Fahrettin Köseoğlu
Yarattığı kullarının Rabbimize düşman olması kulların büyük bir imtihanı olsa gerek. Nemrut gibi gökyüzüne ok atan mı dersin. Firavun gibi Kendini Tanrı ilan eden mi dersin. Ebrehe gibi onun evini yıkmaya çalışan mı? Yoksa Yahudiler gibi, onun son peygamber ve kitabını sırf kibir ve üstünlük taslamaları yüzünden reddedenler mi…
‘Kendi Peygamberlerini öldürenler’ olarak da tanımlanan ve Allah (c.c) tarafından lanetlenmiş olan Yahudi milleti, kıyamete kadar Allah’a ve inananlarına düşmanlık etmeye devam edecek. Kendi elleri ile tahrif ettikleri Tevrat’ı hâlâ Allah’ın emirleri olarak görüp kendilerini arzın ve ahiretin yegâne sahipleri olarak görüyorlar. Azdıkça azıyor, insan kisvesinden çıkıp “Belhüm Adal” seviyesine iniyorlar.
Kimilerine göre komplo teorisi olsa da Dünyayı Yahudilerin yönettiğini söylemek pekâlâ mümkün aslında. En büyük şirketler, en büyük iş adamları, teknoloji, bilim, petrol ve diğer enerji kaynakları, medya ise tamamı ile onların kontrolünde. Elde ettikleri güç ve zenginlik ile tüm dünya kamuoyunu diledikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Binlerce çocuğun göz ününde katledilmesini bile İsrail’in meşru müdafaası olarak görecek kadar itaat etmiş ve alçalmış bir Avrupa ve gelişmiş ülkeler silsilesi var ortada!.. Ellerinde sapan olan gençlerle savaşmak için daha ilk günden Amerika, Fransa, İngiltere gibi ülkeler tıpkı Çanakkale’de yaptıkları gibi en büyük donanmalarını Kızıldeniz’e yığdılar. İsrail’in yanında savaşa girmeyen birkaç ülke de ise nifak, iç savaş ve terör belası ile uğraşmaktan etrafına bakamayacak hale getirilmiş çoktan.
Birinci dünya savaşından sonra kendilerine Hitler üzerinden devşirdikleri ‘mazlum’ kisvesini çok iyi kullanarak, milyonlarca Müslüman’ın ve Onlarca İslam ülkesinin tam kalbinde kendilerine yer edinmiş ve bu sınırlarını yine Tevrat’ın emrettiği büyüklüğe ulaştırmak için her türlü yolu mübah görmüşlerdir. İslam kelimesini terör ile yan yana koymak sureti ile milyarlarca insanı manipüle etmişlerdir ki bu onların en büyük başarısı, biz Müslümanların da en büyük başarısızlığıdır aslında.
Bugünkü İsrail devletini kurmak için önce İngiliz eli ile Osmanlıyı planlı bir şekilde lağvedip akabinde yaptıkları hiçbir şeye ses çıkarmayacak yönetim ve yönetim sistemleri tesis ettiler bölgede. Bölge ülkelerinin başlarındaki kişilerin tamamının kendi emellerine hizmet ettiğini söylesem sanırım abartmış olmam. Ara ara halkın gücü ile iktidara gelen doğru kişileri de bir vesile ile alaşağı ettiklerini zaten hepimiz görüyor ve biliyoruz. Kaldı ki bizim yurdumuzu da yıllardır terör, ekonomi ve ahlaki yozlaşma silahları ile vura vura kendine gelemez hale getirmişler. Başımızı her kaldırdığımızda başımıza inen kuvvetli tokmakların detayına girecek değilim.
Gel gör ki, tarih tekerrür etmeye devam ediyor. Yüz yıllar önce Kâbe’nin kapısına filleri ile dayanan Ebrehe bugün İsrail kisvesinde canlı ve kanlı olarak yeniden karşımızdadır. Hedefi ise En az Kâbe kadar kutsal ve ulu olan Mescidi Aksa… Her ne kadar ümmetin gücü İsrail’i yok etmeye yetecek olsa da ve her ne kadar ümmet uyku halinde ve tepkisiz olsa da Abdulmuttalib’in Ebrehe’ye verdiği şu meşhur cevap unutulmamalıdır. “Onu koruyan bir sahibi vardır, sen bana develerimi geri ver!”
Bu ifadeler, Müslümanlar olsa da olmasa da bu ulu mabedin Allah (c.c) nın garantisi altında olduğunun delilidir. Ve inşallah o bir avuç mazlumun muzaffer olarak oradan çıkacağının müjdesidir de bir anlamda. Eminim ki dünya üzerinde yaşayan her Müslüman gecesinde ve gündüzünde Mazlumlara dua, zalime de buğuz ediyor.
Elimizden gelenin en iyisi bu olmasa da kayıtsız olduğumuz asla söylenemez. Zamanı ve yeri geldiğinde gerekeni yapacak olmalarından da asla şüphem yoktur. Kendi elleri ile kendi sonlarını hazırlayan Yahudiler bunu anladıklarında ise iş işten geçmiş olacaktır.
Ebabiller nerede diye soradursun herkes. Rab her şeyden haberdar ve Mutlak gücün yegâne sahibidir. Müslümanlar Cihat etmiyor diye Filistin’de ki mazlumları boğduracak değildir elbet. Kaldı ki Filistinli bir kadının şu sözlerini asla unutmayalım:
“-Müslümanların bize dua etmesine gerek yok, duaya ihtiyacı olan onlardır!..”
Selam ve dua ile