Prof.Dr.Ömer Akbulut
(Bir tezekkür yazısı)
Bugün biraz ana, yavru, süt ve beslenme ile alakalı bir tefekkür ve tezekkür yolculuğu yapalım. Ana kucağında âb-ı kevser içerken rahmet ve rahim deryasına girelim. Cemal bağından birkaç çiçek derelim.
…
Memeli hayvanların yavruları ana rahminde göbek kordonundan beslenir. Bu beslenmede yavru, ananın öncelikli ortağıdır. Yani ana-yavru beslenmesi sürecinde önce yavrunun ihtiyacı, sonra ananın ihtiyacı karşılanır. Ayrıca yavru, ana rahminde hem fiziksel hem de kimyasal olarak güçlü bir koruma altındadır. Şöyle ki ananın sindirim sisteminden geçen besin maddeleri kan yoluyla göbek kordonu üzerinden yavruya ulaşır ve yavru beslenir. Hemen söyleyelim: göbek kordonu ve bağlı olduğu eş diye bilinen organ tam bir koruma kalkanıdır. Yavruyu her türlü fiziki darbeden koruduğu gibi yiyecek ve içeceklerle vücuda girmesi muhtemel her türlü zararlı maddelerden yavruyu da korur. Böylece temiz ve saf bir beslenme gerçekleşir.
Ana rahminde fizyolojik büyüme ve gelişme süreci tamamlanan yavru, dünya hanı yolculuğuna başlar. (Bu aylarda; Ocak, Şubat veya Mart, koyun ve keçiler yavrulama sürecindedir.) Bu yolculuk başladığında, memeler çeşmesine bağlı süt kanalları süt taşımaya hazırdır. Doğumu takiben memeler musluğundan süt adeta fışkırır. Yavru artık göbek kordonundan değil, ağızdan beslenmek zorundadır. Ancak yavrunun faydalanabileceği tek gıda süttür. Süt mükemmele en yakın gıda olarak bilinir. Dünya hanındaki atmosfer, ananın memesinden salgılanan süt ve buzağının sindirim ve solunum sistemi yani dünya, ana, süt ve yavru dörtlüsünün mükemmel bir tasarımı söz konusudur. Ananın ilk sütü ki bu süte “ağuz” sütü deniyor. Bu sütün bileşimi; protein, yağ, mineral ve diğerlerinin oranları, hepsi yavrunun ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır. Ağuz sütünde bir de bağışıklık maddeleri var ki bunlar yavru için yaşam boyu koruma kalkanı görevi yaparlar. Ancak bu maddeleri hayatın ilk gününde almak gerekir. Sonraki günlerde bu bağışıklık maddeleri sindirim sisteminden geçemezler. İlk iki üç günden sonra zamanla süt bildiğimiz bileşime dönüşür.
Süt sentezi bir seri fizyolojik ve metabolik olaylar sürecinde gerçekleşir. Bu sürecin ana unsurları kabaca şu şekilde sayılabilir. Öncelikle hayvanların tükettikleri bitkisel kaynaklı yemler, sindirim sisteminde (dört gözlü mide: işkembe, börkenek, kırkbayır, şirden) parçalanır ve metabolize olur. Metabolik ürünler ince bağırsaktan geçerek, karaciğer yoluyla veya lenf sistemi ile kan dolaşımına katılır. Kan yoluyla meme dokusuna ulaşan süt yapı taşları ile memede süt sentezlenir. En sonunda sentezlenen süt salgılanarak memeden ifrazı (çıkışı) gerçekleşir. Bu sürecin bazı aşamaları bugün dahi teorilerle açıklanmaktadır. Sözün özeti: süt ve sütün üretilme fizyolojisini anlatmak için ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır. Burada önemli bir bilgiyi çok kısa olarak dikkatlerinize sunmak isterim. Bir litre süt sentezi için ortalama 350-500 litre kanın memeden geçmesi gerekir. Günde 15 kg süt veren bir hayvanın memesinden ortalama 6 ton kan sirkülasyonu gerçekleşir.
İnsan dahil bütün memelilerde temelde sütün fizyolojisi benzerdir. Türlere göre çok az farklılıklar söz konusu olabilir. Yukarıda vurguladığımız gibi sütün bileşimi mükemmeldir. Eksiği yoktur, fazlası vardır. Fazlası: birçok memelide özellikle geviş getiren sığır, koyun, keçi, manda deve gibi evcil hayvanlar yavrunun ihtiyacından fazla süt üretirler. Bu fazlalık, yavrular süt dışındaki diğer yiyeceklerle beslenebildikleri ölçüde artar. Artan bu fazladan süt biz insanların en temel ve önemli gıda maddelerinden birini oluşturur. İlahi kelam Kur’an-ı Kerimde sütün fizyolojisi ve beslenmedeki yeri mealen: “Sizin için sağmal hayvanlarda da kesin olarak ibret vardır. Nitekim size hayvanın karnında, besin artıklarıyla kan arasında (oluşan), içenlere lezzet veren saf süt içiriyoruz (Nahl suresi 66)” şeklinde ne kadar da açık ifade edilmiştir.
Evet biz insanların dünya hayatımızda ilk gıdamız ana sütümüzdür. Erken doğum veya normal doğum fizyolojisinin dışında olan sezaryen doğumda süt oluşumu henüz gerçekleşmediğinden yavru (bebek) süt benzeri mama ile beslenir. Tıp biliminin bildirdiğine göre hiçbir süt benzeri mama sütün sağladığı faydaları sağlamamaktadır. Bugün ortalama fizyoloji bilgisine sahip her anne veya baba bu bilgiye sahiptir. Bu nedenle yavruların ana sütü ile beslenmesine özen gösterilmektedir.
Dönelim geviş getiren (ruminant) evcil çiftlik hayvanlardan elde ettiğimiz ana gıda maddelerimiz süte. Geviş getiren evcil hayvanlar ot yiyerek süt üretmektedir. Bu süt öncelikle yavrularının rızkıdır. Ancak orijinal süt üretim fabrikaları hayvanlar, yavrularının ihtiyacından kat kat fazla süt üretim potansiyelinde yaratılmışlardır. İşte bu fazla süt biz insanların vazgeçilmez gıdasıdır. Zira bizler insan oğlu olarak inek, koyun, keçi ve diğer türlerden elde edilen sütleri ya doğrudan ya da ürüne işleyerek tüketiyoruz.
Sabah kahvaltı sofralarında sade veya karışım olarak (bal, çikolata, gevrek vs. ) sütü iştahla içmeyen kaç kişi vardır. Tereyağı ve eşit çeşit peynirler kahvaltı sofralarının vazgeçilmezi değil mi. Sade ve çeşit çeşit yoğurtlar, farklı tatlarda ayranlar yiyeceklerimiz arasında önemli bir yer tutar. Tereyağı marifetiyle hazırlanan çörek, börek, kızartma gibi gıdalar farklı bir lezzete sahip. Süt katılarak hazırlanan çikolatalar, dondurmalar, bisküviler, pastalar çeşit çeşit. Mantı yoğurtsuz olmuyor. Kahve sütsüz pek sevilmiyor. Sözün kısası süt ve süt ürünü tüketmediğimiz bir günümüz nerede ise yok gibidir. Nitekim Şair A. T. Temiztürk diyor ki:
“Bunlar ne güzel gıda Rabbimiz takdir etmiş,
Süt, yoğurt benzersiz şey tadı lezzetli imiş…
*****
Kaynak: www.maarifinsesi.com
Kaynak Link: https://www.maarifinsesi.com/ictigimiz-sutun-bedelini-odeyebiliyor-muyuz/