GÜMÜŞHANE, 1930 YILINDA AMERİKA BASININDA BÖYLE YER ALDI

Araştırmacı
Yazar: Adem EZBER – Ankara 2019

“GÜMÜŞHANE’DE DEDİKODU, HIRSIZLIK, CİNAYET VE HASTALIK NEDİR BİLİNMİYOR” –  1930 – WASHİNGTON D.C. – AMERİKA

Zaman
“1930”, mekân “Washington D.C. Amerika”, gazete “Akşam Yıldızı”, konu elbette GÜMÜŞHANE. İçerik metni ile günümüze her
yönüyle örnek olabilecek bu haberi övünerek diğer yandan üzülerek, belki özlem
duyarak istifadenize sunmak istiyorum.

Biz
Gümüşhaneliler ilimiz insanından bahsederken sabır, çalışkanlık, çile, şükür, emanete
saygı, sevgi, hoşgörü, komşuluk vb. kelimeleri kullanırız. Gümüşhane insanı
adam gibi adamdır. Hep anlatıla gelen pazar çantası anısı bu özelliklerimizi
anlatmada sadece ufak bir örnektir. 
Zaman zaman günümüz koşulları ile mukayese edip acaba ‘-Neden o çantayı
kimse almadı?’ diye düşünüyor insan.

– Pazar
alışverişini yapan bir hemşerimiz, çantasını yol üstünde bir direğe asıyor ve
bir şekilde unutup gidiyor. Köyden gelen biri olsa gerek, bir hafta sonra yine pazara
gelen bu kişi çantasının olduğu gibi bıraktığı yerde buluyor, alıp gidiyor.  Kimse açmamış, bakmamış, içinden bir şey almamış.

Diğer
bir örnek ki hala devam ediyor diye biliyorum; Çarşıda bulunan esnaf camiye ya da bir yere gideceği zaman kapıyı
kilitlemeden gider, akşam evine giderken de meyve, sebzesini, vb. kafes içine
almaz, üzerine bir örtü attı mı yeter.
Düşününce artık tuhaf gelen bu davranışlarımız,
insanımızın güven, doğruluk, emanete saygısı, kötü düşünmeme, hak-hukuk vb.
özelliklerini açıkça gösteren yaşanmış olaylardır.

İnsan
aynı insan (mı?), Gümüşhane aynı Gümüşhane (mi?). Bu gün dillendirdiğimiz bu
olguları ta Amerika’da bir gazetede 1930 yılında dille getirilmiş. Belki o
günün, 1930 Amerika’sının yaşam kalitesizliği, sağlıksız yaşam ortamı
(Uyuşturucu madde bağımlılığı, hırsızlık, cinayet, kural tanımazlık, vb.) olsa
gerek, Gümüşhane’den övgü (belki o huzurlu ortamda yaşamak isteme) ile bahseden
bir yazı kaleme alınmış. İnsanı kemiren huzursuz eden bu olguların Gümüşhane’de
olmadığını o günlerde tespit etmişler. Amerika nere Gümüşhane nere?

1930
Türkiye’si ve Gümüşhane’mizi anlatan metni fazla içeriği ifşa etmeden sizlerle
paylaşalım. Metni okurken, günümüz Gümüşhane’si ile 1930 yılı anlatılan Gümüşhane’yi
mukayese edelim, birde 1930 yılındaki Amerika ile 1930 yılı Gümüşhane’sini mukayese
edelim. Bakalım 1930’daki Gümüşhane nasılmış? Bugün bizler bu emanete ne kadar sahip
olabiliyoruz, o güzel insanların mukaddes ölçülerine ne kadar benzerlik
gösterebiliyoruz.

Dedikodu,
Hırsızlık, Cinayet ve hastalık Bilinmiyor Gümüşhane, Türkiye

Gümüşhane şehrinde
ve çevresindeki köylerde dedikodu, soygun ve cinayet bilinmiyor. Kapılar hiçbir
zaman kilitlenmez, hatta geceleri bile kilitlenmez ve dükkân sahipleri kahveye
huzur içinde kıvrılır ve eşyalarını Allah’a emanet ederler. Cüzdanını sokağa
düşüren birinin endişelenmesine ve karakola gitmesi gerek yok, yoldan geçen bir
kişinin kendisinin peşinden koşup ve bir kuruş eksiksiz cüzdanını ona teslim etiğini
görecek.

Gümüşhane’nin
kadınları, dedikodu ve şımarıklık yapmak için yan komşularına gitmiyorlar. Yoldan
geçenlerin neler yaptıklarını görmek için, başlarını pencere korkuluklarına
yaklaştırmazlar (Kendilerini göstermezler). Burada kadınlar tarlalarda
çalışmak, meyve toplamak, özellikle elmaları toplayıp pazar için ayırmakla meşguller.
Hiçbir zaman insanları dilleriyle rencide etmeye ne zamanları nede istekleri
yok.

Gümüşhane doktor ve
uyuşturucu uzmanlarının geçimini sağlayamadıkları, Türkiye’nin gerçek cennetidir. Havanın ve suyun mükemmelliğinden
dolayı yılda sadece 250 doların ilaca (sağlık problemlerine) harcandığı tahmin
ediliyor. Uyuşturucular burada açlıktan ölmeye başladılar ve dükkânı kapatmak
zorunda kaldılar. Belediye bir eczane açtı, ancak daha sonra bu da kapatıldı ve
şimdi bu şehirde bir kimyager yok ama birinin
de ihtiyacı yok
. Gümüşhane halkı, “Günde
bir elma doktoru uzak tutar”
sözünün gerçek olduğunu kanıtlamıştır.
Her tarla tatlı meyvelerle, elma ağaçlarıyla doludur ve herkes mütevazi bir
parayla, istediği hangi elma ise büyük ve yuvarlaklarından seçerek karnını
doyurabilir. Bu nedenle çocuklar gün boyu katır kutur elma yiyorlar ve Türkiye’deki birçok zengin aile bu
çocukların pembe yanaklarına gıpta ile bakıyor
. (Para mı yoksa Sağlık mı ?)

Asla dedikodu yapmayan,
yalan söylemeyen ve cinayet işlemeyen bu insanları ödüllendirmek için Allah, onlara
bol ve verimli bir toprak vermiştir. Elmalar ve armutlar kilosu 2 cent’e satılır
ve etin kilosu 10 cent, en iyi tereyağının kilosu30 cent. Gümüşhane’nin
meyvesi, büyük miktarda İstanbul’a ve Türkiye’nin diğer şehirlerine gönderilir.
Fakat aynı elmalar İstanbul’da kilosu 20 sente satılıyor. Fiyattaki bu büyük
artış nakliye eksikliğinden kaynaklanmaktadır. (Tarih tekerrürden ibaret,
günümüzde de bunları konuşmuyor muyuz?)

Türkiye’nin temel
sorunlarından biri ulaşım zorluğudur. Her ne kadar Türkiye toprağı verimli ve
meyve ve sebzeler bol olsa da, bunlar yetişen köy ve şehirlerden sevk edilememiştir.
Bu nedenle köylüler sadece ev tüketimini karşılamak için yeterli miktarda meyve
eker veya yetiştirir. Daha fazla ürettilerse, mallar ellerinde kalacak ve
çürüyecek. Cumhuriyet, bu büyük dezavantajı avantaja dönüştürmek için köylülerin
ürünlerini pazarlamasına yardımcı olmaya çalışıyor. Her yıl, İsmet Paşa’nın
çabaları sayesinde, Türkiye’nin çeşitli şehirleri demiryolları ile birbirine
bağlanıyor ve bir gün Türkiye’nin de bir ucundan diğer ucuna kadar
buzdolapları, et, meyve ve sebze ile donatılmış trenlere sahip olacağı bir gün
gelecek, tıpkı Amerika’nın başardığı gibi.

1930 – WASHİNGTON D.C. – AMERİKA