ISMARLADIĞIN ÖKÜZÜ GETİRDİM

Eski filozoflar dört şeyin azını az görme demişler; bunlardan biri ateş biri düşman diğeri hastalık sonuncusu da bilgidir. Atasözlerini ve bu cümle gibi yol gösterici cümleleri hep çok sevmişimdir. Çünkü bunlar genellikle deneyimle kazanılmış bilgiler olup nesilden nesile geliştirilerek aktarılmıştır. Benzer şeyleri yaşayarak öğrenmek yerine yaşanmış hikayelerden ders almak tabii ki daha akıllıca olacaktır. Küçük […]

Eski filozoflar dört şeyin azını az görme demişler; bunlardan biri ateş biri düşman diğeri hastalık sonuncusu da bilgidir. Atasözlerini ve bu cümle gibi yol gösterici cümleleri hep çok sevmişimdir. Çünkü bunlar genellikle deneyimle kazanılmış bilgiler olup nesilden nesile geliştirilerek aktarılmıştır. Benzer şeyleri yaşayarak öğrenmek yerine yaşanmış hikayelerden ders almak tabii ki daha akıllıca olacaktır.

Küçük bir ateşin büyük bir orman yangınına dönüşmesi çoğu zaman karşılaştığımız bir durum. Bu yaz böyle manzaralarla karşılaşmamayı diliyorum.

Önemsemediğiniz bir düşmanın hep sizi en hazırlıksız anda yakalayacağını da tahmin etmeli ve yine meşhur bir sözdeki gibi “dostlarınızı kendinize yakın, düşmanlarınızı ise daha yakın tutmayı” ilke edinmelisiniz.

Azını asla az olarak değerlendirmememiz gereken bir diğer şey ise hastalıktır ki zamanında müdahale edilmediğinde bizi yok edebilecek nadide badirelerden biridir.

Ve geldik en önemli kısma: Bilgi. İşte onun azını az görmek yaptığımız en büyük hatalardan biridir. Bizi vezir de edecek odur, rezil de edecek odur. Bilginin gücü ile ilgili çok fazla söz ve hikaye duyabilirsiniz. Hatta bir çok yaşanmış olay da gözünüzü açmanız ve bu konuda dikkatli olmanız için birer uyarıdırlar. Bunlar arasında çok sevdiğim Tuslu Nasir’in hikayesini anlatmak istiyorum.

Tuslu Nasir son Abbasili Mutasım Billah zamanında yaşamıştır. Bir kitap yazarak Mutasım’a takdim eden Nasir ne yazık ki Mutasım tarafından yeterince ilgi görmemiştir. Mutasım Billah bir nehir kenarında otururken Nasir kitabını ona takdim ettiğinde Mutasım kitabı alır ve içinden bir sayfa yırtıp atarak Nasir’e dönüp şöyle der: “bu sayfa kirlenmiş, yıkanması lazım. Hem sen bunu bana getireceğine Tus’tan bir öküz getirseydin daha iyi ederdin.” Bu sözlerin hemen ardından da, Nasir’ in yıllarca emek verip yazdığı kitabı suya atar. Emeklerinin yok olduğunu gören Nasir her ne kadar üzülmüşse de korkusundan sesini çıkarmaz. Boynu bükük huzurdan ayrılırken arkasından bir ses duyar “Nereye gidiyorsun?” Seslenen Mutasım Billah’tır. Nasir de “İstediğiniz öküzü getirmeye.” diye cevap verir ve yola koyulur. Mutasım’ın Nasir’ i küçümsemesi ve kitabına değer vermemesi bakın başına nelerin gelmesine sebep olur?

Mutasım Billah’ın yanından ayrılan Nasir Türk Hakanı Hülagü Han’ ın yanına gitmiştir. Burada kendisine değer verilmiş. Bilgeliği saygı görmüştür. Zaman içinde de Hülagü Han’ın bilgilerinden yararlandığı kişilerden olmuştur. 1258 yılında Hülagü Han Bağdat’ı alınca Abbasi Halifesi Mutasım Billah yakalanıp Hülagü Han’ın karşısına çıkarılmıştır. Abbasi Halifesi karşısında altın bir taht üzerinde Hülagü Han’ı ve yanında da gümüş bir taht üzerinde Tuslu Nasir’i görür. Şaşırır. Tuslu Nasir Mutasım Billah’ı görür görmez şöyle der:

Ismarladığın öküzü getirdim, nasıl beğendin mi?

 

Exit mobile version