İNSANLIK VE VEFA

HASAN PİR’İN KÖŞE YAZISI

Vefa
duygusu yüksek insanlığın bir gereğidir.

Hayatın
her yerinde geçerli olan “vefa” duygusunun en çok yaşandığı saha ise arkadaşlık
birlikteliğidir.

Arkadaşlık
vefa isteyen bir iştir. Vefa ise sadakat, dürüstlük ve samimiyet gerektiren bir
dostluk bağlılığıdır.

Menfaate
dayalı arkadaşlıklar incitici arkadaşlıklardır. Menfaat sona erince arkadaşlık
da sona erer.

Yüksek
insanlığın en önemli özelliklerinden biri olan vefalı arkadaşlık zaafa uğradığı
nisbette -yağın bozulmuşluğunu- içinde taşımaya ve zehir olmaya başlar.

Kızını
zengin bir aile çocuğuyla evlendirmiş bir baba düşünün… Her şey çok güzel… Bir
gün damat bey kaza geçiriyor ve sandalyeye mahkûm oluyor. Doktorun raporu acı
gerçeği haber veriyor; ömür boyu sandalye mahkûmiyeti…

Bu
haberi duyan kız babası kızına haber gönderir: “Geri gel, senin o evde işin
kalmadı artık…” Yani güneşli havayı seven bir arkadaşlık hikâyesi… Güneş gitti,
arkadaşlık bitti… Boşuna dememişler “insanın en yakın arkadaşı gölgesidir o
bile güneşli havaları sever…”

Bu
olay maalesef yaşanmış binlerce acı hikâyeden biridir. Sandalyeye mahkûmiyetin
değil, vefasızlığın kahrettiği bir tablo… Allah kimsenin başına vermesin…

Her
hikâye elbet de böyle değildir. Kaza geçiren ve sandalyeye mahkûm olan
nişanlısı için verdiği sözden dönmeyip kendisini bir vefaya mahkûm eden
insanlara ne demeli… Kaza geçirip hayat boyu sandalyeye mahkûm olan nişanlısı
için, “Ben verdiğim söze bağlıyım. Nişanlımla evlenecek, yuva kuracağım” diyen
insanlığın yüz akı ve onuru olan kişilerin ise yüzlerce örnekleri var. Bu vefa
abidelerine selam olsun…

Yıllarca
görmediği bir tanıdığı ile sokak ortasında karşılaşan ve zoraki merhabalaşıp
hiç bir iltifat, izzet ve ikramda bulunmayan ve belki de ismini bile sormayan
birinin, o insanın bir makam ve mevki sahibi olduğunu duyduğunda, birden geri
dönüp; “Buyurun yemek yiyelim, çay içelim” deyip arkasından da “telefon
numaranızı alabilir miyim?” diyerek asıl maksadı olan “belki işim düşer” mantığı ile telefon numarası istemesi ise, ikiyüzlülüğün
değil, belki iki bin yüzlülüğün veya yüzsüzlüğün her gün yaşanan binlerce
örneklerinden biridir…

İstanbul’da
yaşayan ve “Bu şehirde iki olabilmek
için neler vermezdim ki …”
diyen bir kişinin arkadaş yalnızlığı, belki de
arkadaş vefasızlığı daha güzel nasıl anlatılabilir ki? Yirmi milyonun içinde yaşanan
yalnızlık…

Şairin;
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu” dediği
yalnızlık bu olsa gerek…

İnsanın
hamurunda sevgi, korku, menfaat, vefa, dostluk, düşmanlık hep bir arada
yaratılmıştır. Bunlardan sevgi, dostluk ve vefayı ön planda tutan insanları
tebrik etmek gerekir.

İnsanlık;
adam gibi bir arkadaşlık istiyor. Menfaatlerden uzak, insanî vefanın gereği
olan arkadaşlığı istiyor… Menfaat üzerine kurulan arkadaşlığı istemiyor. Çünkü;
menfaat üzerine kurulan arkadaşlıklar sahibini canavarlaştırıp, insanlığı
perişan ediyor.

Arkadaşlık
ve dostluklardaki vefasızlığın diğer adı ise “ihanet” tir. Vefaya ihanet… Hanımını veya beyini, hastalandığından
ve sandalyeye mahkûm olduğundan dolayı terk ediş, vefasızlıktan da öte bir
ihanet değil midir?

Yıllar
önce, Merhum Prof. Dr. Kaya Bilgegil de, “ihanet”
olarak tanımladığı vefasızlığı sigarasıyla paylaşmak zorunda kalıyor ve şöyle
diyor: “Ey sigaram; zehir de olsan
insanların ihaneti kadar acı değilsin…”
Bir edebiyatçı vefasızlığı elbette
bu belagatlı sözlerle anlatabilirdi…

Her
şeye rağmen, güneşli havaların getirdiği suni arkadaşlık yoğunluğundan
uzaklaşıp bulutlu havaların samimi yalnızlığını yaşamak yüksek ruhlu insanların
onuru olsa gerektir…

Güzel günler dileğiyle.