Gümüşhane, Cumhurbaşkanımızın anlattığı “Şehrin” Neresinde?
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 20 Eylül 2019 Cuma günü İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen “2. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi”nde konuştu.
Sözlerine,
kongrenin ana teması olan “Şehirlerin Dili Programının”
gerçekleştirilmesinde emeği geçen üniversitelerin, Türkiye Belediyeler
Birliğinin, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin yöneticilerini tebrik ederek
başlayan Erdoğan, Avrupa’dan Asya’ya kadar geniş bir coğrafyadan
bildirileriyle bu toplantıya katkı sağlayan bilim, edebiyat ve sanat
insanlarına şükranlarını sundu.
Şehirlerin
mekanla insanın buluştuğu yerler olduğunu, medeniyetlerin de şehirlerde inşa
edildiğini dile getiren Erdoğan, her medeniyetin kendi inanç, ahlak, sanat
ve felsefe anlayışı çerçevesinde şehri tanımladığını ve şekillendirdiğini
söyledi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
bu sebeple şehirlerin içinde yaşayanların kendi şeklini verdiği bir kaba
benzetildiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Tarihe
baktığımızda kimi şehirlerin içinde eğlence için insanların katledildiği
arenalarıyla öne çıktığını görüyoruz. Kimi şehirler ‘cadı’ suçlamasıyla
insanların yakıldığı meydanlarıyla üne kavuşmuştur. Kimi şehirler ise yüz
binlerce canın telef edilerek yükseltildiği devasa yapılarıyla tarihin
sayfalarına kaydedilmiştir. Bizim medeniyetimiz ise ‘önce insan’ diyen bir
tasavvurun eseri olarak inşa edilmişlerdir. Yahya Kemal’e göre bizim devlet
kurma ve askerlik dışında dünya ortalamasının fevkinde olan üç büyük sanatımız
vardır. Bunlar mimari, şiir ve musikidir. ‘Hüner bir şehir bünyad
etmektir/Reaya kalbin abad etmektir.’ Fatih bu mısralarıyla aslında bizim
şehirlerimizin kuruluş amacını da ifade ediyor. Devleti ve şehri yaşatmanın
yolunun insanı yaşatmaktan geçtiğini ifade eden bir medeniyetten söz ediyoruz.
Farabi buna ‘Erdemli şehirler’ diyor. Camileriyle, medreseleriyle,
kütüphaneleriyle, şifahaneleriyle anılan şehirleri inşa ve imar eden bir
ecdadın torunlarıyız biz, biz farklıyız. Bizim öyle dediğim gibi arenalar
vesaire. Bunla ilgili olarak da bazı dostlara öyle dedim, ‘Kapalı spor salonuna
arena adını veriyorsunuz. Hiç düşünüyor muyuz bu ismi verirken?’ Ve bunların
birçoğunun ismini böyle değiştirdik. Ne demek arena? Roma’yı biz arenalarıyla tanıyoruz,
ama bizim ecdadımız bu tür şeyler inşa etmedi.”
“İSTANBUL
HER ALANDA DÜNYANIN MERKEZİYDİ”
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
“İstanbul, Edirne, Bursa, Konya başta olmak üzere tarihe mal olmuş bütün
şehirlerimiz insan merkezli olarak kurulmuştur. Her sokağı, caddesi, hatta her
taşı insanı yansıtan bir anlayışla şekillenen şehirlerimiz, sahip olduğumuz
zengin kültürün, derin fikriyatın ve bu noktada gerçekten özgün estetik
anlayışın bir tezahürüdür. İnsanı tanımanın, anlamanın, iyi insan
yetiştirmenin mekandan bağımsız şekilde tahayyül edilmeyeceğini bilen eller bu
şehirleri yükseltmiştir.” diye konuştu.
Bu sebeple
Buhara, Semerkand, Tebriz, Kudüs, Medine, Bağdat, Şam, Kurtuba hülasaten
medeniyetin tüm şehirlerinin dünyanın her tarafından alimleri, fazilet ve
irfan sahibi insanları kendisine çektiğini vurgulayan Erdoğan, konuşmasını
şöyle sürdürdü:
“Fatih
Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethettiğinde bu şehir 13. yüzyıldaki Latin
istilası sebebiyle ağır yara almış durumdaydı. İstanbul’u yeniden ayağa
kaldıran ve eşi bulunmaz bir şehir haline getiren yöneticileriyle,
mimarlarıyla, kültür ve sanat erbabıyla bizim ecdadımızdır. Daha Amerika
keşfedilmemişken, daha Paris’in, Londra’nın esamesi dahi okunmazken İstanbul
her alanda dünyanın merkeziydi. Avrupa’da insanlar içlerinde şeytan var diye
cayır cayır yakılırken, İstanbul’da bırakınız insanları, güvercinler, kediler,
köpekler bile şefkatle bağırlara basılıyordu. Bugün işte böylesine büyük
bir hazinenin içinden şehirlerin dilini konuşuyoruz. İşte şurada Süleymaniye,
şurada Gülhane Parkı. Buralarda güvercinlikleri görüyoruz. Ecdadımız bunları
mimarisinde tasavvur etmiş ve mimarinin içerisine onu da yerleştirmiş.”
“ŞEHİRDEN
BİR ŞEYLER ÖĞRENMEYİ TALEP ETTİĞİMİZ TAKDİRDE KENDİMİZİ GELİŞTİRİRİZ”
Erdoğan,
İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir” ifadesini kullanarak,
“İnsana bu hasletleri kazandıran en önemli unsurun da yine yaşadığı
coğrafya olduğu bir vakadır.” dedi.
İnsan ve
şehir arasındaki etkileşimin her zaman çift yönlü olduğunu anlatarak, Hacı
Bektaş-ı Veli ne diyor, ‘Nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır gördüm. Ben
dahi bile yapıldım taşü toprak aresinde’ Evet insanın şehri kurması
güzelleştirmesi gibi şehir de içindeki insanı inşa etmiş ve
geliştirmiştir.” diye konuştu.
Eşrefoğlu
Rumi’nin “Her şey bir merdiven gibidir, kişi onunla yukarı da çıkabilir
aşağı da inebilir” sözünü hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“İşte
bizler de kaderimize uygun bir şekilde bir şehrin içinde doğarız bir şehrin
içinde yaşarız orada hayatımız nihayete erer. Şehrin bizi yukarı çıkarması veya
aşağı çekmesi bizim tercihlerimize bağlıdır. Bu sebeple şehirlerimizi birer
mektebe sakinlerini de o mektebin talebelerine benzetebiliriz. Şehre hakim
olmayı değil ondan bir şeyler öğrenmeyi talep ettiğimiz takdirde kendimizi geliştiririz.”
Erdoğan,
İstanbul başta olmak üzere kadim şehirlerinden her birinin ders almasını
bilenler için birer okul olduğunu anlatarak, mekan ile insanın en isabetli
yerde buluşmasıyla kurulan şehirlerin insanın imar faaliyetlerine de medeniyet
teşekkülüne de kolaylık sağladığını söyledi.
“Ümran”
dedikleri yaşanabilir şehirlerin sadece emniyet, barınma ve gıda ihtiyacını
karşılayan mekanların çok ötesinde bir ahenge sahip olduğunu
anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bu
ahengi, yani şehir ile sosyal hayat, şehir ile tabiat arasındaki uyumu
bozduğunuz zaman, o belde ümran olmaktan çıkar. Kurucusu olduğum partinin
fikriyatını ve icraatını eğer sembol bir kelime ile ifade etmek gerekirse biz
de buna İbn Haldun gibi ‘ümran’ derdik. Böyle başladık. Sorumluluk üstlendiğimiz
her yerde hem gönülleri ve zihinleri hem de mekanları ve çevreyi ümran kılmanın
gayreti içinde olduk. Bunu yaparken de tabiat ile insan, şehir ile çevre
buluşmasını en ideal şekilde sağlamaya çalıştık.”
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
iyi insan yetiştirmek için buna mecbur olduklarını dile getirerek, şehrin de
insanın yetiştiği toprağa benzediğini ifade etti.
“KENDİNİ
TANIMAK İSTEYEN KENTİNİ TANIMALI”
“Bunun
için önce kendimizi tanımamız gerekiyor” diyen Erdoğan, “Kendini
tanıyan Rabbini de tanır” Hadis-i şerifini hatırlattı.
“Bir
insan kendini nasıl tanıyabilir?” diye soran Erdoğan, şöyle konuştu:
“Kent
kelimesi şehir kelimesi kadar içimizi ısıtmasa da kafiyeli bir ifadeyle şöyle
söyleyebiliriz, ‘Kendini tanımak isteyen kentini tanımalı.’ Şehirlere ruh
veren, o şehirlerle birlikte anılan insanlardır. Abide şahsiyetlerin diliyle
şahsiyetlerin her biri kendi üslubunu geliştirir. ulu zatların gölgesi
şehirlerin en güvenli limanlarıdır. Anadolu şehirlerinin tamamında bunu
görebilirsiniz. Bugün edep ve erkan üzerine kurulu bir Anadolu irfanından
bahsediyorsak Kırşehirli Hacı Bektaş-ı Veli, Ankaralı Hacı Bayram-ı Veli,
Kastamonulu Şeyh Şaban-ı Veli büyüklerimiz sayesindedir.”
Erdoğan, Bursa’nın
önceden Ulu Cami, Yeşil, Emir Sultan, Emir Buhari ve Somuncu Baba, Edirne’nin
Selimiye, Urfa’nın Halilurrahman, Sinop’un Alaattin Camisi, Malatya’nın Ulu
Camisi, Diyarbakır’ın da Hazreti Süleyman Camisi olduğunu, buralara ruh veren
abide zatların şehirlere damgalarını vurduğunu söyledi.
Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın Beş Şehir kitabına anımsatan Erdoğan, yazarın Erzurum, Konya,
Bursa, İstanbul ve Ankara’nın yanında diğer şehirleri de yazmış olması
durumunda dünya şehir monografileri arasında eşi bulunmayan beş şehir yerine en
az 75 şehirlik hazinenin olacağını ifade etti.
Erdoğan,
günümüzde de bilgisi, tecrübesi, mücadelesiyle her şehre farklı bir renk ve
ahenk kazandıran şahsiyetlerin mutlaka olduğunu dile getirerek, Moğol
saldırılarından bu yana medeniyetin kadim şehirlerinin sürekli saldırı altında
kaldığını, büyük bir tahribat gördüğünü vurguladı.
Son bir
asırdır yaşanılan sıkıntıların şehirlerin rengini ve ahengini epeyce
soldurduğunu belirten Erdoğan, “Şehirleri çirkinleşmiş, ruhsuzlaşmış,
fiziki ve manevi olarak yıkıma uğramış bir medeniyetin öne çıkma ihtimali
yoktur. Elimizdeki binlerce yıllık medeniyet mirasının gücü sayesinde bu
kayıpları kısa sürede telafi edebileceğimize ben yürekten inanıyorum. Nitekim
son yıllarda ülkemizin her yerinde şehircilik alanında çok ciddi bir
hassasiyetinin gerçekleştiğini görmekten memnuniyet duyuyorum. Millet
bahçelerine bu kadar iddialı girişimizin sebebi buradan kaynaklanıyor. Hep
söylüyoruz ya, betonlaşmaya karşı bir çıkış. İşte millet bahçeleri bu
betonlaşmaya karşı bir çıkış olduğu gibi bütün ailelerin, çocukların gerçekten
yatıp yuvarlanabilecekleri yerler ve onların da bir köşesinde millet
kıraathaneleri olsun ki oralarda da gelsinler kitaplarını, derslerini
çalışsınlar istiyoruz. Bu bir çıkıştır. İnşallah bundan sonra çok daha büyük
bir yükselişe, değişime, ilerlemeye şahit olacağız.” diye konuştu.
“ŞEHİR
KÜLTÜRÜNÜ KORUMUŞ DEVLETLERİN ARASINDA YER ALACAĞIZ”
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
şehirlerin ruhu ve ortak bir şuuru olduğunu en iyi milletin bileceğini ifade
ederek, öyle bir şuur olmasaydı Antep’in Gaziantep, Maraş’ın Kahramanmaraş, Urfa’nın
Şanlıurfa olamayacağını, aynı şekilde Samsun, Sivas, Erzurum ve Ankara’nın
milli iradenin tecelli ettiği şehirler olarak tarihe geçememiş olacağını
anlattı.
Her
yıl Malazgirt’ten İznik’e kadar Anadolu’nun dört bir yanında zafer ve
kurtuluş şenlikleri yapılmasının da bununla ilgili olduğunu ifade
eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Madem
temel sağlam, madem maya sağlam, öyleyse bunun üzerinde çok daha iyisini bu
millet inşa edebilir. Şehirlerimize kendimize nasıl bakıyor, ihtimam
gösteriyorsak öyle davranmalıyız. Asıl marifetin insanların kalbini, ruhunu,
benliğini inşa edecek, onlara huzur verecek şehirler imar etmek olduğunu
unutmamalıyız. Bu amaçla bir süredir marka şehirler diyoruz. Yaşanabilir
şehirler diyoruz. Dikey mimari değil, yatay mimari diyoruz. Sebebi bu. Göğe
değil toprağa yakın olmanın faziletini anlatıyoruz. Yaşanabilir şehirler, marka
şehirler mutlaka kuracağız. ‘Bu dikey olursa kurulur.’ diye bir mantık yok.
Yatay mimarinin oluşuyla da bunu inşa etmemiz mümkün. Hem medeniyetimizin
izlerini koruyacak hem modern dönemin şartlarına uyum sağlayacak hem de
küreselleşen dünyada ‘Ben de varım.’ diyebilen şehirler kuracağız. Geleceğin
dünyasında şehirlerini yenilerken şehir kültürünü, şuurunu ve ruhunu korumuş
devletlerin arasında yer alacağız. Bunun için önce kendi hazinemizi tüm
unsurlarıyla keşfedecek, sahiplenecek, hazmedeceğiz.”
Erdoğan,
geçmişiyle gurur duyanların geleceği için çok daha büyük hedefler belirleyen
nesillerin yetişmesi anlamına geldiğini ifade ederek, eldeki imkanları,
hedefler doğrultusunda en verimli, en etkin şekilde kullanarak önce ülkeyi 2023
hedeflerine ulaştıracaklarını, ardından 2053 ve 2071 vizyonlarına doğru
yürümeye devam edeceklerini aktardı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
konuşmasının sonunda Şehirlerin Dili programının düzenlenmesinde emeği
geçenleri tebrik ederken, katkı verenlere de teşekkür etti.
KAYNAK: AK PARTİ GENEL MERKEZİ İNTERNET SİTESİ