İSLAM KARDEŞLİĞİNDEN EGOİZME

İslam’ın insanları eşit olarak kabul etmesi o günkü Arap yarımadasında kabul görmeyen bir durumdu. Peygamber (sav) etrafında bulunan değişik ırk, statüden insanlara eşitliğin özünü aktarmıştı. Kuran’da “bütün müminler kardeştir,” hitabı bunu her Müslüman için mecburi kılıyordu. Eşitlikçi bir kültürde insanlar hiyerarşik ayrımları ortadan kaldırmanın, engellemenin ve tüm insanlığı bir eşitler cemaati içinde toplayabilmenin de yollarını […]

İslam’ın insanları eşit olarak kabul etmesi o günkü Arap yarımadasında kabul görmeyen bir durumdu. Peygamber (sav) etrafında bulunan değişik ırk, statüden insanlara eşitliğin özünü aktarmıştı. Kuran’da “bütün müminler kardeştir,” hitabı bunu her Müslüman için mecburi kılıyordu. Eşitlikçi bir kültürde insanlar hiyerarşik ayrımları ortadan kaldırmanın, engellemenin ve tüm insanlığı bir eşitler cemaati içinde toplayabilmenin de yollarını arayıp bulmuşlardı.

İslam’ın oluşturduğu temel nezaket kuralları da, statüye bakılmaksızın, tüm insanların birbirine eşiti gibi davranmasını gerektirirdi. Siyasi olarak da aşağıda olanın manevi olarak üste çıktığı, herkesin eşit zeminde olabileceği bir durumu hedeflenirdi. Hiyerarşik ayrımlar var olmakla birlikte, bu ayrımlar ideolojik ve davranışsal olarak genellikle bulandırılır, bir seviyeye getirilir, hatta tersine çevrilir; köleler efendilerinden daha asil olabilir. Gerçek hiyerarşik farklılıklar, nezaket kurallarıyla, ritüellerle, yasalarla, dini ideolojiyle, yukarı ve aşağı hareket potansiyeliyle sürekli olarak giderilmeye çalışılır.

Eşitlik, en açık biçimde, müminler arasında hiçbir ayrım yapılmayan hacda ifade edilmektedir. Namazda da öyledir fakat hacda hangi ırktan, meslekten ya da milliyetten olursa olsun tüm hacılar eşit şekilde katılım gösterirler, aynı ihramı giyerler ve hepsi aynı anda Kabe’nin etrafını dolaşırlar.

Saadet asrında olan bir olay dikkat çekicidir: Selman’i Farisi(ra) mescidi nebeviye girer. Oturanlardan bazıları, Hz. Selman’ın işiteceği bir sesle, birbirlerine kabile ve soylarını sormaya başlarlar.

Biri; ben Temim kabilesindenim.

Bir diğeri; ben Kureyş kabilesindenim.

Üçüncüsü Ben ise Evs kabilesindenim derler.

Hz. Selman bütün bu konuşulanları sükunetle dinliyordu. İçlerinden biri dönüp Hz. Selman’a sorar: Ey Selman senin soyun ve ırkın nedir?

Onlara göre onun vereceği cevabı yoktu, çünkü o acemdi ve bilinen bir soyu yoktu,
Hz. Selman (r.a), bütün Müslümanlara ders verircesine vakarlı ve sükunetle cevap verdi :
“BEN İSLAM’IN OĞLU SELMAN’IM”.

Bir hadisi şerifte: “Ey Resulullah’ın kızı Fatıma! Sen de kendini Allah’tan satın almaya çalış; zira senin için de bir şey yapamam.” (Buharî, Vesâyâ 11; Tefsir (26) 2; Müslim, İman 348-352)

Bu iki rivayetten Hz.Peygamber’in(sav) insanlar arasındaki eşitliği nasıl tesis ettiğini anlayabiliriz.

Günümüze geldiğimizde kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, egoist, lükse düşkün bir Müslüman tipinin ortaya çıktığını görüyoruz. Diğerkamlık maalesef lügatlerimizden silindiği gibi gönüllerimizden de silinmiştir. Bencilliğin girdabında boğulan insanlara İslam’ın bu diriltici ve herkesi Allah’ın(cc) kulu olarak görme ve ona göre davranma alışkanlığını nasıl kazandırabiliriz. Bir çok sosyal problemin kaynağı burada yatmaktadır.

Exit mobile version