Gümüşhane Devlet Hastanesi Doktorlarının Aşı Konusundaki Açıklamaları

Gümüşhane Devlet Hastanesi Doktorlarından Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Şule İleri ve Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Yavuz Yılmaz Covid19 Aşının Önemi Konusunda Açıklamalarda Bulundular. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Şule İleri şunları söyledi: “Tüm dünyayı 1 yılı aşkın süredir etkisi altına alan Covid19 Pandemisi hepimizin hayatını ciddi şekilde etkiledi.” “Maske, mesafe, temizlik […]

Gümüşhane Devlet Hastanesi Doktorlarından Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Şule İleri ve Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Yavuz Yılmaz Covid19 Aşının Önemi Konusunda Açıklamalarda Bulundular.

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Şule İleri şunları söyledi:

Tüm dünyayı 1 yılı aşkın süredir etkisi altına alan Covid19 Pandemisi hepimizin hayatını ciddi şekilde etkiledi.”

“Maske, mesafe, temizlik kurallarına uymak büyük önem taşımakla beraber toplumun aşılanması ve Covid19 a karşı Bağışıklık oluşturulması en önemli öncelikler arasında yer alıyor. Etkili bir Antiviral tedavisi olmayan Korona virüsün etkili bir şekilde yok edilmesi için aşı gereklidir. Toplumların salgın hastalıklardan korunması ancak Toplumsal Bağışıklığın kazanılmasıyla mümkün olur ve bu da aşılama yoluyla gerçekleştirilir.”

“Aşı vücudumuzda hastalığa karşı koruyucu Antikor yanıtı oluşturmak için kullanılır. Aşılar ölü veya değişime uğratılmış mikroplar ya da bu mikropları temsil eden parçacıklardır. Aşının temel ilkesi Korona virüs vücuda girmeden yani Covid hastası olmadan Korona virüsün önceden tanınması ve onu yenecek bağışıklık yanıtın gelişmesini sağlamaktır. Aşı, hastalığı önleyebilir veya daha hafif seyretmesini sağlayabilir.  Aşının sağladığı bağışıklığın yararları ve Covid19 enfeksiyonunun ciddi riskleri göz önünde bulundurulduğunda mümkün olan en kısa süre de aşı olunmalıdır. Toplumun geniş bölümü aşılanarak bağışıklık oluşturulursa çok sayıda yaşam kurtulabilir. Bağışıklık sisteminin kendi koruyucu proteinlerini sentez etmesi için en az 14 ila 21 günlük süreye ihtiyaç vardır. İlk aşıdan sonra 14-21 gün içinde koruyuculuğumuz oluşur. Bu koruyuculuğun etkisini ve süresini arttırmak için 2. Doz aşı olunur ki hücrelerin hafızalarına aldıkları yanıt daha güçlü olsun. Bu açıdan Covid aşısı 2 doz şeklinde 28 gün arayla yapılmaktadır. Koruyuculuk oranı değişik çalışmalarda kişinin yaşına ve bağışıklık durumuna göre değişmekle beraber %75 -%95 arasındadır.  Kimlere aşı yapılmamalıdır? Halen Covid 19 geçirmekte olan, karantina da olan, grip olan veya ateşli herhangi bir hastalık geçirmekte olan hastaların öncelikle tekrar sağlıklarını kavuşması beklenmelidir.”

Aşının yan etkileri nelerdir?

“Aşılar genel olarak son derece güvenlidir ve yan etkileri seyrek görülür. Covid19 aşısı sonrasında aşı yapılan bölgede ağrı, kızarıklık, ateş, halsizlik gibi hafif yan etkiler görülebilir. Bu gibi yan etkiler % 1 ila % 30 arasında görülmektedir. Bunlar vücudumuzun aşıya verdiği tepkinin doğal sonucudur ve diğer aşılarda da görülebilir. Bu yan etkilere karşı önceden önlem almak gerekmemektedir, bir süre sonra kendiliğinden düzelecektir. Bazı kişilerde aşıya bağlı gelişecek ciddi yan etki allerjik reaksiyonlardır. Bu reaksiyonların önceden kimde gelişeceği bilinmemekte, öncesinde öngörmek için herhangi bir test yapılmamaktadır. Ciddi allerjisi olanlar aşıdan önce alerjilerini bildirmelidir. Allerjik kişilerde her antijenin alerji yapma olasılığı vardır bu yüzden aşılar sağlık kuruluşlarında yapılmakta ve erken alerji olasılığına karşı hasta aşı sonrası 30 dakika bekletilip alerji açısından gözlemlenmektedir.”

“Aşının hastalığı önemli oranda önlediği bilinmektedir. Fakat ne kadar süreyle bulaşmayı önlediği zamanla anlaşılacaktır. Bu yüzden aşı sonrası önlemler salgının tamamen bittiği döneme kadar maske mesafe temizlik önlemleri şeklinde devam ettirilmelidir. Sonuç olarak kendimizi, sevdiklerimizi ve toplumumuzu korumak için aşı olmak gereklidir.”

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Yavuz Yılmaz ise açıklamasında şunları belirtti:

“Aşıların zorunlu olarak uygulanmaya başlaması ve yaygın kullanımı ile birlikte aşı reddi ve aşı tereddüdü gibi durumlar karşımıza çıkmaya başlamıştır. Aşı reddi ilk olarak 1850’li yıllarda İngiltere’de Çiçek aşısının zorunlu uygulanmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır. Zamanla eğitici faaliyetlerin artması ve aşı konusunda toplumun bilinçlenmesi ile azalmışsa da son yıllarda yine arttığı gözlenmektedir. Aşı reddi ve Aşı Tereddüdü farklı kavramlardır. Aşı tereddüdü aşıyı kabullenmekte gecikme veya aşıya ulaşılmış olmasına rağmen reddetme durumu olup, bir ya da daha fazla aşı için söz konusudur. Aşı reddi ise tüm aşıları reddetme iradesi ile yaptırmama durumudur.”

“Aşılar özellikle de çocukluk çağı aşıları konusunda bazı inanışlar aşı reddine neden olmaktadır. Bu inanışlar şu şekilde özetlenebilir; Aşılar civa, alüminyum, eter, antibiyotik ve birçok kimyasal içerir ve bunlar otizm ve benzeri hastalıklara neden olur. Aşı üreten firmalar çok büyük gelirler elde ettiği için art niyetli bir ‘Pazar’ olabilir.  Aşılanma yerine hastalık geçirilerek daha iyi bağışıklık sağlanır. Tamamlayıcı ve alternatif tıp daha etkin ve yan etkisi daha azdır. Çocukların bağışıklık sistemi daha tam gelişmemiştir ve aşılar bağışıklık sistemine zarar verir. Aşıların etkinliğini ve güvenilirliğini kanıtlayan çalışmalar yoktur. Aşıların yan etkilerini bildiren çalışmalar vardır. Bazı ‘dini, felsefi etkinlik kazanmış kişiler’ ve bazı ‘doktorlar’ aşıların zararlı olduğunu anlatmakta ve çocuklarına yaptırmamaktadır.”

“Bu inanışlar tıbbi açıdan kanıtlanmış ya da kabul gören inanışlar değildir. Örneğin aşıların içeriğindeki civanın otizme yol açtığı iddiası ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ancak hiçbir çalışma bu iddiayı kanıtlamamıştır. Bir diğer konu ise alternatif ve tamamlayıcı tıp ile hastalıklardan aşıya göre daha iyi korunulacağı düşüncesidir. Bu yöntemler daha doğal, kimyasal olmayan, yan etkisi olmayan, büyük ilaç şirketlerinin para kaygısını barındırmayan güvenilir yöntemler olarak görülmektedir. Akupunktur, aktarlar, hacamat, sülük tedavisi gibi alternatif tıp yöntemlerinin tıbbi tedavinin yerini almaları söz konusu değildir. Ayrıca, bu yöntemleri uygulayan kişi ya da kişilerin büyük çoğunluğunun eğitimsiz, sertifikasız ve devlet kontrolünden uzak olması insan sağlığı için büyük tehlike arz etmektedir. Aşıların yan etkilerinin olması bir diğer kaygı uyandıran durumdur. Aşıların ve aşıların etkinliğini artırmak ve bozulmasını önlemek için içerisine konan diğer maddelerin basit ağrılardan anafilaksiye kadar bir takım yan etkisi olabilir. Ancak aşıların yan etkileri hastalığın kendisi ile kıyaslandığında çok daha seyrek ve hafif olmaktadır. Kar-zarar dengesi düşünüldüğünde aşıların yapılmasının, görülebilecek yan etkilerden daha fazla fayda sağladığı bilinmektedir.”

“Covid-19’a karşı etkili bir ilaç tedavisinin geliştirilememiş olması, hastalığın dünya genelinde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmesi, günden güne artan vaka ve ölüm sayıları, hastalığın getirdiği ciddi ekonomik ve sosyal sorunlar hastalığın en kısa sürede kontrol altına alınmasını zorunlu hale getirmektedir. Bu noktada Covid-19’a karşı geliştirilen aşılar elimizdeki en güçlü silahlar olarak görülmektedir. Son dönemde birden fazla ilaç firması tarafından Covid-19’a karşı aşı geliştirilmiş ve bu aşılar dünya genelinde milyonlarca insana uygulanmıştır. Bu aşılamalar zorunlu uygulamalar haline getirilmemiş, belirli risk grupları belirlenerek onlara öncelik verilmiştir. Ayrıca uzun süredir bilinen ve uygulanan aşı üretim teknikleri yanında yeni geliştirilen teknikler de kullanılarak Covid-19 aşıları üretilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdü kavramları yeniden tartışılmaya başlanmıştır.”

“Dünya genelinde bu konuda çalışmalar yapılmaktadır. Covid-19 aşıların kabulü ve aşılarla ilgili kararsızlıklar değişen oranlarda karşımıza çıkmaktadır. Aşıya karşı oluşan kararsızlığın temelinde, aşıların etkinliğinin bilinmemesi, koruyuculuğu konusunda emin olunamaması, yan etkilerin fazla olmasından duyulan endişe, yurt dışından ithal edilen aşılara güvensizlik, hastalıkla doğal beslenme gibi yöntemlerle başa çıkılabileceği inancı gibi nedenler yatmaktadır. Yazılı ve görsel basında, sosyal medyada yer alan aşırı bilgi kirliliği de yine bu durumun oluşmasında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastalıkla ve aşılarla ilgili ortaya atılan komplo teorileri de insanları korku ve paniğe sevk etmektedir. Hastalığın aslında var olmadığı, bunun ilaç firmaları ve büyük şirketlerin ilaç ve tıbbi malzeme satmak için ortaya attıkları bir yalan olduğu düşüncesi, dünyayı yönettiğine inanılan zengin ailelerin dünya nüfusunu kontrol altına almak için hastalığı bilerek yaydıkları inanışı, aşılara çip yerleştirildiği ve bu sayede insanların genetiğine müdahale edileceği gibi iddialar da yine aşılara ve hastalığa bakış açısını olumsuz etkilemektedir.”

“Salgının gidişatı ve ne zaman kontrol altına alınacağı ile ilgili bir belirsizlik hala devam etmekte, bu belirsizlik de insanlarda ciddi kaygı ve endişe yaratmaktadır. Bu belirsizliğin ortadan kalkmasında bize en çok yardımcı olacak yöntemin toplumun büyük kesiminin aşılanması ve salgının kontrol altına alınması olduğu kesindir. Bu nedenle aşı konusunda alanında yetkin insanların ve yetkili birimlerin açıklamalarının dikkate alınması, mümkün olduğunca bilgi kirliliği yaratan durumların azaltılması ve insanların aşı konusunda yeterli ve doğru şekilde bilgilendirilmesinin sağlanması bu kaygıların azalmasını sağlayacaktır.” ifadelerine yer verdi.”

KAYNAK: GÜMÜŞHANE İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ – 05.04.2021

Exit mobile version