenlerin o günlerde bu karanlık örgütün adeta önünü açacak politikaların en büyük destekçileri olduğunu vurgulayarak, “Zevahiri kurtarmak kabilinden yapılanlar dışında bizim dönemimize kadar örgüte yönelik doğru düzgün hiçbir operasyon da düzenlenmemiştir. FETÖ ile gerçek anlamda mücadele sadece bizim dönemimizde yapılmıştır, ama şunu da söyleyeyim, biz de geç kaldık. Bu geç kalışın bedelini de maalesef ödedik.” ifadelerini kullandı.
7 Şubat MİT krizi ile hayata geçirilen önlemlerin FETÖ virüsünün farkına varılmasını sağladığını ve FETÖ’nün bünyede daha fazla yayılmasına da engel olduğuna işaret eden Erdoğan, örgütün de en önemli finans ve insan kaynağı olan dershanelerin kapatılmasına karşı cevabını, 17-25 Aralık girişimiyle verdiğini belirtti.
Dershanelerin yıllık kaynağının eski parayla 2 milyar lira olduğunu ifade eden Erdoğan, Amerika’da charter schoollardan elde ettiği gelirin yılda yaklaşık 800 milyon dolar olduğunu ve bunun arkasında nelerin olduğunun anlaşılması gerektiğine vurgu yaptı.
“KONTROLLÜ DARBE SÖYLEMLERİ İLE ÖRGÜTÜ HİMAYE ETMEYİ SÜRDÜRDÜLER”
Amerikalı yetkililere de bu durumu dosya ve klasörlerle ilettiklerini aktaran Erdoğan, “Anlamamız açısından bu durumu özellikle söylüyorum. Olay o kadar çıplak değil. Destekler kimler? Bunların arkasında kimler duruyor? Bunu göstermesi bakımdan önemli. 2012’den itibaren ülkemizin ardı ardına ne tür saldırılara, ne tür sabotajlara maruz kaldığını, sizler de yakından biliyorsunuz. O günlerde, kimlerin kimlerle kol kola yürüdüğünü çok iyi hatırlıyorsunuz. 17-25 Aralık girişimi sonrası anamuhalefetin engellemelerine rağmen yürüttüğümüz mücadele olmasaydı, emin olun 15 Temmuz’un sonuçları çok daha farklı olurdu.” diye konuştu.
Erdoğan, 2002’den itibaren devletle milleti tekrar kucaklaştırmaya yönelik politikalar olmasaydı hem 17-25 Aralık girişiminin hem de 15 Temmuz darbe teşebbüsünün neticelerinin çok farklı tezahür edeceğine dikkati çekerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Türkiye’nin 15 Temmuz gibi tarihinin en büyük işgal girişimini püskürtmesi, milletimizle kurduğumuz gönül bağı ile hayata geçirdiğimiz önlemler sayesinde mümkün olabilmiştir. Bu gerçeği, milletimizin kahir ekseriyeti kabul ediyor. Aklını, hırslarının esiri yapanlar dışında tüm vatandaşlarımız FETÖ’ye karşı yürüttüğümüz samimi mücadeleyi takdir ediyor. Elini vicdanına koyan herkes, 17-25 Aralık girişiminden sonra alınan tedbirlerin ne kadar önemli olduğunu gayet iyi biliyor. FETÖ’ye diyet borcu olanlar, ne MİT krizini ne 17-25 Aralık teşebbüsünü ne de 15 Temmuz ihanetini asla görmüyor, kabullenmiyor. Her şey gözlerinin önünde cereyan ettiği halde 17-25 Aralık girişiminde, meclis kürsülerini FETÖ’nün montaj kasetlerine tahsis etmekten, örgütün paçavraları önünde geceler boyunca nöbet tutmaktan hiç utanmadılar. Siyasi rant uğruna, FETÖ’nün televizyon kanallarında arzı endam etmekten bir an olsun hicap duymadılar. Bunlar, 15 Temmuz sonrasında da kontrollü darbe söylemleri ile örgütü himaye etmeyi sürdürdüler.”
“ACI HADİSELER YAŞAMAMAK İÇİN HER TÜRLÜ ÖNLEMİ ALACAĞIZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“251 insanımızın şehit olması, 2 bin 193 vatandaşımızın yaralanması, bu şahısların gözlerindeki gaflet perdesini kaldırmaya ne yazık ki yetmedi. Hatta sözde adalet yürüyüşleriyle örgütün propagandasını yapmaya devam ettiler. Millete kurşun sıkanlara ‘ana kuzuları’ diyerek örgüte kol kanat germeyi sürdürdüler.
Diğer taraftan aynı çevreler sadece FETÖ meselesinde değil DEAŞ ve bölücü terör örgütüne yönelik gerçekleştirdiğimiz operasyonlarda da benzer bir tavır takınmışlardır. Biz rotamızı bugüne kadar bu çevrelerin davranışlarına göre çizmedik, çizmiyoruz. Bundan sonra da üç beş kifayetsiz muhterisin eleştirilerine göre politikalarımıza yön vermeyeceğiz. Doğru bildiğimiz, ülkemizin ve milletimizin hayrına olduğuna inandığımız kararları kim ne derse desin uygulamaya devam edeceğiz. Yaşadıklarımızdan ders çıkartarak, muhasebe ve murakabemizi yaparak bir daha böyle acı hadiseler yaşamamak için gereken her türlü önlemi almayı sürdüreceğiz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin FETÖ, DEAŞ, El-Kaide bölücü terör örgütü ve diğer sapkın yapılarla mücadelesindeki en büyük imkanının bu yapıları söküp atmaya kararlı yapılar tarafından yönetilmesi olduğuna değinerek, son 4-5 yılın hayata geçirilen tedbirlerle bu örgütlerin tamamına çok ağır darbelerin indirildiği bir dönem olduğunu dile getirdi.
Suriye ve Irak’ta gerçekleştirilen operasyonlara işaret eden Erdoğan, DEAŞ ve PKK mensubu yaklaşık 7 bin 500 teröristin etkisiz hale getirildiğini anımsattı.
“FETÖ’nün can damarlarını birer birer kestik, kesiyoruz.” diyen Erdoğan, adaletten kaçtığını sananları, yurt dışından getirip yargıya teslim ettiklerini ancak bu çabalara rağmen tehlikenin atlatılamadığını bildirdi.
“YENİ BİR DİRİLİŞ HAMLESİNİ ÜLKEMİZDE BAŞLATALIM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Peygamber Efendimizin, hadisi şeriflerinde ifade ettikleri gibi ‘küçük cihattan şimdi büyük cihada geçtiğimiz dönemdeyiz’. Hep birlikte çalışıp bu örgütlerin bir daha asla neşvünema bulamayacakları bir atmosferi ülkemizde ve ötesinde tesis etmemiz gerekiyor. Tarihi birikimi, coğrafi konumu farklı inançları asırlardır barış içinde yaşatan kültürel zenginlikleriyle Türkiye bu konuda tüm İslam dünyasına öncülük yapabilecek tek ülkedir. Dinimizi istismar eden evlatlarımızın istikbalini çalan etnik ve mezhebi ayrılıkları derinleştirerek ümmet coğrafyasında fitne çıkaran bu yapıların, ülkemizin ve 1,7 milyarlık İslam aleminin geleceğinde yeri yoktur. Bunun için ülkemizden başlayarak tüm dünyada sahih İslam anlayışının yayılması ve dinimizin hakiki mesajlarının duyulması için çaba harcamalıyız. Bu konuda en önemli görev sizlere düşüyor.”
Türkiye’nin dört bir yanında 140 bin civarında dini görevlinin olduğunu hatırlatan Erdoğan, böyle büyük bir ordunun yapamayacağı işin olmayacağına dikkati çekti.
“Bütün hafızalara sizlerin girmesi gerekiyor.” diyen Erdoğan, din görevlilerinin milletin en çok inandığı, güvendiği insanlar olduğunu, halkın kapısını en çok mahallenin imamına açtığını dile getirdi.
Mahallenin imamlarının ve kadın hocaların da bu çalışmaları çok daha yaygın şekilde yapması gerektiğine işaret eden Erdoğan, “Onların biliyorsunuz ablaları vardı. Biz tabii o anlayışı bir kenara koyuyoruz ama bizim hanım hocalarımız var. Yoğun bir çalışmayı bizim gerçekleştirmemiz lazım. Bu noktada atacağımız adımlarla birlikte onların elindeki bu silahı artık nötralize edelim ve yeni bir diriliş hamlesini ülkemizde başlatalım.” diye konuştu.
“Buraları boş bırakamayız. Buralarda çok çalışacağız. Siyaseten biz, işin manevi mimarları olarak da sizler çok çalışacaksınız. Unutmayın, kainat boşluk kabul etmez. Hak ve hakikat yolcularının dolduramadığı alanı muhakkak şeytana kul, köle olanlar dolduracak.” ifadesini kullanan Erdoğan, insanların ve bilhassa da gençlerin dini alandaki susuzluklarını sahih kaynaklardan gideremediklerinde ister istemez sapkın yapıların pençesine düşeceklerinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Nitekim ehliyet ve liyakat sahibi alimlerimizin ön plana çıkmadığı durumlarda neler olduğunu hepimiz gördük, yaşadık. Bizim hocalarımız inisiyatif almadığı zaman meydan FETÖ elebaşı gibi şarlatanlara, hurafeci cahillere, televizyonlarda sazlı danslı program yapan soytarılara kalıyor. Dinle, Diyanet ile hatta milletimizin asgari ahlak standartlarıyla bile bağlantısı olmayan şahıslar ortalıkta İslam adına ahkam kesiyor. Arayış içindeki insanlarımızı da kurdukları bu tezgaha düşürebiliyorlar. Atalarımız, ‘Doğru yerinden kalkana kadar yalan dünyayı dolaşırmış.’ diyor. Özellikle günümüzün iletişim çağında yalanın, iftiranın ve fitnenin yayılma hızı daha da artmıştır. Daha çok gençlerimizin kullandığı sosyal medya platformlarında onların ilgisini çekecek, onları bilgilendirecek, hak ve hakikatin savunuculuğunu yapacak araçlara ihtiyaç var. Bir taraftan kürsülerden, bir taraftan minberlerden bir taraftan da yeni ve eski medya araçlarından faydalanarak bu görevimizi ifa etmeliyiz.”
Erdoğan, Kuran-ı Kerim’de bir ayet mealinden örnek vererek, “Siz insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız.’ Rabbimiz buyuruyor. İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma her Müslümana farzdır. Bunu hep birlikte yapmamız lazım. Şayet müftülüğünü yaptığınız ilde, oturduğumuz mahallede veya ikamet ettiğimiz apartmanda bir gencimizi terör örgütlerine, uyuşturucu tacirlerine, milli manevi değerlerimize mugayir yapılara kaptırıyorsak, bunun vebali hepimizin üzerinedir.” dedi.
“ÜSTÜMÜZDEKİ ÖLÜ TOPRAĞINI SİLİP SÜPÜRMEMİZ GEREKİYOR”
Diyanet camiasının sorumluluğunun, içinde bulunulan dönemde daha da ağırlaştığına dikkati çeken Erdoğan, din adamlarının sıradan bir görevi ifa etmediklerini kaydetti.
Erdoğan, “Sizler başınızdaki sarık, sırtınızdaki cübbeyle çok büyük bir yüke de talip oluyorsunuz. Sizler 81 milyonun her bir ferdinin, sırat-ı müstakim üzere hayatlarını idame ettirebilmelerinin manevi mesuliyetini üzerinizde taşıyorsunuz. Geleneğimizde hocalarımızın, hademe-i hayrat olarak adlandırılması boşuna değildir. Bunun bir hikmeti var. Müftülerimiz, ilahiyat ve İslami ilimler fakültesindeki hocalarımız, ülkemizin dört bir köşesinde fisebilillah gayet sarf eden hikmet erbabımız, sahih İslam anlayışının, ebedi ve ezeli kurtuluş yolunun öncüleridir. Son yıllarda üst üste maruz kaldığımız imtihanların, şahit olduğumuz zulümlerin, bizim gibi sizlerin de uykusunu kaçırdığına inanıyorum. Artık hepimizin üstümüzdeki ölü toprağını silip süpürmesi gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Müftülerden imamlara, vaizlerden müezzinlere, ilahiyat fakültesi hocalarından imam hatiplerdeki hocalara kadar herkesin tam bir seferberlik ruhu içinde çalışmalarını yürütmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, camileri sosyal ve beşeri hayatın merkezine oturtacak projelerin devreye alınması gerektiğini belirtti.
Özellikle gençlerin, kadınların ve çocukların camilerden daha fazla istifade edebilecekleri imkanlar oluşturmak istediklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Camilerimizi salt namaz kılıp sonra herkesin dağıldığı, cami kapılarının da kilitlendiği mekanlar haline getirmemeliyiz. Buralar, Beytullah’ın şubeleri olan bu mübarek çatılara yapılabilecek en büyük haksızlık olur. Onun için camilerimiz sürekli açık olmalı. İlim, irşad ve tebliğ faaliyetlerinde ilhamımızı alacağımız kaynak bellidir. Hazreti Ayşe validemizin ifadesiyle, yürüyen bir Kuran olan Resul-i Kibriya efendimizin nebevi metodu rehber olarak önümüzde duruyor. Tüm mesele, nebevi tebliğ metodunu günün şartlarına ve zamanın ruhuna göre güncelleyerek hayatımıza tatbik etmektir.”
İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nın içeriğini son derece isabetli bulduğunu dile getiren Erdoğan, toplantı sonunda yayınlanacak sonuç bildirgesinin de herkes için ufuk açıcı ve yol gösterici olması temennisinde bulundu.
Kuran-ı Kerim tilaveti ile başlayan toplantıda, konuşmaların ardından Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş il müftüleri adına günün anısına hediye takdim etti.
Toplantıda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve ilahiyat fakültelerinin dekanları ile çok sayıda ilahiyatçı akademisyen de yer aldı.
(Kaynak: AK Parti Genel Merekezi İnternet Sitesi)