CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN 6.DİN ŞURASI’NDA VERDİĞİ MESAJLAR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca bir otelde düzenlenen 6. Din Şurası’nın kapanış programında 28.11.2019 Perşembe günü yaptığı konuşmasında, şuranın ülke, millet ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diledi, katkı sunanlara şükranlarını iletti.

15 Temmuz gecesi okudukları selalar ve ezanlarla milleti direnişe
çağıran tüm din görevlilerine tekrar şahsı ve Türk milleti adına
şükranlarını sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her biriniz o geceki
duruşunuzla insanımızın gönlünde taht kurdunuz. Milletimiz sizin
mücadelenizi de sizlere saldıran bazı gafillerin ihanetini de asla
unutmayacaktır. Bu vesileyle asırlardır mihrapları imamsız, minberleri
hatipsiz, minareleri ezansız, bizleri vatansız bırakmamak için canlarını
feda eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Rabbim bu
ülkeyi ve bu necip milleti her türlü sapkınlıktan, beladan, musibetten,
terör eylemi ve ihanetten muhafaza eylesin diyorum.” ifadelerini
kullandı. 

Şura kapsamında değerli ilim, hikmet ve gönül insanları ile beraber
olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Erdoğan, Türkiye’nin dört bir
köşesinden gelen, her biri kendi alanında temayüz etmiş hocalarla
görüşme fırsatını bulduğunu belirtti. 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, İslam dünyası ve insanlık açısından kritik bir dönemde anlamlı bir toplantıya ev sahipliği yaptığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

“25 Kasım’da başlayan 6. Din Şurası sırasında oldukça verimli ve
kapsamlı fikir alış verişleri gerçekleştirildi. İnanç karşıtı
akımlardan, din istismarına, dini rehberlik hizmetlerinden, aile
kurumuna, gençliğe yönelik din eğitiminden manevi danışmanlığa, sosyal
medyaya, yurt dışı diyanet hizmetlerine ve İslam düşmanlığına kadar
hepsi birbirinden önemli konularda samimi tartışmalar yaşandı. Konunun
uzmanlarının teklif ve görüşleri ile Diyanet İşleri Başkanlığımızın
hizmet stratejisi belirlenmeye çalışıldı, eksikleri giderildi, varsa
yanlışlar düzeltildi, yapılan hayırlı işler tekrar gözden geçirildi.
Diyanet hizmetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin daha da artırılması
için bazı kararlar alındı. Şura kararlarının ülkemiz, milletimiz, yurt
dışındaki vatandaşlarımız, gönül coğrafyamız ve tüm alemi İslam için
hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

“Müslümanlar sıkıntılarına devayı din kardeşlerinde değil yabancılarda arıyor”

Şura’da 37 karar alındığına işaret eden Erdoğan, “Rabbim bereketini arttırsın.” dedi.

Erdoğan, birikimleri, değerli görüşleri ile şuraya katkı sunan tüm
hocalara, bilim adamlarına, mütefekkirlere teşekkür ederek, şura
kararlarının kapsamlı istişareler sonucunda ortaya çıkmış olmasını da
ayrıca önemsediğini belirtti.

İstişarenin bir peygamber geleneği olduğuna işaret eden Erdoğan, bir
konu hakkında işin ehline başvurarak danışmak ve fikir almanın Allah
Resulü’nün benimsediği ve ümmetine öğrettiği bir usul olduğunu anlattı. 

Hazreti Muhammed’in “İstişare eden, pişman olmaz.” hadisi şerifini
hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, peygamberin bu sözüyle hem tavsiyede
bulunduğunu hem de müjde verdiğini söyledi.

“Asr-ı Saadetten bugüne kadar Müslümanlar da şura geleneğini ayakta
tuttukları müddetçe başarıdan başarıya koşmuşlardır.” diyen Erdoğan,
istişare kültürünün terk edildiği dönemlerde ümmet olarak hep birlikte
geriye düşüp mevzii kaybettiklerini belirtti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son iki asırda yüzleştikleri pek çok
sıkıntının gerisinde şuraya hak ettiği değerin verilmemesinin olduğunu
dile getirerek, şunları kaydetti: 

“Kendi meselelerini özgürce konuşmayan, tartışmayan Müslümanlar,
maalesef başkalarının yönlendirmesine, kimi zaman da manipülasyonuna
açık hale gelmiştir. İstişare kültüründen uzaklaştıkça vahdetin yerini
giderek tefrika almıştır. Ne yazık ki İslam ümmeti zamanla bir araya
gelme, ortak iş yapma, sorunlarına müşterek çözüm üretme zeminlerini de
kaybetmişlerdir. Bugün bile Kudüs, Filistin, İslam düşmanlığı, terörle
mücadele, adalet, insan hakları dahil pek çok meselemizde bu eksikliği
görüyoruz. Müslümanlar sıkıntılarına devayı din kardeşlerinde değil
yabancılarda, Batılılarda, Batı başkentlerinde arıyor. Mezhep, meşrep ve
çıkar eksenli yaklaşımlar, İslam ümmetini ortak bir paydada buluşmaktan
alıkoyuyor. Kişisel kavgalarını, ümmetin maslahatının üstünde gören bir
anlayışın, Müslümanlara verebileceği hiçbir şey yoktur.”

“Fiiliyata dökülmeyen her karar, aslında yok hükmündedir”

Erdoğan, Türkiye olarak gerek ülkeye dair konularda gerekse İslam
İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası platformlarda, şura geleneğini
tekrar ihya ederek bu zihniyeti değiştirmeye çalıştıklarını belirterek
şunları söyledi:

“Müslümanların kutsallarına yönelik saldırılar karşısında harekete
geçerek İslam dünyasının ortak tavır almasını sağladık. Kurumlarımızın,
inananlar arasında bir vahdet ve meşveret mekanizmasına dönüşmesi için
çaba harcadık. İslam dünyasının üzerine serpilmiş ölü toprağını
temizlemek için her alanda çalışmalar yürüttük. Yıllardır örselenmiş
Müslüman özgüvenini yeniden diriltmek için içeride ve dışarıda çok büyük
mücadeleler verdik. Sadece konuşmakla, sadece karar almakla da
yetinmedik. İstişareler neticesinde aldığımız kararların hayata
geçirilmesi için de gayret sarf ettik. Tecrübelerimiz bize aşılması
gereken en büyük sorunumuzun karar almak değil alınan kararların
uygulanması olduğunu gösteriyor. Fiiliyata dökülmeyen her karar, aslında
yok hükmündedir. Biz, Türkiye ve devletimizin kurumları olarak böyle
bir yanlışa düşmemeye özen gösteriyoruz. Aldığımız kararların her
platformda icraata dönüşmesi için aşama aşama takibini yapıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şura’da alınan kararların gelecek dönemde
hayata geçirileceğine olan inancını da dile getirerek, “Bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığımızdan tüm devlet kurumlarına da örnek olacak
bir süreç yönetimi bekliyorum. Özellikle bununla ilgili oluşturulacak
bir heyet, bu 37 maddenin gerçekten kronolojik olarak takibini yapmalı
ve uygulama ne durumda, gerçekten uygulamaya dikkat ediliyor mu,
hassasiyetle bu takip ediliyor mu, bunun adım adım takibini yapalım.”
ifadelerini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 yılda bir düzenlenen şuranın, çağın meselelerine İslami ve insanı bakış açısıyla çözümler sunmayı hedeflediğini söyledi. 

6’inci Din Şurası’nın, “Sosyo-Kültürel Değişim ve Diyanet Hizmetleri”
gündemiyle toplanmasının son derece isabetli olduğunu ifade
eden Erdoğan,  İslam inancında dinin sadece belli mekanlara, haftanın
belli günlerine hasredilmiş bir olgu olmadığını belirtti. 

İslam dininin hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, kurallar ve
yasaklar manzumesi olduğuna işaret eden Erdoğan, ticaretten beşeri
münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete,
yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inandıklarını dile getirdi.

“Müslüman olarak günün 24 saati, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna
kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk.” diyen Erdoğan, Kuran-ı Kerim’in,
inananlar için dünya ve ahiret sadetinin anahtarı, Hazreti Muhammed’in
ise bekarlığı, gençliği, evliği, aile reisliği, dostuluğu, savaşçılığı
ve idareciliği ile rehber olduğunu vurguladı.

Allah’ın “Hatemü’l-embiya’ olan Resul-ü Ekrem ile birlikte dini
tamamladığına ve kemale erdirdiğine işaret eden Erdoğan,  Allah’ın
“Kur’an’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.” buyurarak, kutsal
kitabı muhafaza altına aldığına dikkati çekti. 

İslam dininin ve Kuran-ı Kerim’in bu dini müjdesi gereğince kıyamete kadar, cari, baki ve mahfuz olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

Müslüman dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir”

“Zaman ve şartlar değişse de İslam’ın nasları değişmeyecektir. Nerede
ve hangi zamanda yaşarsak yaşayalım, kelime-i şehadet, namaz, oruç hac,
zekat bizler için farzdır ve öyle kalacaktır. Faiz, yalan, zulüm,
kibir, iftira, tecessüs, zan, hırsızlık, masumu öldürmek ise yasak
olmaya devam edecektir. Hangi sebeple olursa olsun Kur’an’ın emirlerini
yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslümana yakışmaz.
Dolayısıyla dinde ekleme çıkarma, yani bid’at olmaz. ‘Bana uymuyor,
zamana uymuyor, hoşuma gitmiyor, aklım almıyor’ bahanesiyle kimse
nasları inkar edemez. Çünkü bir Müslüman dinini hayatın şartlarına göre
değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir.

Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa bir süre sonra yaşadığı gibi
inanmaya başlar. Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp
ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre
değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de
hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini
yerleştireceğiz. Elbette bu süreçte aşırılığa, ifrata ve tefrite de
kaçmayacağız. Özellikle dini, hayattan tecrit eden, belli kalıplara,
şekillere, davranışlara hapseden dogmatik bir anlayışa itibar
etmeyeceğiz.”

Erdoğan, dinin özüne sıkı sıkıya sahip çıkarak yüzlerini daima geleceğe döneceklerini ve hep ileri gideceklerini vurguladı.

İslam’ı çağlar üstü kılan hasletlerden birinin içtihada imkan vermesi olduğunu, içtihat kapısının açık olmasının dinin insanın önüne çıkacak her yeni soru, sorun ve meseleye cevap üretebilmesi anlamını taşıdığını dile getiren Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

Modern insan, sahip olduğu onca teknolojiye, iletişim aracına, imkana, güce rağmen hiç olmadığı kadar yalnızdır”

“İçtihat kapısının kapandığını iddia etmek din ile hayat arasındaki
muhkem bağı da yaralayacaktır. Bilhassa din ile insanın irtibatını
koparmaya yönelik girişimlerin arttığı bir dönemde bu konuda yeni bir
tavır alınması gerekiyor. Akif’in ifadesiyle ‘asrın idrakine
söyletmeliyiz İslam’ı’ anlayışı işte bunu ifade etmektedir. İnsanlık
olarak gönül ve zihin dünyamızı etkileyen, hayatımızın her alanını
kuşatan büyük bir değişim sürecinden geçiyoruz. Ferdi tutum ve
davranışlardan aile ilişkilerine, sosyal hayattan eğitime, üretimden
tüketime, siyasetten ticarete hemen her alanda bu değişimin
yansımalarını, kimi zaman da sancılarını görüyoruz. Modern insan, sahip
olduğu onca teknolojiye, iletişim aracına, imkana, güce rağmen hiç
olmadığı kadar yalnızdır. Aşkın ve mukaddes olan sosyal hayattan
çekilirken insanı insan yapan kadim değerlerden itibarsız hale geliyor.
İnsan, sadece kendi fıtratına değil, ailesinden çevresine, içinde
yaşadığı toplumdan, dünyadaki diğer varlıklara kadar pek çok şeye
yabancılaşıyor. Bencillik, modern bireyin hem kabusu hem de belirleyici
karakteri haline dönüşüyor.”

Bireysellikle beraber, aile, dostluk, kardeşlik ve akrabalık bağının
daha da zayıfladığına işaret eden Erdoğan, aynı apartmandakilerin bile
birbirine yabancı olduğunun görüldüğünü dile getirdi.

Geçmişte mahallelerin komşu olduğunu ancak şimdi durumun
böyle olmadığını anlatan Erdoğan, modern çağın hastalığı stresin
yaygınlaştığını, yeni sıkıntı ve sosyal problemlerin türediğini, sosyal
çözülmelerin de giderek hızlandığını anlattı.

“Tarih boyunca istismara konu edilmiş en kıymetli değerlerden biri de dindir”

Özellikle gençler arasında ekran bağımlığı gibi daha önce hiç
duyulmamış yeni bağımlılıkların ortaya çıktığına dikkati çeken
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Artık apartman daireleri arasındaki ilişki değil, maalesef dijital
sistemdeki akrabalık bağları gelişmeye başlamış durumda. Hakla batılı
karıştıran amorf inanç sistemlerinin genç kuşaklar arasında rağbet
görmesinden endişe ediliyor. İstikbalimizin teminatı olarak baktığımız
evlatlarımız, çoğu Batı menşeli, batılı zihin ürünü sapkın akımlar
karşısında ne yazık ki savunmasız kalıyor. Paylaşmanın yerini
bencilliğin, dayanışmanın yerini yıkıcı rekabetin, diğerkamlığın yerini
umursamazlığın, mahremin yerini teşhirciliğin, tevazunun yerini kibrin,
merhametin yerini vicdansızlığın, evliliğin yerini gayrimeşru
ilişkilerin aldığı zorlu, sıkıntılı, garip bir dönemin içindeyiz. Bu
manzarayı hiçbirimizin bilhassa da sizler gibi sorumluluk sahiplerinin
uzaktan seyretme lüksü yoktur.

Hepimizin bildiği gibi kainat boşluk kabul etmez. Hak ve hakikatın
geri çekildiği alanı batıl hemen işgal eder. Sahih din anlayışı
öğretilmezse sapkınlık zemin kazanır. Tarih boyunca istismara konu
edilmiş en kıymetli değerlerden biri de hiç şüphesiz din ve dindarlık
olmuştur. 15 Temmuz gecesi 251 insanımızı şehit eden FETÖ ile İslam
dünyasını kana bulayan DEAŞ, Eş-Şebab, Boko Haram gibi terör örgütleri
bunun en son örnekleridir. Bu örgütler, cihat, hilafet, dar-ül islam,
şehadet gibi kavramları çarpıtarak genç dimağları ifsat etmişler, şer
odaklarını ekmeğine yağ sürmüşlerdir. Bu bakımdan dinimizin o cihan
şümul sabiteleri ile hayatın gerçekleri arasında, güçlü ve muhkem bir
bağ kurulması önem arzediyor. Yaşanan hayatı, değişimi ve sosyal
gerçeklikleri nazarı dikkate almayan bir din tasavvurunu etkisi de
sınırlı olacaktır. “

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün sosyal hayatta yüzleşilen pek çok problemin arkasında İslam’ın doğru bilinmemesi ve doğru anlaşılmamasının bulunduğuna işaret ederek görevi bilim ve irşat olan Diyanet İşleri Başkanlığının zamanın ruhunu doğru okumak, anlamak ve doğru yönetmekle mükellef olduğunun altını çizdi.

Türkiye’de güçlü bir diyanet camiası var

Türkiye’de güçlü bir diyanet camiası bulunduğunu
belirten Erdoğan, bugün 150 bini aşkın kadrosuyla diyanet camiasının her
şeyden önce bu gücüyle mütenasip bir tebliğ görevini yerine getirmesi
gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, “Ülkemizin dört bir yanında mevcut olan diyanet camiamız bu
görevi yerine getirmek suretiyle inşallah ülkemizdeki bu sapkın
gidişleri de bizim merkeze alarak sıratı müstakim üzere inşallah
gelişmeleri sağlamaya vesile olması lazım. Her kesimden insanımızın
bilhassa gençlerimizin karşılaştığı sıkıntılara, buhranlara, zihnini
kurcalayan sorulara Kur’an, sünnet ve siret ışığında cevaplar üretmek
zorundadır.” diye konuştu.

Bunun yolunun ise içtihat müessesini yeniden ihya etmek olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

“Feto ve DEAŞ tecrübesi, her türlü din istismarına karşı samimi bir
mücadele içinde olmamızı gerekli kılıyor. 15 Temmuz ihaneti sonrasında
insanlarımız arasında oluşan teyakkuz halini iyi yönetmemiz gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz vasatı yeniden bir silkinme, toparlanma, sahih İslam
anlayışıyla bağlarımızı güçlendirme vesilesine dönüştürmeliyiz.”

“Taifecilik fitnesidir”

Dinini sağlam kaynaklardan öğrenen bir müminin aklını ve idrakini bir
başkasına kiralamayacağının, din istismarcısına fırsat vermeyeceğine
işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:

“Üzülerek belirtmek isterim ki şu an İslam dünyasını tehdit eden en
önemli sıkıntılardan bir diğeri de taifecilik fitnesidir. Kişinin
mezhebini dinleştirmesi diye tarif edeceğimiz bu fitne Suriye ve
Irak’taki olayların da etkisiyle en yaygın dönemlerinden birini yaşıyor.
Avrupa’nın 4 asır önce yaşadığı 30 yıl savaşlarına benzer bir kavga çok
daha yıkıcı bir şekilde bugün yakın coğrafyamızda vuku buluyor. Irk,
dil, mezhep, meşrep farklılıkları öne çıkartılarak Müslümanlar
arasındaki fay hatları daha da keskinleştiriliyor.

Böylece aynı dine, aynı Peygambere, aynı mukaddes kitaba inanan, her
gün 5 vakit aynı kıbleye yönelen kalpler arasına nifak tohumları
ekiliyor. Şiilik veya Sünnilik amel ve itikata dair farklı yorumlar
olmanın ötesinde belli çevreler tarafından adeta ayrı bir din gibi
yansıtılmaya çalışılıyor. Batı’da pişirilen son dönemde ülkemize ihraç
edilmeye çalışılan ‘Ali’siz’ Alevilik gibi kimi yıkıcı projelerin
toplumumuz içinde pohpohlanmasının gerisinde yine bu senaryolar
var. Açık ve net söylüyorum Alman devleti Ali’siz Alevilik’e çok ciddi
bedeller ödemek suretiyle İslam dünyasında, özellikle de ülkemizde bir
bölünmenin tohumlarını ekmek istiyor. Oysa bizim milletimiz Hulefa-i
Raşid’in arasında asla bir ayrım yapmaz.”

“Uyanık olmalıyız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kayınbiraderlerinin adının Hüseyin, Hasan ve Ali olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bunu şimdi acaba bu Şiilere sorsak kaç tanesi kayınbiraderlerinin
adını böyle koymuş. Böyle bir ayrım bizde yok. Çünkü biz Hazreti
Hüseyin’i de Hazreti Hasan’ı da Hazreti Ali Radıyallahu Anh Efendimizi
de niye severiz? Çünkü bunlar sevgili Peygamberimizin en yakınlarıydı ve
bundan dolayı da İslam için verdikleri mücadeleyi iyi biliriz. Bunun
için de onları severiz. Bu millet Hazreti Ebubekir’i, Hazreti Ömer’i,
Hazreti Osman’ı ne kadar seversek Aliyyül Mürteza Efendimizi de aynı
şekilde sever, hürmet eder. Hazreti Ali Efendimizi başka şekilde
göstermek ancak onun kutlu hayatından ve imanından nasibini almamış
mahfillerin işidir.

İşte son günlerde bazı evlerin kapılarına bazı işaretler konuluyor.
Niye? Ülkemizi bölmek, parçalamak için. Açık ve net söylüyorum,
Türkiye’de bizim devlet olarak, yönetim olarak böyle bir problemimiz,
böyle bir sorunumuz yoktur. Bu kapılara bu işaretleri koyanların
üzerinde tüm güvenlik teşkilatlarımız özellikle çalışmaktadır ve bunlar
yakalandığı zaman da hesabı sorulacaktır. Milli bünyemize mugayir bu
tarz projelerle insanlarımızın arasına nifak tohumları ekilmesine rıza
gösteremeyiz. İşte bunları geçmişte Çorum’da yaşadık, Maraş’ta yaşadık.
Onlarca evladımızı bu provokasyonlara kurban vermiş bir millet olarak bu
tarz girişimlere karşı hepimiz uyanık olmalıyız. Diyanet İşleri
Başkanlığımızın son dönemde alevi vatandaşlarımızla ilgili attığı
kucaklayıcı atılımları yakından takip ediyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 82 milyonun Cumhurbaşkanı olarak birlik,
beraberlik ve kardeşliği perçinleyecek çalışmaları gönülden
desteklediğini belirtti.

“Artık, ‘kapımıza gelene dini anlatalım’ anlayışı yerine, ‘yüce
dinimizi anlatmak için her kapıyı çalalım’ dönemi başlıyor.” ifadesini
kullanan Erdoğan, bu süreçte herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini
vurguladı.

Erdoğan, “Siz yaralı gönüllere dokunmaz, onları tamir etmezseniz
başkaları zehirli oklarıyla o kalpleri parçalayacaktır. Görevini
samimiyetle yapan hocaların dolduramadığı boşluğu
muhakkak Pensilvanya’daki şarlatan gibi din tüccarları
kapatacaktır. İnsanlar, bilhassa gençler dini alandaki susuzluklarını
sahih kaynaklardan gideremezse FETÖ ve DEAŞ gibi sapkınların pençesine
düşecektir.” dedi.

Yaklaşık 10-15 yıl öncesine kıyasla bugün birçok şeyi hayata
geçirebilecek imkanların olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:

“Pensilvanya’daki olayı sıradan değerlendirmeyin. Pensilvanya’daki
olay bir projedir. Bu proje, Türkiye üzerinde oynanan bir oyunun
alametifarikasıdır. Defaatle söylememize rağmen, kolilerce dosyaları,
mahkeme kararlarını kendilerine vermemize rağmen Amerika yönetimi hala
bu adamı vermiyorsa bunun arkasında nelerin olduğunu herhalde benim
milletimin, akli selim insanların düşünmesi lazım. Her şey çok açık net
ortada. Sadece ‘charter school’lardan FETÖ okullarına Amerika’da 750
milyon dolar yılda para ödeniyor, Amerikan hazinesinden. Bu bize bir şey
anlatmıyor mu? Bize bir şeyler anlatması lazım. Bunları süratle,
defaatle, her zaman söylememize rağmen hala kendimize gelmiyoruz.

Türkiye artık 1940’ların, 1970’lerin, 12 Eylül’lerin, üzerimize
karabasan gibi çöken 28 Şubat’ların Türkiye’si değildir. Tek parti
yıllarında olduğu gibi İslam’ı gerilik emaresi olarak gören faşist
zihniyet ülkemizde tarihe karışmıştır. Ezan sesine hasret kaldığımız
karanlık dönemler inşallah bir daha geri gelmemek üzere kapanmıştır.
‘Gerici, yobaz, takunyalı’ diyerek insanımızın inancı ile kavga edenler
son 17 senedir hep olduğu gibi kaybetmeye mahkumdur. Hiçbir güç
insanımızı ruh kökünden, inancından, kadim değerlerinden
koparamayacaktır. Bu millet ne pahasına olursa olsun bir daha asla 27
Mayıs’ların, 28 Şubat’ların, 15 Temmuz’ların yaşanmasına izin
vermeyecektir.”

“Sizden beklentimiz omuzlarınızdaki yükün hakkını vermenizdir”

Bugün din eğitimini teşvik eden, yaygınlaştıran ve önünü açan bir
anlayışın iş başında olduğunu vurgulayan Erdoğan, insanların dinini,
tarihini, kültürünü öğrenmesi için gereken her türlü çabayı
gösterdiklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Kur’an-ı Kerim, Siyeri Nebi dersleri, 4-6 yaşındaki çocuklara
yönelik Kuran kursları sizlere çok önemli imkanlar sunuyor. Hamd olsun
artık vatandaşımız istediği gün ve saatte Kur’an-ı Kerim eğitim ve
öğretimi alabiliyor. Bir dönem öğrenci sayısı 60 binlere kadar düşen
imam hatip okullarına rağbet günden güne artıyor. Şu anda 1 milyon 300
bin imam hatip öğrencisi var. Din ve irşat görevini ifa noktasında
Diyanet camiamızın önünde hiçbir engel, hiçbir kısıtlama bulunmuyor. Hiç
şüphesiz bu müspet ortam sizlerin mesuliyetini daha da ağırlaştırıyor.
Bizim sizden beklentimiz omuzlarınızdaki yükün hakkını vermenizdir.
Bunun için her din görevlimizin sıradan bir memur gibi değil Rasulü
Ekrem Efendimizin o veciz ifadesiyle ‘peygamberlerin varisleri’ gibi
hareket etmeniz gerekiyor. Sizden nebevi metodla Kuranı satırdan sadıra
indirmenizi, yani gönüllere ve zihinlere nakşetmenizi bekliyoruz.”

Hocalardan sadece Türkiye sınırları içerisinde değil yurt dışında da
bu hassasiyetle gayret göstermesini isteyen Erdoğan, “İslam
düşmanlığının ve neonazi terörünün adeta veba gibi yayıldığı bir
ortamda, gurbette yaşayan insanımızı sahipsiz bırakamayız. Bu
kardeşlerimizi ılımlı İslam gibi emperyalist projelerin pençesine terk
edemeyiz. Bizler nasıl ailemizden, komşularımızdan, camilerimizdeki
cemaatimizden mesul isek, yurt dışındaki insanımızdan da sorumluyuz. Din
hizmetinin bu kadar istikrarlı, bu kadar yaygın bir şekilde verildiği
bir başka ülke dünyada neredeyse yok. Bu açıdan Diyanet modeli diğer
İslam ülkeleri için de güzel bir örnektir.” ifadesini kullandı.

Diyanet modelinin tanıtımı için dünyadaki Müslüman alimlerle birlikte
çalışılmasını tavsiye eden Erdoğan, Şura’da alınan kararların İslam
dünyasıyla paylaşılmasında fayda gördüğünü vurguladı.

Şura’nın ve alınan kararların hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, “İstanbul’un ilim merkezi haline gelmesi ve İslam’la ilgili referans alınacak bir uluslararası İslam Üniversitesinin kurulmasını önemsiyorum.” dedi.

KAYNAK: CUMHUBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI