Hasan Pir
Yaratılış sistemi içinde her şey hareket halinde, her şey yolcu… Dünya yolcu, Güneş yolcu, Güneş sistemi yolcu ve nihayet Kâinat yolcu…
Makro âlemde görülen hareketin ve yolculuğun bir benzeri ise mikro âlemde görülüyor. Atom ve atom içi parçacıklarda görülen hareket ve yolculuklar ise insanları hayrette bırakacak nitelikte.
En güzel yolculuklar ise insanoğlunun yaşadığı yolculuklar olsa gerek.
Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşire, haşirden ebede kadar uzanan hayat çizgisi ise insanoğlunun vazgeçilmez kader yolculuğudur.
Hayatın en tatlı hatıraları hep yolculuklarla başlar. Doğum yolculuğu, okul yolculuğu, askerlik yolculuğu, evlenme yolculuğu, bayram yolculuğu v.b.
Bazen de yolculuklar hüzün verir; gurbetler, hastalıklar ve nihayet ölüm yolculuğu…
Dünyada bir Müslüman için en güzel yolculuk ise Hac yolculuğu olsa gerek.
Allah emrettiği için kilometrelerce uzak diyarlara gidip, Beytullah’ı ziyaret etmek ve Allah’ın “Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım” hitabına mazhar olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v.), onun kabrini ve mescidini ziyaret yolculuğu.
Hac vesilesiyle İslamiyet’in doğduğu mekânlara yönelmekten daha güzel bir yolculuk düşünülebilir mi?
Varlık bilmecesinde gerçek hakikatlerin ve olayların yaşandığı mekânları, Hazreti Âdem babamızla Havva anamızın buluştuğu Arafat’ı, Allah’ın yeryüzündeki evi Kâbe’yi, Cebrail Aleyhisselam’ın ilk ayeti getirdiği Hira mağarasını, Miraç hakikatinin yaşandığı kutsal mekânları, meleklerin bizzat iştirak ettiği Bedir savaşının yapıldığı yerleri, Peygamberimizi bağrına basıp ona ev sahipliği yapan Medine’yi, Medine’de Peygamberimizin mübarek kabirlerini ve mescidini ve nihayet evinde Peygamberimizi misafir eden ama şimdi de İstanbul’da bizim misafirimiz olan Eyüp el Ensari Hazretleri’nin doğup büyüdüğü mekânları ziyaret yolculuğu… Ve bu yolculuk sonunda Allah’ın emrini yerine getirerek İslam’ın beş şartından biri olan Hac ibadetini yapmanın doyumsuz mutluluğu yolculukların en güzeli olsa gerektir.
Bir Hac Yolculuğu Hikâyesi
1600’lü yılların son yarısında 4. Mehmet döneminde Şair Nâbî Hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkânıyla yola çıkar. Kafile, gece vakti Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır. Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v.) bir an önce ulaşma özlemiyle tutuşan Şair Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat kafilede bulunan bir saray görevlisi ayağını uzatmış, uyumaktadır.
Hz. Peygamber’in (sav) mübarek beldesinde, edebe aykırı olarak gaflet hâlinde olunmasına çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla, irticalen, daha önce hiç söylemediği şu şiiri söylemeye başlar.
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu
Nazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidir
Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletde
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan açdı mevcûdât düçeşmin tûtiyâdır bu
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu
Bu şiirin sadeleştirilmiş düz yazı hali şöyledir.
- Sakın edebi terk etme. Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir. Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın makamı, Ravza-i Nebî’dir.
- Gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık aşığıdır. Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır.
- Burası, Allah (c.c)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının bulunduğu yerdir ve Allah’ın yüce Sevgilisi’nin mübarek istirahatgâhının fazileti öyle yüksektir ki Cenâb-ı Hakk’ın izni ve rızasıyla arşına çıkartılmıştır.
- Bu toprağın ziyâsından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir.
- Ey Nâbî, bu dergâha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve Peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.
Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmek üzeredir. Mescid-i Nebevi’nin minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kaside kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine, “Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin?” der. Müezzin ise şöyle cevap verir: “Bu gece rüyamda Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) gördüm, bana dedi ki: ‘Ya müezzin, ümmetimden bana âşık bir zât benim kabrimi ziyarete geliyor. Bana olan sevgisinden benim için şu şiiri söylemiştir. İşte bu cümlelerle minareden onu karşıla” dedi. Ben de hemen kalktım, abdest aldım ve bana öğretildiği gibi okudum.”
Duydukları karşısında çok şaşıran Şair Nâbî, Peygamberimizin kendisine yaptığı iltifat üzerine “ümmetimden mi dedi?” diyerek sevincinden bayılıp düşer.
Şair Nabi’nin yaşadığı tablo, Hac yolunun her yolcusunun arzu ettiği ve can attığı nadide bir yolculuk güzelliğidir. Allah cümlemize bu güzel yolculuğu nasip etsin. Amin.
Güzel günler dileğiyle