KARACA MAĞARASI’NIN MÜHRÜ

Araştırmacı Yazar: Adem EZBER 26 yıl önce iki genç delikanlı olarak kafaya koymuştuk, gidecektik. Gümüşhane’ye çokta uzak değil, Hacı Emin mahallesinden az oyanı! Denilen yere. Karanlık odaları, ilginç şekilli taşları, sağlığa iyi gelen havuzları vb. olan yere yani Karaca Mağarasına. O dönemler Kuşburnu ve Pestil Festivallerinin yeni yapılmaya başladığı dönemler idi. Arkadaşlarımız yaz tatilini geçirmek […]

Araştırmacı Yazar: Adem EZBER

26 yıl önce iki genç delikanlı olarak kafaya koymuştuk, gidecektik.

Gümüşhane’ye çokta uzak değil, Hacı Emin mahallesinden az oyanı! Denilen yere. Karanlık odaları, ilginç şekilli taşları, sağlığa iyi gelen havuzları vb. olan yere yani Karaca Mağarasına.

O dönemler Kuşburnu ve Pestil Festivallerinin yeni yapılmaya başladığı dönemler idi. Arkadaşlarımız yaz tatilini geçirmek için köylerine giderlerdi. Gümüşhane’nin sokakları ıssız ve sessiz olurdu. Canımız gerçekten çok sıkılırdı. Tek eğlencemiz bisikletlerimiz idi. Karaer Mahallesinde kalan bir kaç arkadaş vakit geçirmeye çalışırdık. Aynı bölge biraz sıkmıştı bizi, artık biraz açılmak gerekli demeye başlamıştık. Fısır fısır plan başlamıştı.

-Nere gidelim? Oraya, buraya? derken:

– Bir mağara varmış, çokta uzak değilmiş, hastaneden az aşağıda Hacı Emin mahallesi, oraya yakınmış.

Oraya yakın buraya yakın derken  bir anda iki arkadaş kendimizi yolda bulduk. 14-15 yaşlarındayız bu ara. Karaer mahallesinden, Alibeyler’e oradan transit yolla beraber aşağı dereye doğru iki bisikletli genç gitmeye başladık. İşin ilginç olanı arkadaşımın bisikletinin freni yok denecek gibi! Tek tesellimiz yolların sakinliği. Biraz yavaş biraz hızlı derken Hacı Emin mahallesine indik. Bugünkü yollar değil eski yollardan gidiyoruz. Harşit çayını takip ede ede, elma bahçelerine uçma riski eşliğinde Karaca Mağarası tabelasına vardık. Oraya kadar çok da yakın olmadığını anladık ama dere aşağı gittiğimiz için yorulmamıştık. Maalesef daha gidecek yolumuz, çıkacak bir yokuşumuz varmış. Denilene göre 3-5 kilometre civarında imiş. Biz düz yol gideceğiz gibi kurguluyoruz kafamızda, -Ne eder bize ki, hastaneden Bağlarbaşı mahallesine kadar yolu mu gidemeyeceğiz?

Başladık çıkmaya, dön babam dön… Bisikletler bizi değil biz bisikletleri taşıyorduk. Neredeyse %70 ini yürüyerek çıktık o yokuşun… Nihayet gelmiştik mağaranın girişine. Biraz yorgunluk biraz gurur, kalk sen taaaa Gümüşhane’den bisikletle gel, az iş görmemiş gibi yaklaştık kapıya.

-Eeeee kapı kapalı? Haydaaaaa! Bir görevli geldi o sıra;

-Ne arıyorsunuz geçler? derken.

-Para, dedi!

-Ne parası, dedik.

-Giriş paralı dedi görevli.

-Orasını hiç düşünüp planlamamıştık.

-Bizde para yok, taa Gümüşhane’den bisikletle geldik, mağarayı görmek istiyoruz dedik.

-Olmaz dedi ve bizi koymadı içeri. Bayağı bir üzülmüştük. Görev kutsaldı ama bu iki genci kırmamalıydı. Tam dönüyorken bir kaç araba geldi, bir curcuna oluştu. Meğer Gümüşhane valisi Ayhan Çevik (Allah rahmet eylesin) ve misafirleri gelmiş. Karaer mahallesinde Vali Konağına çok yakın oturuyoruz, Vali Bey’i eşofmanlarıyla çok kez yürüyüş yaptığına şahitlik etmişizdir bazen de bizlere selam verirdi. Oralardan bir tanışlık kurmuş gibi hemen yaklaştık Vali Bey’in ekibine. Ekiptekiler bizi fark etti hayırdır dediler. Biz de paramız olmadığını, Gümüşhane’den geldiğimizi söyleyince, bizi misafirleriyle içeri aldılar.

Nihayet içeri girmiştik. O kadar yolu boşuna gelmemiş olduk.

İçerisi gerçekten büyüleyiciydi, şıpır şıpır su sesleri, kitaplarda görüp gerçek olarak görmediğimiz sarkıt-dikitler, bir kaç havuz… Zemine inmek çok kolay idi. Her tarafı dikkatlice inceliyor elimizle dokunuyorduk. Bir kişi Vali Bey ve misafirlerine tanıtım yapıyordu, kulağımda kalanlar;

-Mağara hala canlı, oluşum devam ediyor,

– Bir çoban bulmuş bu mağarayı vb.

Ama ben başka bir şeyler arıyormuş gibiydim, içlerinden bir kişi elindeki fenerle tavanlara bakıp duruyordu. Belli ki daha önce gelmiş bir şey görmüş gibiydi.

-Bir şey mi arıyorsunuz dedim.

-Gel dedi sana birkaç şekil göstereyim, Kur’an okumayı biliyor musun? dedi!

-Evet dedim.

-O zaman yukarı bak dedi, feneri tuttu ve bakar bakmaz direk fark etmiştim. 4-5 metre yukarıdaki tavanda Arapça olarak “ALLAH” kelimesi yazıyordu. İnançlı bir kişi idi belli ki, bu şeklin tesadüf olamayacağından bahsetti bana. Bir de Cami şekli göstermişti. Gerçekten her iki şekilde aslına çok benziyordu. Bilimsel açıdan kireçli su, kalker oluşumu vb. her şey olabilir ama şekiller bayağı etkileyici idi. Bu şekiller bu mağaranın tanıtımına çok şey katabilecek diye düşünmüştüm.

Kısa ama anlamlı bir gezi sonrasında Karaca Mağarası’ndan aşağı inmeye başladık, yarı yürüme yarı bisikletle derken ana yola indik. Vakit ikindiye yaklaşmıştı. Pedala kuvvet Hacı Emin’de bir kaç badire (köpek kovalaması, bir büyüğün bisikletimize el koyup tur atması vb.) sonrasında Gümüşhane’ye dönmeyi başarmıştık.

Bugün ve o günün koşullarında yapılmaması gereken bir gezi idi fakat yolların sakin oluşu gerçekten bize kolaylık sağmıştı. Yorucu ama güzel gezi olmuştu. Belki de bugünler için bir tecrübe idi.

*****

Köprünün altından çok sular seller akıp gitti. 1993-2019, tam 26 yıl sonra yolumuz tekrar mağaranın kapısına düştü. Şükür bu sefer paramız vardı, biletimizi alıp içeri giriş yaptık. Elimizde fotoğraf makinesi, tripod bayağı bir donanımlıyız. Dışarıda ve içeride atacak yer yok. Mağaranın bu kadar ilgi görmesi ilimiz adına sevindirici bir durum. Dışarda tesisler yapılmış, hediyelik eşyalar, yöresel yemekler vb. Yoğunlukla Arap turistler dikkat çekiyordu. Yürüyüş yolları biraz daha ilerletilmiş, ışıklandırmalar kuvvetlendirilmiş, bilgilendirme anonsları, kamera izleme sistemi, uyarılar birçok olumlu adımlar atılmış. Mağara yoğun ziyaretçi, kamera ışıklarında olsa gerek öncesine nazaran bayağı bir karamıştı. O beyaz sarkıtlar şimdi sarı renge, yer yer kara renge dönüşmüş.

Aklıma o şekiller geldi ama neredeydi unuttum. Bir kaç arama ile Karacanın Mührü olarak nitelendirdiğim “ALLAH” yazısını gördüm. Şüphesiz yüce yaratanın muhteşem eserlerinden sadece bir zerresi. Bu nadide mağarada bu yazıyı görmek insanı bir an düşünmeye, tefekkür etmeye sevk ediyor. Etrafımda o kadar insan yığını içerisinde kimsenin bu yazıyı fark etmediğini gördüm. Bir kaç aileye gösterdim, hayretler içerisin kaldı insanlar. Doğrusu nedir bilmiyorum ama hiç bir katalogda bu tarz bilgilendirmelere denk gelemedim. Arap turistlerin daha çok dikkatini çekecektir diye düşünüyorum. Ziyaretçileri biraz yukarı bakarak gezmelerini tavsiye ediyorum.

Nadide doğa güzellikleri ile dolu Gümüşhanemizin turizmden daha çok pay alması gerektiğini düşünüyorum. Karaca mağarası, Torul seyir terası ile güzel bir giriş yapıldığını gözlemliyorum. Bu ziyaretçileri Trabzon’a geri dönmeden, çok güzel gezi güzergâhları belirlenerek Gümüşhane’de konaklamaları sağlanabilir. Sadece bir ipucu: Karaca mağarası vadinin girişi, neden cehennem kanyonu görülmeden geri döner insanlar, krom, imera’daki yapılar gösterilebilir, cami boğazı, taş köprü yaylası tur güzergâhının yemek yeme yeri olabilir, yol üstü çay içme yerleri olabilir, Çakır gölde yazın ortasında kışı yaşayabilir vb…

Exit mobile version