Önümüzdeki pazar ( 29 Ekim 2017 ) günü Cumhuriyetin 94. Yılını idrak etmiş olacağız. Kutlu olsun.
Milli birlik ve beraberliğimizin, toplumsal dayanışmamızın üst düzeye çıktığı bu günü bayram olarak kutlamak yüce milletimizin hakkıdır ve kutlanması gerekir diye düşünmekteyim.
94 yıl önce bugünlerde ülkemiz yönetiminde oluşan kaostan kurtulmamızı sağlayan ve bizleri Cumhuriyet gibi insan onuruna yakışan bir yönetim şekline kavuşturan başta Büyük asker ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aralarında babam gazi Ahmet Sadık’ın da bulunduğu tüm silah arkadaşlarına şükran borcumuzun olduğunu ve onları rahmetle anmak gerektiğini her zaman içimizde hissetmeliyiz. Ve bu günlere güle oynaya gelinmediğini herkese ve özellikle genç nesle aktarmayı da bir yurttaşlık görevi olarak bilmeliyiz.
Bu Cumhuriyeti anlatma işini tavan ve taban arasında yayabildik mi? Halkımıza tam anlamıyla anlatabildik mi? Sorusunu hem kendime hem de sizlere sorarak devam etmek istiyorum. Ne yazık ki tam anlatamadık. Eğer anlatmış olsaydık şayet, bugün için sayıları ne olursa olsun Cumhuriyet karşıtı zibidiler türeyemezdi. Ben aydınım deyip 2. Cumhuriyet tartışmasını yapma hevesi içinde olan kravatlı yobazlar türeyemezdi.
Efendim söyleniyor… Cumhuriyet tepeden ilan edildi. Halka pek anlatılmadı. Halkın bildiği: “Al-i Osman Levhası indirildi, yerine Cumhuriyet hükümeti levhası asıldı.” Bunda anlaşılmazlık değil açmazlar var. “Cumhuriyet hükümeti “ kavramının içi doldurulmasına dolduruldu ama anlamayan kafalara iyice anlatılması için yapılan seferberlikte ihmaller oldu..
Vatandaş kendi bağımsızlığına sahip çıkma noktasında ideolojik legal ve illegal kuruluşların baskısına maruz kaldı. Okullarımız, sağ ve sol grupların karargahı haline gelmişti. Cumhuriyet kavramı rafa kaldırıldı nerde ise unutulur gibi oldu. Çünkü herkes kendi siyasi ideolojisinin ön plana çıkmasının uğraşını veriyordu.15 Temmuz vatan hainlerinin kalkışımı da buna dahildir. Neyse ki düşlenenler olmadı.. Cumhuriyetin payidar kalması engellenemedi daha doğrusu güçleri yetmedi, yetmeyecek.. Çok şükür Cumhuriyetimiz yerinde ve ilelebet de yerinde kalacak..
Cumhuriyeti yeterince anlatma konusunu bir anekdotla paylaşarak dilerseniz bitirelim: Yer: Gümüşhane Lisesi. Günlerden cumartesi. Takvimler 28.10.1968 i gösteriyor. Yani Cumhuriyet Bayramı arifesi. Ertesi gün pazar ve bayram… Katılımın çok olması için öğrencileri köylerine gitmemeleri için motive etmemiz ve güdülememiz gerekiyor. Sorumluluğumda olan bu işi ,”bir öğrenciye yaptırırsam daha kârlı çıkarım” diyerek, Ortaokul Birinci sınıflardan Merkez Çalık köyünden Mustafa Çalık ile Merkez Dörtkonak Köyünden hocam Abdullah Turhan’ın oğlu Bahadır Turhan i çağırdım. Durumdan haberi olmayan bu 13 yaşındaki çocuklar Cumhuriyet’ i benden daha iyi anlatmış olmalılar ki ertesi günkü bayram kutlamalarına yoğun bir katılım olmuştu.
Değerli okurlar.. Mustafa Çalık’ın konuşmasının dibacesi bugünkü gibi hatırımda. Şöyle başlamıştı “Değil mi arkadaşlar ve ağabeyler… Üç türlü yönetim şekli vardır. Mutlakiyet, meşrutiyet ve Cumhuriyet. En iyi yönetim, halkın kendi kendisini yöneten yani bizim yönetimimiz, “CUMHURİYET” yönetimidir. Köylerimize gitmeyerek yarınki bayram kutlamalarına öğretmenlerimizle birlikte katılalım. Söz mü”? Demişti.. ” Söz”…
Mustafa siyasal okudu, doktora yaptı. “TÜRKİYE GÜNLÜĞÜ” diye kapsamlı bir dergi çıkarıyor. TV lerde Osmanlı, Yakın Türk Tarihi ve siyası konularda açık oturumlara katılıyor, ekranları gümbür gümbür gümbürdetiyor…
Bahadır, öğretmen çocuğu olduğu için öğretmen oldu. Bir ara Almanya’da Türk okullarında çalıştı. Şimdi Ankara Çubuk ilçesinde ikamet ediyor, emeklidir.
Diyeceğim o dur ki; yukarıda sunduğum hatıratımdan anlayacağınız üzre, Bizim kuşak ve bizden öncekiler Cumhuriyeti genç nesillere anlatmada ve kavratmada üstün bir çaba sarf etmişlerdir. Cumhuriyete olan bağlılıklarını da yeri geldikçe her vesile göstermişlerdir. Darısı sizlerin başına..
Bu duygularla Yüce milletimizin Cumhuriyet bayramını yürekten kutluyor, kutlamalarda emeği geçenleri de saygıyla selamlıyorum.