Vatan savunması üzerine verilen mücadelenin bir bölümünü oluşturan Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşu 15 Şubat 1918 tarihinde gerçekleştirilmişti.
Tutsaklık zinciri ve ayaklarımıza pranga vuruluşu olarak nitelenen esaretin zincirini oluşturan halkaların kolay kırılmadığı bu günlere güle oynaya gelinmediğini he r Gümüşhaneli bilmeli ve kuşaktan kuşağa aktarılmalıdır.
Düzenlenen törenler ve bu manada yapılan Kurtuluş Şenliklerininde asıl amacı bu olsa gerek.
99 yıl öncesine gitmek, düşman çizmelerinin sızısını kaburga kemiklerimizde hissetmek, kurtuluşu daha iyice anlamamız için yeterli olur kanısındayım.
Esaret zincirinden kurtuluş aşamasında 1918 Rus İhtilalinin baş göstermesi savunma ve taarruz gibi eylemlerimizde bir avantaj gibi görünse de netice itibarı ile istila edenler dost değil düşman birlikleri idi. Bir hoşgörü ortamından bahsetmek bence olanak dışıdır. Buna bağlı olarak kimi yerli işbirlikçi ve entel kişilerin “şehri kimden kurtardık, istilacılar çekti gitti” diyerek kurtuluş mücadelesini hafife almaları aymazlıktan başka bir şey değildir.
Nitekim esarete dayanamayarak köylerini terk ederek, birinci ordu diye nitelenen Amasya, Tokat, Çorum gibi güvenli bölgelere gitmek için göç yoluna dizilen hemşerilerimizin mağduriyetlerini canlı kaynaklardan dinlediğimiz yaşanmış gerçeklerin bazıları. O günkü müstevlilerin (düşman birlikleri) yapmak istedikleri, “Türkiye’yi bölmek parçalamak” niyetleri bugün dahi yürürlüktedir.
Yaşanan 15 Temmuz 2016 olayları da bunu doğrulamaktadır. Ne var ki Türkiye 100 yıl önceki Türkiye değil, ayağına giydiği çarık değil postal, yediği yağsız çorba değil balık çorbası, sırtındaki kaput değil en kaliteli kaban ve en önemlisi atacak kurşunumuz bol.
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen Akif üzülmesin. Bizde diyoruz ki, “Yazmak zorunda kalırsak bu marş en az 20 kuple olur. Buda böyle biline.
Bu duygularla şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 99.yıl dönümünü kutluyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de sıhhat ve afiyet diliyorum.