CUMHURBAŞKANIMIZIN BU KONUŞMASINI TÜM YÖNETİCİLER OKUMALI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18.11.2019 Pazartesi günü Dolmabahçe
Sarayı’nda 2. İstanbul Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı’nın açılışında
yaptığı konuşmada, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig, Nizamülmülk’ün
Siyasetname, Koçi Bey’in Koçi Bey Risalesi, İbn-i Haldun’un Mukaddime gibi
eserlerinin devlet yönetimi konusunda dönemlerinin çok ilerisinde mesajlara
sahip olduğunu anlattı.

Vatandaşıyla güçlü bağlar tesis edemeyen devletlerin iç ve dış müdahalelere
karşı çok daha korunmasız kaldığını dile getiren Erdoğan, “Halkının sahip
çıktığı bir ülkeyi hiçbir gücün ve etkinin yıkabilmesi mümkün değildir. Buna
karşılık kendi insanının sesine kulak vermeyen, sıkıntılarına çözüm yolu
aramayan, tam tersine itirazları hoyratça bastırmaya çalışan devletler, çok
büyük acılar ve yıkımlarla karşılaşabiliyor. Özellikle bölgemizde bu vahim
hayata düşen pek çok devlet ve yönetim var. Türkiye’nin farkı, tarihi
tecrübelerinden süzülüp gelen bir ferasetle devlet ile millet arasındaki güçlü
bağa sıkı sıkıya sahip çıkmasıdır. Bu sayede yıllardır terör örgütlerinin
saldırılarından ekonomik tuzaklara kadar pek çok tehditle yüzleşmemize rağmen
dimdik ayakta kalmayı ve gücümüzü sürekli artırmayı başardık.” diye
konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın en büyük ve en uzun süreli devletlerinden
olan Osmanlı’nın manevi kurucusu denilebilecek Şeyh Edebali’nin “İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.” sözünü düstur edinildiğini aktararak, şöyle
devam etti:

“Rabbimiz bize iyiliği emreden, kötülükten men eden bir inanç üzere
yaşamamızı öğütlüyor. İnsan merkezli olmayan, iyilik yapmayı, kötülükten
sakınmayı, dosdoğru olmayı hedeflemeyen her yapının ve her anlayışın eninde
sonunda yıkılmaya mahkum olduğunu hiç unutmadık. Hem bireylerin hem toplumun
iyiliği için gereken işleyişi kurmak ve sürdürmek, devlet idaresinin en başta
gelen görevidir. Türkiye olarak özellikle de son dönemde hayata geçirdiğimiz
köklü reformlarla önce geçmişte yapılan hataları ve eksikleri giderdik. Bununla
kalmadık, gerçekleştirdiğimiz yönetim sistemi değişikliğiyle milli iradenin
üstünlüğü ilkesini demokrasimizin merkezine yerleştirdik. Milletimizin kamu
kurumları karşısındaki hak arayışını ne kadar çoğaltır, çeşitlendirir ve etkin
hale getirirsek, devletimizin o derece güçlü olacağına inanıyoruz. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılmasından Cumhurbaşkanlığımız
bünyesindeki CİMER ve belediyelerde çeşitli isimlerle faaliyet yürüten
birimlere kadar bu yaklaşımla hayata geçirdiğimiz pek çok uygulama var. TBMM
bünyesinde ihdas ettiğimiz Kamu Denetçiliği Kurumu, diğer adıyla Ombudsmanlık
da yine bu anlayışın bir ürünüdür.”

“Hak ve adalet temelli her itirazın kamu nezdinde karşılık
bulması, zulmün önüne geçecek en önemli yöntem”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gelişen teknoloji ve iletişim
imkanlarının bireylerin ve örgütlü grupların seslerini her seviyede
duyurabilmelerine imkan sağladığını belirterek, şunları söyledi:

“Kamu kurumu yöneticilerinin hangi kanaldan gelirse gelsin,
vatandaşımızın sesine duyarsız kalması söz konusu bile olamaz. Her fırsatta
şehir ziyaretleri ve vatandaşlarımızla bir araya geldiğimiz programlar
vesilesiyle halkla doğrudan teması güçlü bir cumhurbaşkanı olarak böyle bir
duyarsızlığa en başta biz izin vermeyiz. Haksızlık karşısında susmayı dilsiz
şeytanlık olarak gören bir medeniyetin mensuplarının başka türlü hareket etmesi
de zaten söz konusu olamaz. Kamu imkanlarını belirli güç odaklarının tekelinden
çıkartıp milletimizin emrine verdikçe içeride ve dışarıda çok daha emin
adımlarla yürüyebilen bir ülke haline geldik. İnşallah önümüzdeki dönemde
devlet ile millet arasındaki bağı çok daha güçlendirecek adımlar atmaya,
uygulamaları hayata geçirmeye devam edeceğiz. Bizden sonraki nesillere emanet
ettiğimiz 2053 ve 2071 vizyonlarımızın en önemli unsurlarından biri de işte bu
sağlam altyapı olacaktır. Dost ve kardeş ülkelerin de aynı yoldan giderek
sadece mevcut sorunlarını aşmakla kalmayacaklarına, aynı zamanda geleceğe
iftihar verici bir miras bırakacaklarına da inanıyorum.”

Türkçedeki “idare-i maslahat eylemek” sözüne işaret eden Erdoğan,
konu bakımından “var olan durumu sürdürmek” şeklinde ifade
edebileceğini dile getirerek, “Burada var olan durumdan kasıt, genellikle
insanların şikayet ettiği, değişmesini istediği uygulamaların sürdürülmesidir.
Şikayetlerin çoğaldığı bir yerde, idare-i maslahata ısrar ise halka
zulmetmektir. Bizim milletimiz ‘Zulümle abad olanın akıbeti berbat olur.’ der.
Hak ve adalet temelli her itirazın kamu nezdinde karşılık bulması, zulmün önüne
geçecek en önemli yöntemdir. Hikmet-i hükümet dediğimiz, yaptıkları
sorgulanamayan, kerameti kendinden menkul devlet yönetimi artık geride
kalmıştır. Bunun yerine hukuka ve insan haklarına dayalı, güvenilir ve şeffaf
devlet yönetimi genel kabul haline gelmiştir. Konferansın konusu olan iyi
yönetim, işte bu yaklaşımı ifade ediyor.” değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, modern yönetim anlayışının özünü oluşturan, bireyi devlet
karşısında koruma hassasiyetinin, “sınırları iyi bir şekilde
belirlenmesi” şartıyla kesinlikle doğru bir ilke olduğunu vurgulayarak,
“Kanunlara uyulması, ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, eşitlik,
tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, kazanılmış haklara saygı, bilgi
edinme hakkı, savunma hakkı, kararların gerekçeli verilmesi, karşı başvuru
yollarının belli ve açık olması, kişisel verilerin korunması gibi ilkelere kim,
niye itiraz etsin ki? Buradaki sorun kendi içinde bu sistemi devlet-birey
dengesi gözeterek kuran Batılı ülkelerin diğer ülkeler söz konusu olduğunda
tamamen bireyci bir dayatma içine girmesidir. Demokratik işleyişi yeterince
oturtamamış ülkeler kendi içlerindeki eksikliklerinin mahcubiyetiyle bu tür
dayatmalara ya boyun eğmekte ya da refleks olarak tam tersi uygulamalara
yönelmektedir.” ifadelerini kullandı.

“Kimi ülkelerin en küçük krizde nasıl despotlaşabildiklerini
görüyoruz”

Bir diğer tartışmanın da iyi yönetim uygulamalarının her ülkenin kendi
tarihi, sosyal ve kültürel birikimiyle güvenlik ihtiyaçlarına göre değişip
değişmeyeceği olduğuna değinen Erdoğan, güvenlik sorunlarını çözmüş, refah
düzeyini yükseltmiş, demokratik kurumlarını ve pratiklerini oturtmuş bir
ülkenin elbette bu konuda çok yüksek standartlar ortaya koyabildiğini söyledi.

Tüm bu konularda hala ciddi sıkıntılar içinde kıvranan bir ülkeyi aynı
kriterlerle değerlendirmenin, tartışmanın yapıcı bir zeminde sürmesini
engellediğini dile getiren Erdoğan, “Üstelik güya demokraside ve özellikle
de insan haklarında en ileride gözüken kimi ülkelerin en küçük bir kriz
durumunda nasıl süratle despotlaşabildiklerini açık ve net görüyoruz.”
dedi.

Recep Tayyip Erdoğan, iyi yönetim tartışmalarını idealler ve imkanlar
çerçevesinde yürütülmesinin önemine işaret ederek, “Türkiye, devlet
geleneğinde zaten var olan tecrübeler ışığında bu bakımdan en az sorun, sıkıntı
yaşayan ülkelerden biridir. Tüm aksaklıklarına rağmen neredeyse 70 yıllık çok
partili demokrasi tecrübemiz var. Anayasamızın 40. maddesi başta olmak üzere bu
konuda pek çok emredici düzenlemeye sahibiz. Hukuk külliyatımızda da
devlet-vatandaş ilişkilerinde bireyi önceleyen oldukça hacimli bir içtihat
birikimi var.”  diye konuştu.

Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlarla ilişkilerde üstendikleri
yükümlülüklerle de bu çerçevede önemli kazanımlar elde ettiklerini anlatan
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Daha da önemlisi, uygulamadaki sorunların çözümü konusunda da her
türlü iradeyi samimiyetle ortaya koyan ve mesafe kat eden bir yönetim şu anda
iş başında bulunuyor. Bu hususların üzerinde, demokrasi, hukuk devleti, insan
hakları ve iyi yönetim ilkeleri doğrultusunda samimi gayret gösteren ülkelere
haksızlık yapılmaması gerektiğini belirtmek için duruyorum. Mesela Avrupa İyi
Yönetim Yasası, birliğin kuruluşundan neredeyse yarım asır sonra 2001 yılında
çıkartılmıştır. iyi yönetim konusunda samimi çaba gösteren ülkeleri, güçlerini
aşan dayatmalar yerine işlerini kolaylaştıracak formüllerle desteklemenin,
herkes için çok daha doğru olacağına inanıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “iyi yönetim” meselesinin özünde insana ve
insanın doğuştan gelen haklarına saygı gösterilmesinin bulunduğu söyledi.

Devletlere sınırlarının genişliği veya çok parası olmasının “büyük”
sıfatı kazandırmayacağını dile getiren Erdoğan, “Sadece sınırları geniş
veya parası çok, bu tür devlet ‘büyük’ sıfatını hak edemez. Büyük devlet fert
fert, yönetimi altındaki tüm insanların güvenliğini, huzurunu, mutluluğunu
sağlayabilen devlettir. İyi yönetim ilkeleri dediğimiz başlıkların her biri de
işte bu amaca yöneliktir. Şayet bireylerin güvenliğine, huzuruna, mutluluğuna
yönelik tehditler bizzat devletten geliyorsa işte orada büyük sıkıntı var
demektir. Dünyanın pek çok yerinde yaşanan iç savaşların, kargaşaların,
kaosların, insani krizlerin çoğunun gerisinde bu çarpıklık vardır. Türkiye
bölgesinde süren insani krizlerin faturasını hem terör saldırılarında hem de
büyük sığınmacı akınlarına maruz kalarak ödeyen bir ülkedir.” diye
konuştu.

Türkiye’nin 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığını, Avrupa Birliği’nin
Türk Kızılay ve AFAD gibi STK’lar aracılığıyla şu ana kadar 3 milyar avro
destek verdiğini aktaran Erdoğan, “Biz şu ana kadar 40 milyar doları aşkın
mültecilere destek verdik. Hala da vermeye devam ediyoruz.” dedi.

“En az gelişmiş ülkelere veya mültecilere en büyük desteği
veren ülke Türkiye’dir”

Erdoğan, şöyle devam etti:

“Dünyanın en güçlüleri çıkıp ne diyor? ‘Biz bir numarayız’ diyor.
Hayır, siz bir numara değilsiniz. Dünyada en az gelişmiş ülkelere veya
mültecilere en büyük desteği veren ülke Türkiye’dir. Bunu açık ve net
söylüyorum. Ve bu benim rakamım değil, OECD’nin de rakamıdır. Türkiye böyle bir
ülke. Ekonomisi ve yönetim sistemi bizden çok daha ileride olan gelişmiş
ülkeler vatandaşlarının güvenliği ve refahı için kapılarını sığınmacılara
kapattı, biz ise kapatmadık. Biz açık tuttuk, halen de açık tutuyoruz. Biz o
adeta kesici tel örgülerden geçmeye kalkan o kadınları, erkekleri, çocukları
gördükçe bizim ciğerlerimiz parçalanıyor ama onlarda böyle bir şey söz konusu
değil.”

“Ne kadar terör örgütü varsa hepsiyle de mücadele
halindeyiz”

Erdoğan, “Biz elimizdeki imkanları, barınmadan eğitim ve sağlığa kadar
her alanda yıllardır 4 milyonun üzerindeki mağdur ve mazlum sığınmacıyla
paylaşıyoruz.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim ülkemizdeki ana muhalefet ise ‘biz
bunları tekrar memleketlerine göndereceğiz’ diyor. Biz varil bombaları altında
inleyen, oralardan kaçan bu insanları asla ve kata o varil bombalarına tekrar
teslim etmeyiz. Çünkü biz yaratılanı yaratandan ötürü sevdik. Bundan dolayı
onları tekrar bombalara teslim edemeyiz. Ama Türkiye’nin ana muhalefeti eder,
varsın etsin. Biz insanı seviyoruz. Onun için böyle bir ayrıma girmeyiz.”
şeklinde konuştu.

Terör örgütlerinin inlerine girilip imha edildiğini aktaran Erdoğan,
“Terör örgütlerini kendimizden uzak tutmakla yetinmiyor, bizzat inlerine
girip imha ediyoruz. DEAŞ’tan El Kaide’ye, PKK/YPG’den FETÖ’ye kadar ülkemizi
ve dünyayı tehdit eden ne kadar terör örgütü varsa hepsiyle de mücadele
halindeyiz. Türkiye tüm bu çabalarıyla sadece kendi güvenliğini ve huzurunu
sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda tüm uluslararası toplumun vicdan borcunu da
ödüyor.” değerlendirmesini yaptı.

“Son dönemde yaşanan sığınmacı meselesi pek çok ülkenin başını öne
eğecek utanç tablolarıyla doluyken bizim bu konuda hamd olsun hep başımız dik,
alnımız açık olmuştur.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Aynı şekilde birileri petrol paylaşımının içinde ‘acaba ne kadar daha
petrol çıkartınız?’ Bizim önümüze de bunu getirdiler. ‘Bizim derdimiz petrol
değil’ dedik. Bizim derdimiz insan, bu insanları kurtarmak. Petrol veya siyasi
çıkar için terör örgütleriyle kol kola girmekten çekinmeyen nice devlet varken
biz bu konuda da onurlu duruşumuzu koruyoruz. Buna rağmen sözde Ermeni
soykırımı gibi iftiralara muhatap olmaktan kurtulamıyoruz. Daha da trajikomik
olan kendi güvenliğimizi sağlamak için attığımız meşru adımlar sebebiyle
yaptırım tehditlerine maruz kalmamızdır. Tarih bu olup bitenlerin hepsini kayda
alıyor. Gelecek nesiller bugünleri değerlendirirken Türkiye’yi de diğerlerini
de inşallah hak ettikleri yere yerleştirecektir. İşte bunun için biz diyoruz ki
iyi yönetimi sadece kendi vatandaşlarımız değil, tüm insanlık için isteyelim.
Hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği, saygıyı ve diğer tüm ilkeleri herkes için
talep edip hayata geçirmedikçe hiçbirimiz huzurlu olamayız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün inşa ettikleri duvarlar gerisinde
umarsızca özgürlük ve refah tiyatrosu oynayanlar, yarın sırça köşkleri başlarına
indiğinde diğer insanların neler hissettiklerini çok iyi anlayacaklardır. Ama
maalesef o gün geldiğinde iş işten geçmiş olacaktır. İstanbul Uluslararası
Ombudsmanlık Konferansı’nın bu yıl ki teması olan ‘iyi yönetim’ ilkelerinin bu
gözle de konuşulmasını, tartışılmasını diliyorum.” diyerek konuşmasını
tamamladı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Kamu
Başdenetçisi Şeref Malkoç’un yanı sıra 55 farklı ülkenin ombudsmanlık ve insan
hakları kurumlarından 200’ün üzerinde kişinin katıldığı programda, Kamu
Denetçiliği Kurumunun çalışma ilkelerinin anlatıldığı video izletildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve katılımcılar etkinlik sonunda fotoğraf çektirdi.

KAYNAK: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı

KAYNAK LİNK: https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/teror-orgutlerinin-saldirilarindan-ekonomik-tuzaklara-kadar-pek-cok-tehditle-yuzlesmemize-ragmen-dimdik-ayakta-kalmayi-ve-gucumuzu-surekli-artirmayi-basardik