Kürk Mantolu Madonna ve Sabahattin Ali

“Dünyanın
en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete
düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu
kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm
verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”
 
                   Sabahattin
Ali

Bana
popüler kültür hep bir dayatmaymış gibi gelir. Bu yüzden de her zaman onunla
inatlaşırım. O ısrar ettikçe ben başımı öte yöne çeviririm. Görmem, duymam,
bilmek dahi istemem. “Kürk Mantolu Madonna” kitabı da popüler olup birçok kitapçı
ve internet sitesinde liste başına yerleşince, ilk tepkim yine görmezden gelmek
oldu. Kitapla inatlaştım. Okumak istemiyordum. Ancak onun benden daha inatçı
çıktığını kabul etmem lazım. Günler günleri haftalar haftaları kovaladı ve
“Kürk Mantolu Madonna” çıktığı zirveden inmedi. Aylar ayları kovaladı yine
inmedi. Aradan artık yıllar geçti ama halen daha en çok satan kitaplar
listesinde adı yazıyor. Sahi aranızda Kürk Mantolu Madonna’ yı okumayan kaldı
mı?

Sabahattin
Ali’ yi okumamaya çalıştığım zamanlar aslında bir şeyi fark ettim. Popüler
kültüre hiç güvenmiyordum. Ancak bu sefer durum farklıydı. Çünkü bu sefer karşımda
gerçeküstü – ve bence saçma sapan- şeyler yazan gençlik yazarlarından biri
yoktu. Bu sefer karşımda hayatımı daha güzel yapmayı vaat eden kişisel gelişim
kitaplarından biri de yoktu. Bunları fark ettikçe inadım yerini meraka bıraktı.

Herkes
gibi hikayeyi çok sevdim. Bir solukta okudum. Çok hızlı okudum. Keşke
bitmeseydi de dedim. Raif Efendi’ nin sessiz, içine kapanık, dış dünya ile
uyumsuz belki de hayal aleminde yaşayan melankolik hali ve hayatı boyunca hep
bir şeylere boyun eğerek sanki anlaşılma umudunu yitirmiş tavırları; hani sanki
ömrünün mutlaka bir bölümünde – ki bu kiminde daha uzun süreler kiminde ise
daha kısa sürelerle kendini gösterir – benzer duyguları hissetmişiz ve benzer
olayları yaşamışız hissi uyandırdı.

Belki
de bizi anlayan ve duygularımıza tercüman olarak kalbimiz ile dilimiz
arasındaki yolu bir türlü bulamayan kelimelerle yazılan romanları seviyoruzdur.
Belki de kalbimiz ile dilimiz arasındaki yolu bulmaya ihtiyacımız vardır. Kürk
Mantolu Madonna tam da böyle bir eser olmuş. Esasında kitabın içeriği kadar
yazılış hikayesi de çok ilgi çekicidir.

Yazar
Türkçe öğretmenliği yaptığı yıllarda tekrar askere çağırılınca asker maaşı
evini geçindirmeye yetmez ve yazarın gazetelere yazılar yazarak para kazanması
gerekir. Romanımız o yıllarda çıkan Hakikat gazetesinde, roman olarak değil, “büyük
hikaye” olarak duyurulur ardından da 18 Aralık 1940 – 8 Şubat 1941 tarihleri
arasında tefrika edilir. Fakat yazım süreci  çok zorlu bir süreç olur.
Acil paraya ihtiyaç duyan Sabahattin Ali, romanı henüz bitirmeden gazetede yayınlar
ve bu sebeple de zaman zaman evine misafir gelse bile aynı odada bir köşeye
çekilip romanın bölümlerini yetiştirmeye çalışır. Hatta yakın arkadaşlarından
biri; Sabahattin Ali atlı bir gezintide kolunu çatlatmış olmasına rağmen, 
çadırına çekilip romanını yazmayı hiç bırakmazdı der.

“Berlin’de
yalnızsınız değil mi?”
 dedi.
“Tamamen yalnızım! Ama Berlin’de değil. Bütün dünyada yalnızım. Küçükten
beri…” 
(Sayfa 77)

Sevgili
okur belki de hepimiz eninde sonunda “Tamamen yalnızım” diyoruzdur. Hem de
“bütün dünyada yalnız.” Üstelik “küçükten beri.” Kürk Mantolu Madonna kitap
okumayı çok sevmeyen insanların bile severek okuyabileceği bir kitap olmuş. Yazarın
kitapları Yapı Kredi Yayınevinden basılmakta iken, vefatının üzerinden 70 yıl
geçtiği için telif hakları kanununa göre artık diğer yayınevlerinden de
basılabilecek. Görünen o ki 2019 yılında başta Kürk Mantolu Madonna olmak üzere
her yerde Sabahattin Ali kitapları ile karşılaşacağız.