İÇİŞLERİ BAKANIMIZ SOYLU’NUN TARİHİ TBMM KONUŞMASININ TAM METNİ

İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun 12 Aralık 2020 tarihinde TBMM’de İçişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesi münasebetiyle yapmış olduğu tarihi konuşmanın tam metni (TBMM tutanaklarından alınmıştır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı 2021 yılı bütçesi münasebetiyle söz almış bulunuyor, Gazi Meclisimizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum. Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Dün bir şehit cenazesindeydim, Ankara’da da […]

İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun 12 Aralık 2020 tarihinde TBMM’de İçişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesi münasebetiyle yapmış olduğu tarihi konuşmanın tam metni (TBMM tutanaklarından alınmıştır)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

İçişleri Bakanlığı 2021 yılı bütçesi münasebetiyle söz almış bulunuyor, Gazi Meclisimizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;

Dün bir şehit cenazesindeydim, Ankara’da da arkadaşlarımız. Biz Yüzbaşı Yasin’in, arkadaşlarımız da Uzman Çavuş Oğuzhan’ın cenazesindeydi. Geçen hafta da bir şehit cenazesindeydim. Hayatımda duyduğum belki de en asil cümleyi duydum. Eğildim, şehidin eşine baş sağlığı diledim, dedi ki: “Bakanım, benim eşim işine hiç geç kalmadı, nereye çağrıldıysa da gitti. Sayın Bakanım, şimdi Allah onu sevdi ve çağırdı, onun en yüce katına gitti.” Bu memleket niye hür biliyor musunuz, bu memleket niye bağımsız ve bu memleket niye ayakta? Asaletine, toprağının sadakatine, ülkesinin bölünmez bütünlüğüne inanan, iman eden bu kadınlar ve bu insanlar sayesinde. Bu vesileyle, bütün şehitlerimizi, gaza ehli bütün gazilerimizin hepsinin huzurunda rahmetle, minnetle, şükranla; yaşayan gazilerimizin de sıhhat ve afiyetle hepsinin huzurunda eğiliyorum. Allah bizi onlara mahcup etmesin inşallah.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;

Bizler Filistin ve Afganistan zulümleri, İran-Irak Savaşı’nı, ASALA ve PKK’nın terör eylemlerinde şehit olan evlatlarımızın acı haberlerini, darbe bildirilerini izleyerek büyüdük. Emperyalist dünya son üç yüz yılda ürettiği huzursuzluğun tüm maliyetlerini ve bütün sorunların bizim coğrafyamıza yükledi. Ancak 21’inci yüzyıl dünyada ve Türkiye’de farklı başladı. 90’lı yıllarda hep birlikte büyük heyecanla takip ettiğimiz Avrupa Birliği’nin nasıl 21’inci asrın başından itibaren akamete uğradığını, dünyanın büyük bir yönsüzlük ve karmaşıklık içerisinde kıvrandığı bu dönemde Türkiye şükür ki kendi gücüyle ayakta kaldı. Yüzyılın başından itibaren, yenilediğimiz ve yükselttiğimiz altyapımızı da kapasitemizi de yerli ve millî insansız hava araçlarımızla, helikopterlerimizle, füzelerimizle, tüm savunma sanayisi ürünlerimizle, yazılımlarımızla, dünyanın en modern sağlık tesisleriyle, hastanelerimizle, dünyanın en büyük havalimanlarıyla, göç yönetimindeki vicdanımızla ve nihayetinde, Allah’a hamdolsun ki Ayasofya Camisi imzalı kendi kimliğimizle dünyanın önüne farklı bir seçenek sunduk. Bu coğrafyayı esaret ve prangalarıyla mahkûm etmeye çalışanlar, 21’inci asrın başından itibaren yaptığımız bu yürüyüşü, istemeseler de hayranlıkla ama aynı zamanda büyük bir şaşkınlık ve kıskançlıkla takip ediyorlar.

Bugün, terörle mücadelede yalnız bırakılmış bir Türkiye var. İsviçre 3 bin metre rakımda turistler için teleferik yaparken, biz Van ilimizin İran sınırında 3.055 rakımda karakol kurup terör, kaçakçılık ve uyuşturucuyla mücadele ediyoruz ama aynı zamanda, İsviçre’nin yaptığını da yapmaya çalışıyoruz. Bugün, uyuşturucuyla mücadelede yalnız bırakılmış bir Türkiye var. Hollanda 14.400 hektara ektiği lalelerle ekonomisini planlarken, biz geçen yıla göre 2,7 kat artan ve 115 milyon adet kenevirin ekimine tedbir almakla; 22,9 milyar TL’lik piyasa fiyatlı kenevire tedbir almakla uğraşıyoruz ama aynı zamanda, Hollanda’nın yaptığını da yapmaya çalışıyoruz.

Yatırımcısı oldukları terör örgütlerinin petrol alışverişlerine ve simbiyotik ilişkilerine ses çıkarmayanlar, ülkemizde bulunan, neredeyse İrlanda’nın nüfusu kadar yabancıyı görmezden geliyor; Ege ve Akdeniz’de yakaladıkları göçmenleri de ölüme mahkûm ediyorlar. Ama Türkiye doğru stratejilerle ve 21’inci yüzyılda ürettiği gücüyle, üzerine yıkılan tüm bu sorunların üstesinden gelmektedir.

Şimdi soruyorum: Hangi birimiz, on yıl önce, Batılılar Doğu Akdeniz’de petrol ararken bizim de hak iddia edebileceğimizi hayal ederdi? Hani birimiz Kıbrıs’ta Maraş’ı kimseye sormadan, dünyanın parmak sallamasına bakmadan tekrar açabileceğimizi hayal ederdi? Hangi birimiz kardeşlerimizle el ele verip Karabağ meselesini “Karabağ zaferi” olarak göreceğimizi hayal ederdi? Hangi birimiz sınırların ötesinde, 8.161 kilometrekarede tam tamına 1 milyon 750 bin insanının hayatını normalleştirebileceğimizi ve onlara şu Anadolu medeniyetinin elini uzatabileceğimizi hayal ederdi, hangi birimiz.

Hanımefendiler, beyefendiler, kıymetli milletvekilleri; bu memleket, Irak’ın biraz ötesine gitti de şalterimizi indirdiler. Allah’ımıza şükürler olsun. Bugün, Amerika ne derse desin, Avrupa ne derse desin, değil şalterimizi indirmek terör örgütü neredeyse kafasına binen güçlü ve büyük bir Türkiye var. Hangi birimiz, dün İsrail’de paramızla aldığımız Heronları tamir ettirmeye çalışırken, sırada beklerken, bugün, kendi İHA’larımızı, kendi SİHA’larımızı yapabileceğimizi, kendi mühendislerimizin ay yıldızlı imzalarını çakabileceğimizi hayal ederdi? Allah’a hamdolsun.

Şimdi, bir şey daha söylüyorum. Geçtiğimiz on yılı anlattım, önümüzdeki on yılı anlatıyorum. Türkiye, bugün, Allah’a hamdolsun ki milyonlarca insanıyla birlikte ve gönül coğrafyamızdaki milyonlarca insanla birlikte Kızılelma’ya doğru yürüyor. Şunu arz etmek istiyorum: Bu Meclis kurulduğu günden itibaren çok zor günler yaşamıştır. Özgürlüğümüz, bağımsızlığımız ve demokrasimiz için bu Meclis çok emek vermiştir. Dünyada bir kurtuluş savaşını bilfiil yönetmiş tek Meclis bizim Meclisimizdir. Her darbede, her cunta yönetiminde itibarı zedelenmek istedi bu Meclisin, siyaseti aşağılandı. En son 15 Temmuz’da hepimiz yaşadık, fiilen bombalandı. Oysa, bugün, tarihimizin en büyük fırsatını yakaladık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Menderes’e, Demirel’den Özal’a, Türkeş’ten Erbakan’a, bu mücadelenin ızdırabını çeken tüm devlet adamlarımızla beraber tırnaklarımızla kazıya kazıya Türkiye bu noktaya geldi. Bizi bir alana hapsetmeye çalışanlara karşı, ilk kez sorunları onların sahasına yıkabilen bir Türkiye var. Ürkmeyen, korkmayan, çekinmeyen, her meselenin adını koyabilen bir Türkiye var. Göç, terör artık onların da sorunudur. Gelişmiş dünyayı ilk kez yükselişte değil dağılmak üzere olan birlikteliğiyle beraber yakaladık. Onları ilk kez toplumun önünde itibar kaybeden, sorgulanan yetersiz liderleriyle beraber yakaladık. Marjinal grupların egemen olduğu ve medeniyetlerinin savrulma yaşadığı bir halde yakaladık. Kapitalist ve emperyalist zihniyetlerin sorunlarına hapsolmuşken yakaladık. Bizi bu ülkede gecelik yüzde 8 binlik faizlerle, bizi bu ülkede gazete manşetleriyle terbiye etmeye çalışanlara karşı, ilk kez siyasetin gücüyle, devletin gücüyle ve milletimizin asil, dik duruşuyla beraber karşı çıkan, cevap veren bir Türkiye var. Bir çağrım var: Bu fırsatı hep beraber kaçırmayalım. Bu, gelecek nesillerimize, geçmiş nesillerimize ve bize emanet bırakılan bu Türkiye’ye karşı en büyük sorumluluğumuzdur.

Bugün geldiğimiz sonuç, sadece bize bir fayda sağlamıyor. Türkiye dün İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi bugün geldiği seviyeyle birlikte mazlum milletlere de yol gösteriyor, cesaret veriyor, vizyon veriyor ve bu büyük siyaseti oluşturuyor. İşte bu büyük siyaseti; kişiliği, inancı, milletin ruhunu, tarihini anlama kabiliyeti, iradesi ve liderliğiyle pekiştiren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hem bu Gazi Meclisin önünde hem de tarihin huzurunda teşekkür ediyorum. Ve yine, Cumhur İttifakı’yla beraber ülkemin bekası ve milletimizin bekası için her türlü sorumluluğu alan, hiçbir siyaset pazarlığının içerisinde olmayan Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli’ye de hassaten şükranlarımızı sunuyorum.

Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri;

2020 yılının insanlığa ve ülkemize yaşattıkları açısından çok farklı bir yıl olduğu elbette ki izaha muhtaç değildir. Tüm dünyanın gündemi hâline gelen Covid-19 salgınında gerek sağlık altyapımızın sağlamlığı gerekse devlet geleneğimizin ve idari yapımızın gücü sayesinde, Batı’da maske korsanlığının yaşandığı bu sorunun altında ezilmedik, aciz kalmadık.

Bu vesileyle, emeği geçen sağlık çalışanlarımıza, sahada tedbirleri uygulayan valilik, kaymakamlık ve kolluk personelimize, her biri büyük bir emeğin sahibi olan muhtarlarımıza, tüm kamu kurumlarının personellerine Vefa Sosyal Destek Grubu’nun neferlerine, ekmek yapan fırıncıdan su ve market alışverişlerini taşıyan kuryelere, zor şartlara rağmen milletimize hiçbir şeyin sıkıntısını çektirmeyen esnafımıza, sanayicimize, tüccarımıza, çiftçimize; sokak hayvanlarına el uzatan koca yürekli hayvanseverlere kadar aziz milletimizin tüm fertlerine şükranlarımı sunuyorum. Ama burada, hepinizin affına sığınarak, bu meselenin nasıl yürütüldüğünü en yakınından bildiğim bir insan olarak hepinizin huzurunda Sağlık Bakanımız Doktor Fahrettin Koca’ya, bir kahraman adama minnetlerimi, şükranlarımı ve teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bu yıl deprem ve afet yönetimi konusunda da zorlu ama -Allah’a şükürler olsun, Allah bir daha yaşatmasın- önemli sınavlar verdik. Bu yıl yaşadığımız Elâzığ Sivrice, Van Başkale, Bingöl Karlıova, İzmir Seferihisar depremlerinde, Giresun ve Bursa’daki sel afetlerinde, Hatay’daki yangında ve birçok afette müdahale, barınma ve yardım konusunda hiçbir sıkıntı, hiçbir karmaşa ve yetersizlik yaşanmamıştır. Şunu rahatlıkla ifade ederim, göğsümüzü gere gere söyleriz: Bir müdahalede ve afet yönetiminde ortaya koyduğumuz performansı ne Amerika Birleşik Devletleri’nde kimse bulabilir ne Avrupa’da kimse bulabilir. Kasırgada bile feleklerini şaşıran, ne yapacaklarını bilmeyen Avrupa’yı, Amerika’yı hep beraber gördük. Allah’ımıza şükürler olsun, kapasitemiz, kabiliyetimiz bu ülkemizin insanının ve ortaya koyduğu kapasitenin ve kabiliyetin sonucudur ve yine, özellikle bu yıl meydana gelen afetlerde toplam 338 vatandaşımız sağ olarak kurtarılmıştır. Bu çalışmalara katılan devletin tüm birimlerine ve sivil toplum kuruluşu çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Bu yıl tüm afetlerde toplamda 1 milyar 246 milyon TL acil yardım ödeneği kullanıldı, geçen yıl bu rakam 386,5 milyon TL’ydi. Bu vesileyle afetler sebebiyle kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralılara sağlık ve afiyet diliyorum, bu afetlerle karşı karşıya kalanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu konuda da şunu söyleyeyim: Tüm tedbirlerimizi almaya çalışıyoruz. Elbette ki eleştireceksiniz, eleştiriniz bize kendi sorumluluklarımızı daha fazla hatırlatmaktadır, bunun da bilinci içerisindeyiz ama bir şeyi ifade etmek istiyorum: Allah’a yemin olsun ki yarın deprem olacakmış gibi hepimiz büyük bir gayret, çalışma içerisindeyiz. Bu konuda işin siyasetini yapanı Allah da çarpar, bu millet de çarpar; bunu çok net şekilde söyleyeyim.

Trafik güvenliğinde attığımız adımlarla Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2011-2020 yılları arasında trafik kazalarında ölüm vakalarının yüzde 50 azaltılması hedefini tutturabilen iki ülkeden bir tanesiyiz. Bu, Türkiye için büyük bir başarı hikâyesidir. Bu bizim kapasitemizin, yollarımızın, sağlık altyapımızın, havalimanlarımızın ve trafikteki geldiğimiz denetim mekanizmasının en önemli sonucudur. Çok net bir şekilde söyleyeyim: Burada, 2015’te yılda 7.530 insan kaybediyorduk. Bu yılı neyle kapatacağız biliyor musunuz? 4.930’un altında bir rakamla kapatacağız. Avrupa’da yüz binde 5’tir, Almanya’da yüz binde 3,9; peki hedefimiz? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bizi 2011 yılında ölçtü, yüz binde 13,4’tük, şimdi, inşallah bu yılı yüz binde 5,9’la kapatacağız. İnşallah en yakın zamanda bunu yüz binde 5’e, daha sonra Almanya seviyesi yüz binde 3,9’a, daha sonra İngiltere seviyesi yüz binde 2,8’e çekeceğiz, göreceksiniz. Şu anda Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü “Siz bunu nasıl başarabildiniz?” diyor, çünkü başımızda bir dünya lideri var, hedef veriyor ve bunun için de büyük bir gayret ortaya koyuyoruz. Hedefimiz trafikte sıfır can kaybıdır.

Çarşı ve mahalle bekçiliğinin canlandırılması ve kolluk birimlerinin kapasitesinin yükseltilmesi, evde hırsızlık olayları, 15 Temmuzdan sonra günde… Şunu söyleyeyim: Ankara’da hırsızlık suçu işlemiş herkesi bir polise zimmetledik, günde 3 hırsızlık oluyor, o da dışarıdan geliyor. Türkiye’de toplam hırsızlık sayısı 285’ti, bu yıl 157’ye geriledi, inşallah önümüzdeki yıl hedefimiz bunu 100’e indirmektir. Ankara’da günde 3, İzmir’de günde 5, İstanbul’da günde 36 hırsızlık oluyor.

Kim laf atıyor bilmiyorum da…

Siz laf atıyorsanız, tırnakçılığa alışmışsınız canım zaten, milletvekiliniz adamın cebindeki telefonu çalıyor, telefonu, laf atma. Laf atma bana, başka bir şey daha söyleyeyim: Bak, o telefonu asit kuyusuna atsan da içindekileri çözebilecek teknolojiye ulaştık biz, Amerika’da yok, Amerika’da.

Yine 6284 sayılı Kanun kapsamındaki kadın cinayet sayısı geçen yıl 8 Aralık itibarıyla 319’du, bu yıl yüzde 22 azalışla 249’dur; biri bile fazladır. Biliniz ki çok fazla uzatmayacağım bu bahsi ama en çok uğraştığımız bahis bu bahistir ve burada bir taraftan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı; -onun liderliğinde- ardından Milli Eğitim Bakanlığı; ardından Adalet Bakanlığı; bizler ve Diyanet İşleri’yle birlikte bu meseleyi Türkiye’nin gündeminden çıkarabilmek için büyük bir gayret ortaya koyuyoruz. Ve yine cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu ve suç geliri operasyonu olan Bataklık Operasyonu 2020 yılı içinde yapılmıştır. Bu yıl uyuşturucu suçlarında gözaltı 209 bindir, dikkat edin bu rakama, 22 bin 518 kişi tutuklanmış hâlen uyuşturucu suçlarından tutuklu bulunanların sayısı 83 bin 675’tir. Yine bu mücadeleyle 2017’de 941 olan uyuşturucu bağlantılı can kaybı sayısı -Adli Tıp Kurumu rakamıdır- yüzde 64 azalışla 2019’da 342’ye gerilemiştir. Bu yılın ilk on aylık rakamı ise 143’tür. Buradan söylüyorum, teröriste ne muamele yapıyorsak, uyuşturucu satışına da aynı muameleyi yapmak yeminimizdir, ahdîmizdir. Anneleri, çocukları bunlardan kurtarabilmek, gelecek nesillerimizi bunlardan kurtarabilmek bizim en büyük ama en büyük felsefemizdir.

Nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinde çok ciddi bir mesafe aldık. Bugün yeni kimlik kartı verilmesinde tüm nüfus müdürlüklerinde müracaattan itibaren büyükşehirlerde 1 artı 1 günde, Anadolu’nun diğer vilayetlerinde 3 artı 1 günde hepsini verebiliyoruz. Sizde pasaport alıyorsunuz, nüfus kağıdı alıyorsunuz, ehliyet alıyorsunuz Türkiye’nin bugün bu konuda elde ettiği mesafe dünyanın birçok ülkesinde yok ve göreceksiniz bu bizim en önemli ihraç kalemlerimiz olacak, burada elde ettiğimiz teknoloji. 2016’dan bugüne kadar yaklaşık 61 milyon vatandaşımızın kimlik kartını dağıttık ve yine ifade edeyim nüfus işlerinde dünya ölçeğinde bir devrim yaptık. Yeni markalar üretmeye devam ettik, geçtiğimiz yıllarda KADES’e -ki 1 milyona ulaşıyor- yaklaşık 60 bin ihbar geldi, 30 bininin gerçek ihbar olduğu… Üç dakikada, dört dakikada polis ekiplerimiz gidiyor; bunun için yüce Meclisimizden de yardım istiyoruz, destek istiyoruz. Sadece kadınlar girebiliyor, erkekler KADES’İ indiremiyorlar ve inanıyorum ki… Yani şiddet görüp görmemek önemli değil; bir de şunu düşünün, şiddet gören birisini yanında gördüğünüz an, hemen bir tek tuşa bastığınızda, dört dakika sonra… Dünyanın hiçbir ülkesinde devletin oluşturduğu ve özel sektörün oluşturduğu böyle bir kabiliyet söz konusu değildir; eğer bulursanız örnek olarak, gösterin.

Yine “Uyuma” “Açık Kapı” “Kırmızı Düdük” “Güven Masası” gibi markalar ve birçok marka geçen yılın markasıydı. Yeni marka ve projeler ürettik. Uyuşturucuyla mücadeleye “En İyi Narkotik Polisi; Anne” siber güvenlikte “SiberAy” çevre ve hayvanlara karşı işlenen suçlar için “HAYDİ” kendimizi görmek için dijital memnuniyet anketi, afetlere müdahalede yeni gücümüz “Polis Arama Kurtarma” timi kurduk; aynen JAK gibi, bu da PAK; o da Türkiye’de çok önemli bir alan ortaya koyacak. Özel harekât eğitimleri için -dünyada 4 ülkede var- “SATEM” ve yine salgın sürecinde kısıtlamaya tabii vatandaşlarımız için kurulan Vefa Sosyal Destek Hattı bu yılki markalarımızdandır.

Yine, önemli bir şey daha söyleyeyim: E-devlet Projesi’nde Hükûmetimiz Türkiye’ye çağ atlatmıştır. Sadece e-bilişim, e-devlet, teknoloji, verimlilik ve üretimde ortaya koyduğumuz kaynaklardan elde ettiğimiz tasarruf 2020 yılı içerisinde şu saate kadar 9,1 katrilyondur.

Değerli milletvekilleri,

Eskiye göre çok önemli bir farkımız var, artık hiçbir probleme tek gözlükle bakmıyoruz. Mesela kırk yıldır mücadele ettiğimiz PKK terör örgütüne karşı artık sadece silahlı mücadele yürütmüyoruz. Arkasındaki destekle, hem sebep olup hem de sömürdükleri doğu ve güneydoğunun geri kalmışlığı ve yalnızlaştırılmasıyla da mücadele ediyoruz. Örgüte istihbarat sağlayan, belediye kepçesiyle çukur kazan, belediye aracılığıyla terörist cenazesini kaldıran, bombalı eylem yaptıran, teröristin adını cadde ve sokaklara veren, belediye binasında roketatar ve silah depolayan, arka odadaki Kandil’in müfettişinden talimat alanlara, elinde silah yok ve mağarada yaşamıyor diye göz yummuyoruz artık.

İspanya Batasuna’ya ne yapmışsa biz onu yapıyoruz. İspanya Yüksek Mahkemesi Batasuna’yı kapatırken demişti ki: Şiddetin kınanmasının reddedilmesi ve bunun diğer bütün partiler tarafından kınanırken yapılmaması terörizme örtülü bir destek anlamına gelir. Hani birileri bugün PKK’yı kınayamıyor ya. Batasuna avukatları AİHM’e itiraz edince AİHM’de net bir cevap verdi, dedi ki: Ön gerekçe bu değil ama tek gerekçe bu olsaydı bile karar doğrudur, sözleşmeye aykırı değildir. İşte, biz meseleye böyle bakıyoruz. İtalya’da olan biten bizdekinin aynısıydı. 2013’te 38, 2018’de 43, 2019’da 45 belediyenin seçimle gelmiş yöneticilerini kirli ilişkileri, ağları nedeniyle İtalya’da yerine kayyum atadılar. Ne dünyadan ne muhalefetten kimsenin gıkı çıkmadı, kimse kalkıp geçmiş olsuna gitmedi, kınama beyanları yapmadı…

Biz kimseye Yunanistan’da Altın Şafak Partisi’ne yapılandan, İspanya’da, İtalya’da yapılandan, Fransa’da yapılandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ilkelerden, Venedik Kriterleri’nden farklı bir muamele yapmıyoruz. Teröriste, terörist diyoruz; destekçisine de terörist diyoruz. İhbarcısına, işbirlikçisine, çocukları kandırıp dağa gönderen belediye başkanına terörist diyoruz, İmralı’daki devrik terörist başına terörist diyoruz. Ve koltuğu için birbirini yiyen Edirne’deki Demirtaş’a da Karayılan’a da tecavüzcü bir Biçirpinin Duran Kalkan’a da terörist diyoruz. Hiç merak etmeyin, biz içeride olan biten her şeyin farkındayız.

Size soruyorum: Sabahtan beri Kandil’de elinize yazılıp verilmiş metinleri dinliyorum, Hiç birinde Demirtaş’ın ismi geçmiyor. Ne oldu Demirtaş’ı açığa mı aldınız? Açığa mı aldınız Demirtaş’ı? PKK’nın haber ajansından çocuk kandırıp gibi yaptığınız düzmece haberler bize sökmez. PKK bağlantısından görevden aldığımız belediye başkanlarına, bazı belediye başkanlarının daha koltuğuna oturmadan koşa koşa bu belediyelere geçmiş olsuna gitmesi, bizi Yunanistan’a şikâyet etmesi, bizi Avrupa’ya şikâyet etmesi bize sökmez. Nereden zuhur ettiği belli olmayan dünün acizlerinin, yeni partilerinin karşı mahalleye yaranmak için yaptıkları açıklamalar yargıya “sopa” diyerek itibarsızlaştırmaya çalışmaları bize sökmez. Onlardan PKK’ya ne deva olur, ne de gelecek olur.

Sizin az buçuk haysiyetiniz olsa şu siviller için bir gün başsağlığı dilerdiniz. Haysiyetsizler, haysiyetsizler, haysiyetsizler. Az buçuk…

Bu çocukların hesabını vereceksiniz, bu çocukların hesabını vereceksiniz. Terörist onlar… Bu çocukların hesabını vereceksiniz.

Bunlar emekçi, hiç utanmıyorsunuz değil mi? İşçi bunlar, işçi, alın teriyle para kazanmak isteyenler. PKK’nın kölesi olmuşsunuz.

Sayın Engin Altay, biraz önce burada bir cümle ettiniz, dediniz ki: “Siz HDP’yi kriminalize etmeyin.” HDP’yi biz kriminalize etmiyoruz, etmeyiz de zaten. HDP’yi kim kriminalize ediyor biliyor musunuz? Lütfen, bazen üstü örtülü, açık, beraber olduğunuz HDP’yi korumak için böyle bir söz söylemeyin. HDP’yi kriminalize eden PKK terör örgütünün kendisidir, kendisidir, kendisidir.

Şu 28 şehidin, sivil şehidin, işçinin hesabını vermek durumundasınız.

Sayın milletvekilleri,

Bunların içerisinde Kürt de var, bunların içerisinde Alevi de var, bunların içerisinde bizim insanlarımız var. Size bir şey söyleyeceğim, istismar edemeyeceksiniz. Kürtler de, Aleviler de bu ülkenin çimentosudur, çimentosudur, çimentosudur. Hanımefendi, bunların kim olduğunu biliyor musunuz?

Sen bu resimlere bak, çocuk terörist bunlar, çocuk. Çocuk terörist. Bunların kim olduğunu biliyor musunuz?

Çocuk terörist bunlar, çocuk. Bunların kim olduğunu biliyor musunuz? Bunlar, sizin burada PKK’nın sözcülüğünü yaptığınız terör örgütünün, annelerin evlatlarını, çocuklarını kaçırıp ellerine silah verdikleri çocuklarımız.

Şunu görüyor musunuz? Çocuk terörist, 14 yaşında, 15 yaşında bunlar.

Kız bunlar, kız. Hanımefendi, yalandan, İslam’dan bahsediyorsun; yalandan, Müslümanlıktan bahsediyorsun.

Şu, size değil, bu, kime biliyor musunuz? Bu da PYD. Bakın, “YPG” yazıyor burada. Burada da o terörist elebaşı, hain adam Apo’nun resmi var.

Bakın, YPG. Bunu sizin gözünüzü sokmuyorum, “PYD’yle PKK aynı.” diyen Amerika ile Avrupa’nın gözüne girsin bu resim, gözüne girsin.

Peki, şu? Bu, Diyarbakır Annesi Ayşegül Biçer’in evini yakmak için talimat veren, PKK’nın yaptığı herzedir, herze. Yazıklar olsun be! Evladını aldığınız yetmedi, evini yakıp canlı canlı, diri diri toprağa gömeceksiniz. Size yazıklar olsun.

Kimse kusura bakmasın. Biz, yaptığımız işin, verdiğimiz kararın, ortaya koyduğumuz mücadelenin doğru olup olmadığını anlamak için millete bakarız, eldeki sonuçlara bakarız. AK PARTİ hükûmetleri on sekiz yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da umutsuzluğu sildi, istismarı yere serdi. Annelerin çocukların hayalleriyle, babaların onurlarıyla buluşturdu. Bak, beni kızdırmayın! PKK terör örgütü… Bak, beni kızdırmayın! Köylere gitti, kocalarını evden çıkardı, kadınlara tecavüz etti! Alçaklar, alçaklar, Alçaklar! Bak, beni konuşturmayın. Bak, beni konuşturmayın!

Hastaneler, yollar, üniversiteler, spor salonları, salonlar, okullar, anaokulları, bilgisayar kodlama sınıfları, gençlik merkezleri, kütüphaneler, organize sanayi siteleri, kadın merkezleri, kayak merkezleri yaptık. Merak eden gitsin baksın. Komisyonda anlatmıştım Hakkâri’yi, gidin bakın. Kars’ta Hanlar Geçidi’nde 2.300 metre rakımda duble yollar; Binali Ağabey Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla beraber yaptı. Ağrı’da tekstil atölyeleri, ayakkabı fabrikaları var. Hakkâri’de neler var anlatayım mı sadece iki yılda yapılan?

Hakkâri eskiden uzaklığın simgesiydi, bugün Hakkâri’miz festivaller şehri oldu; Kar Festivali, Çukurca’da Foto Safari, Ters Lale Festivali, Doğa Sporları Festivali, rafting yarışmaları Hakkâri’de yapıldı. Bir yılda Hakkâri’de 21 kilometre, Yüksekova’da sadece belediyeler 32 kilometre asfalt yol yaptı. Hakkâri genelinde iki yılda 25 okul tamamlandı. Organize sanayi bölgesinin adımları atıldı. Musluklardan suyunu akıtamadınız, yirmi dört saat akıtıyoruz şimdi, yirmi dört saat.

Üstüne bir de Hakkâri’ye doğal gaz getirdik, 6 bin konut abone oldu. İsviçre örneğini verdim ama Hakkâri’nin pistini 3.500 metreye çıkardık, şimdi de Allah’a şükür 5 yıldızlı otel yapıyoruz Hakkâri’ye, 5 yıldızlı.

Hakkâri’de anjiyo merkezi açıldı. Yüksekova’da Bakanımız yaptı 3.208 konutu, Derecik ve Yüksekova’da yeni hastaneler bitiyor inşallah. Yine, ifade edeyim, üniversitenin1’inci etabı bitti, 2’nci etabının yüzde 80’ni tamamlandı. Ve yine Spor Bakanımız…

45 milyon para ayırdı ve yüzme havuzları, kapalı spor salonları yapılıyor. Ve yine Yüksekova’ya, Şemdinli’ye yeni kaymakamlık binası yapılacak, Derecik’te temellerini attık. Ohhh, paralar PKK’ya gitmiyor, millete gidiyor, oh, oh!

Not alın not, not alın: Kayyumdan aldığımız belediyeler, 600 belediye başkanı, 73 belediye başkanı altı yüz doksan dört yıl bin on ay hapis cezası aldı. Bu da size kapak olsun!

Bizim yaptığımız sadece terörle mücadele değildir. Bu, aslında emperyalizmin bütün kollarıyla mücadeledir. Bu, bir kalkınma mücadelesidir. Bu mücadeleyi gelişigüzel yapmadık. Bu mücadelede üç sac ayağımız var: Birisi, halkın huzur ve mutluluğu. İkincisi, yatırım refahı ve kalkınma. Üçüncüsü de orada yaşayan insanlara güvenilir bir gelecek duygusudur. Bu felsefe küresel güçler ve Batı tarafından defalarca her türlü araçlar ve örgütlerle PKK/PYD-FETÖ-DEAŞ-DHKP-C gibi maşalarla hedef alındı ama hiçbir sonuç alamadılar. Onların saldırılarına karşı milletin desteği, devletin gücü, inancımız ve siyasi kararlılıkla mücadele ettik. Allah’ın izniyle başardık, başarıyoruz.

Türkiye içerisinde… Sizi kurtarıyorum sizi. Bu memleket sizi kurtarıyor, Tayyip Erdoğan sizi kurtarıyor. Üç yüz yirmi teröriste indi ve örgüte katılım 2014 yılında 5.558 iken Allah’a şükür bugün 52’ye indi. Çocuklarımızı dağa göndermiyoruz artık, göndermiyoruz artık, göndermiyoruz artık.

Merak etmeyin, son bir dakika.

Ve İkna yoluyla, sadece bu yıl, dünyada hiçbir yerde yok, ikna yoluyla, aileleriyle, 10 bin aileyle görüşüyoruz yaklaşık. 230 terörist sadece bu yıl geldi ve adalete teslim oldu. PKK’ya güvenmediler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve bu milletin kucağına güvendiler.

Bir şey daha söyleyeyim, Sayın Başkan bırakıyorum. Elli yıllık bir hesabı görüyoruz, elli yıldır bu memleketin kanını emdiler, bunlar da siyasetini yaptılar, elli yıldır. Merak etmeyin, bu kış terör örgütünü mağaralarında yalnız bırakmayacağız, onlara sürprizimiz var, onlara ecel teri döktüreceğiz, onları üşütmeyeceğiz!

Bitiriyorum.

Bana müsaade ederseniz, iki dakika FETÖ’yle ilgili bir şey söyleyeyim, iki dakika.

FETÖ’yle ilgili bir şey söyleyeyim.

Sayın milletvekilleri,

FETÖ’yle ilgili bu söyleyeceklerim benim içerisinde bulunduğum dört yıllık mücadelenin bir özetidir. FETÖ bir istihbarat örgütüdür, FETÖ bir terör örgütüdür ama FETÖ’nün yaptığı önemli bir şey vardır. Biz 2200 yıllık bir devlet geleneği sahibiyiz değil mi, çok zorluklar çektik. Geldiler kafamıza bastılar ama devletin içerisindeki omurganın sağlamlılığı bize yeniden bir devlet kurdurdu, yeniden özgürlüğe, yeniden bağımsızlığa getirdi. FETÖ’yü kurgulayanlar bir tek şey yaptılar, o yaptıkları da şuydu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin omurgasını içerisinden almaktı ve yapmak istedikleri Balkanlarda, Türki devletlerde ve Müslüman devletlerde tamamen budur ve yapmak istedikleri Müslüman coğrafyayı, Türk coğrafyayı ve etrafımızdaki coğrafyayı Amerika’ya peşkeş çekmektir. Yapmak istedikleri, onların önünde diz çökertmektir. Şunu ifade edeyim: Allah’a şükürler olsun, bunu beceremediler ve devletin omurgası bugün dimdik ayakta durmaktadır. Bir gün beni çağırırsanız, özel olarak, sadece jandarma mahrem imamındaki yapılanmayı burada size anlatmak isterim. İnanın, aklınız başınızdan gider. Bir saat verin ve Türkiye’de bu adamların nasıl bir yapılanma içerisinde olduğunu size ifade edeyim; inanılır gibi değil. Dört yıldır yaşadığım bütün tecrübelerden kendim korkuya kapıldım.

Böyle bir anlayış yok; insanların yatak odalarına girip yatak odalarında sorgular yapan, hayatlarının her anını bir yönetmelikle dizayn eden tehlikeli bir örgüt.

Son cümlelerimi söylüyorum: Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri…

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;

Medeniyetimizin, ülkemizin terörle mücadelesi, bölgesine huzur ve istikrar getirme mücadelesi, yarınların güçlü Türkiye’sini kurma mücadelesi, emperyalizmin dünyaya ve özellikle bizim coğrafyamıza yıllardır ekmeye çalıştığı fitne tohumlarını inşallah kurutacaktır.

Medeniyetimizin güneşi, tarihte olduğu gibi, yeniden bu kadim coğrafyada tüm insanlığa ışık olacaktır. Bugün verdiğimiz halisane mücadele, adil milletimizin sadece şerefi ve gururu değil, aynı zamanda insanlık beratı olacaktır

Bizim başımız ağrımaz, onların sesini keseceğiz, keseceğiz, keseceğiz! Türkiye’nin yapacak çok işi var, milletimizin yapacak çok işi var, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Cumhur İttifakı’nın yapacak çok işi var. Allah bizi, milletimize, medeniyetimize, bize bırakılan tarihî mirasa mahcup etmesin.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

KAYNAK: TBMM

Exit mobile version