GELECEĞİ AKILLA FETHETMEK – SELAMİ ÖKTEM YAZDI

SELAMİ ÖKTEM YAZDI

Baş döndürücü hızla gelişen teknolojiyi çok seviyoruz. Akıllı telefonları, akıllı arabaları, insansız hava uçaklarını… Teknoloji günden güne etrafımızdaki her şeyi akıllı hale getiriyor. O kadar ki en son Çinli Xiomi firmasının bir kitlesel fon toplama sayfası ile fon toplayarak geliştirdiği akıllı çöp kutusunu gördüm. Bu çöp kutusu siz çöpe elinizi uzattığınızda sensörler yardımıyla kapağını otomatik açıyor, çöp dolduğu zaman torbasını kendisi değiştiriyor ve hava geçirmez kapağı ile etrafa kötü koku yaymıyor. Bunları hayal ederken bile heyecanlanıyoruz. Ancak teknolojiyi sadece kullanan bir ülke olarak kalırsak bağımlı olacağız. Güçsüz olacağız. Belki de her şeyimizi kaybedeceğiz.

Yıllarca ilköğretimde ve ortaöğretimde bize hep öğrettiler ki ülkemizin jeopolitik konumu çok önemlidir. Neydi bu jeopolitik? Bir devletin coğrafi, ekonomik sosyal ve siyasal şartlarının o devleti ve devletler arası politikayı ne şekilde etkilediğinin incelenmesiydi. Ülkemiz Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan bir köprü görevi görmektedir. İstanbul ve Çanakkale boğazlarımız çok stratejik konumdadırlar. Tüm bunların ışığında ülke olarak hep uyanık ve hep güçlü kalmak zorunda olduğumuzu söyleyebiliriz. O zaman gelişen teknolojiyi kullanan olmaktan çok üreten bir topluma dönüşmeliyiz. Peki bu nasıl olabilir?

Tarihe baktığımız zaman 2000’li yıllara kadar bir insanın yaşadığı yerlerin sınırlarını aşarak tüm dünyayı takip edebilmesi için İngilizce bilmesi yeterliydi. Bu sayede herhangi bir insan; Amerika’daki gelişmeleri de takip edebilir, Avrupa’daki olayları da inceleyebilir ya da bilimsel çalışmalar yardımıyla kendini geliştirebilirdi. Ancak günümüzde sadece İngilizce bilmek yetmiyor. Bir çöp kutusunu bile akıllı hale getirebiliyorsak, kullandığımız hemen hemen her şeyin akıllı olacağını tahmin edebiliriz. O zaman hayal edelim başka neler akıllı olabilir?

En önce cep telefonlarımız akıllandı. Saatlerimiz akıllı olabilir mi? Evet çoktan akıllı oldular bile. Artık saatlerimiz kalp atışlarımızı takip ediyor, adımlarımızı sayıyor ve istediğiniz şekilde bir kadrana sahip olabilir. Peki başka akıllı olabilecek neler var? Kitaplar, evler, anahtarlar, arabalar, lambalar, masalar… Saydıklarımın birçoğu çoktan akıllı oldular bile. Ancak hayal edebildiğimiz sürece umut var. Tek bilmemiz gereken bunu nasıl yapabileceğimiz.

Bu hafta Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin araştırma ve geliştirme laboratuvarlarına gidebilmek fırsatını yakaladım. Çeşitli robotları, akıllı cihazları ve insansız hava araçlarını yerinde inceledim. Yapılan çalışmaların temeli üç farklı alana dayanıyor. Bu alanlar matematik, yazılım ve İngilizce.

Araştırma yapabilmek için İngilizcenizin olması şart. Programlama yapabilmeniz için ise İngilizce ve yazılım bilmeniz gerekmekte. Yazılım bilginizi programlama ile birleştirebilmek ise işin çekirdeğini oluşturuyor. Ve işin çekirdeğine indiğinizde de matematik ile karşılaşıyorsunuz.

Ancak sözlerim İngilizce, matematik ve bilişim dışındaki alanlar gereksizdir demek anlamına gelmiyor. Bu üç alan temel alan olarak kalacak demek. Gerisi ise bu alanların üzerine kurulacak. Örneğin müzik ya da resim ile ilgileniyor olmanız fark etmez. Bahsettiğimiz üç alanın üzerine sanatınızı inşa ettiğinizde bir şeyleri değiştirebileceksiniz. Fen alanında çalışıyor olabilirsiniz. Çalışmalarınıza bu üç alanı da kattığınızda çalışmalarınız daha anlamlı olacak. Yaptığınız iş ister öğretmenlik olsun ister aşçılık ister doktorluk. Yaptığınız iş ne olursa olsun bu üç alanı içermeye başladığında hayatımız değişmeye başlayacak.

O halde hayatımızı değiştirmelerine seyirci mi kalacağız, hayatı değiştirenlerden mi olacağız? Asıl soru bu. İyi bir vatansever olmanın da yolu bu, başarılı olmanın da yolu bu, hatta belki yıllar yıllar sonra hayatta kalmanın da yolu bu olacak.