HASAN PİR’İN KÖŞE YAZISI
Mükemmel milletler, kurallara uymayı meziyet haline getiren mükemmel insanlar sayesinde ortaya çıkmışlardır.
Fiziksel, ruhsal ve çevresel nedenlerle insanların hayatları boyunca her zaman mükemmel olmaları elbette ki mümkün değildir. Zaman zaman hatalar yapılabilir. Hata yapmak insan olmanın bir gereğidir…
Her insan, geçmiş hayatına baktığında pek çok hata yaptığını görecektir. Yapılan hataların sebepleri bilinirse sonraki hataların da yapılması engellenmiş olur.
Eğer bir hata bilinerek yapılmışsa o zaman bunun adı hata olmaktan çıkar ve “hile” olur… İşte asıl tehlikeli olanı da budur…
Hile, birini veya toplumu aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrikadır… Geriye bir şey kalmadığına göre, insanı insan olmaktan alıkoyan ne varsa hepsi zaten bu tanımın içine girmiş durumdadır.
İnsanlar hata yapabilirler ama asla hile yapmamalıdırlar…
Üç kuruşluk dünya menfaati için başkalarını aldatmayı, toplumu aldatmayı anlamak mümkün değildir.
Yıllar önce şehrimizde Cumhuriyet caddesinde bir iş yerine girmiştim… İş yeri sahibi 70-80 yaşlarında bir büyüğümüz… Kendi yaşlarında bir müşterisi ile sohbet ediyordu… Sohbetlerinin bir bölümüne ben de iştirak ettim. Güzel bir sohbetti… Daha çok bir birlerine geride kalan 70 yılın özetini naklediyorlardı… Bir ara işyeri sahibi büyüğümüz şunları söyledi: “50 yıldır esnaflık yapıyorum, bugüne kadar terazide bilerek hata yapmadım…” Bu söz o günden beri beni hep etkilemiştir…
Bilerek hata yapan, diğer bir deyişle hile yapan insan neyi kâr olarak görüyor ki… Bir hayat boyu kendini sorgulayacak hatanın sahibi olmak çok kötü bir şey… İnsan birilerini aldatabilir ama acaba kendisini, vicdanını aldatabilecek mi? Acaba onu her zaman gören Rabbini aldatabilecek mi?
Birileri size güvenip işini teslim ediyor, ama siz nasıl olsa kimse anlamaz diyerek hile yapıyorsunuz…
Birileri size güvenip, çocuğunu teslim ediyor ama siz nasıl olsa sınıfta benden başka kimse yok deyip, ders işlemiyorsunuz…
Birileri size tamir edilmek üzere bir eşyasını teslim ediyor ama siz nasıl olsa kimse anlamaz diyerek düzgün iş yapmıyorsunuz…
Birileri sizden alışveriş yapıyor ama siz nasıl olsa bu yabancı diyerek fahiş fiyat söylüyorsunuz…
Memur veya işçi olarak bir iş yerinde çalışırken, nasıl olsa bu benim özel işim değil diyerek işinizi gereği gibi yapmıyorsunuz…
Hayatın her safhasında her an karşımıza çıkıyor işin hile boyutu…
Ağanın biri hizmetçisinin sökülmüş elbisesini görünce, hanımını çağırarak bu sökük elbisenin tamir edilmesini ister. Hanım da ağayı kırmamak uğruna, eline geçirdiği kalın bir iğne ve yaramaz bir iplikle elbiseyi gelişi güzel tamir etmeye başlar… Hanımın yaptığı bu düzensiz iş ağanın dikkatini çeker ve hanımını ikaz eder… Ağanın ikazı üzerine Hanım; “Boşver Bey nasıl olsa hizmetçi giyecek…” deyince, Ağa, hanımına; “Sen hanım dikişi dik de kim giyerse giysin…” cevabını verir.
Aslında bütün yaptığımız işlerde bu felsefe hâkim olmalıdır… Yaptığımız işleri hatasız ve hilesiz, doğru düzgün yapalım da muhatabımız ister çocuk, ister yetişkin, ister köylü, ister şehirli, ister yerli, ister yabancı, ister kör, ister sağır, ister dostumuz, ister düşmanımız olsun… Hiç önemli değildir.
Hilesiz günler dileğiyle.