NE SAHİBİZ NE DE KİRACI…

İnsanoğlunun doymazlığı
kendi tarihi ile eş sayılabilir. Bu durum belki de onu diğer canlılardan ayıran
en önemli özelliğinin, yani düşünebiliyor oluşunun, insanoğluna kazandırdığı
kötü bir huydur. Geleceği düşünüyor. Çok önceden geleceği kurmaya veya
planlamaya başlıyor ve hep daha fazlasını istiyor veya yığıyor. Oysa doğada
işler böyle mi? Çocukları için yiyecek bulan hayvanlar hariç canlılar
yiyebileceklerini yedikten sonra avıyla vedalaşırlar. Bu yüzden insanların
besledikleri hariç şişman bir hayvanı gözlemlemeyiz.

İnsanın aç gözlülüğü
ile ilgili usta yazar Tolstoy “İnsan Ne
İle Yaşar”
adlı kitabında çok sevdiğim bir hikaye kaleme alır. Kısaca
hikâye şöyledir: Pahom sürekli daha fazla kazanmaya ve zengin olmaya çalışan
bir çiftçidir. Pahom’a, gözünün gördüğü her yeri bir şartla alabileceğini
söylerler. Pahom bir noktadan almak istediği toprağı küçük çukurlar kazarak
işaretleyecektir; ancak akşama kadar istediği genişlikte araziyi kazarak
başladığı noktaya gelmek zorundadır. Yarış sabah güneşin doğuşuyla başlar ve
batışıyla da biter. Gün boyu çalışır, güneşin batışına az bir zaman kala
ayakları yara bere içindedir ve çok yorulmuş bir haldedir ancak durmaz, hızını
artırır; çünkü hırs gözünü bürümüştür. Alkışlar içinde güneş batmadan başladığı
yere yetişir. Fakat o yorgunlukla yığılır kalır. Ağzından kan gelmiş ve Pahom
ölmüştür. Yarışın başladığı ve bittiği noktaya, hemen olduğu yere gömülür. Ve
burada Tolstoy bize Pahom’un mezarını işaret ederek ibret verici o son sözü
söyler: “Onun İhtiyaç Duyduğu Üç Arşın
Kadar Bir Topraktı…”

Geçtiğimiz günlerde
Profesör Özgür Demirtaş twitter üzerinden takipçilerine “Evinizin değeri, aylık
kazancınızın kaç katı?” ve “Arabanızın değeri, aylık kazancınızın kaç katı?”
diye iki soru sorduğunda benim aklımdan da Tolstoy’un yukarıdaki hikâyesi
geçmişti. Düşündüm; acaba bir insana ne kadar değerli bir ev lazım? Ya da nasıl
bir ev lazım? Ya da bir insana nerede bulunan bir ev lazım? Aklınıza gelen ilk
ev henüz sahip olmadığınız bir ev ise ona sahip olduğunuzu hayal ettiğinizde
eminim daha fazlasını elde etmek isteyeceksiniz. Peki ya araba? Bir insana
nasıl bir araba lazım? Ne kadar büyük olmalı? Ne kadar hızlı olmalı? Ne kadar
değerli olmalı? Hayal gücünün sınırı yok. İnsanoğlu hep elindekini kıymetsiz
bilip daha fazlasını istiyor. Bu dünyada gerçekten sahip olduğunu sanıyor. Oysa
insanoğlunun ortalama ömrünün süresini yaşadığımız galaksinin ömrünün yanına
koyduğumuzda kiracı bile olmadığımızı bir ömürlük misafir olduğumuzu
görebiliriz.

Gelelim Özgür Bey’in
sorduğu soruların cevaplarına. Kendisi gelen cevapları inceledikten sonra tablo
haline de getirerek twitter hesabından paylaştı ve yorumladı. Bu sonuçlara göre
Türkiye’de insanların evlerinin değeri gelirlerinin ortalama olarak 72 katı,
arabalarının değeri ise ortalama 13 katı. Yani bir ev alabilmek için yemeden
içmeden 72 ay paramızı ev için harcamamız gerekiyor. Ama tabii ki bu mümkün
değil. Geçimimizi sağlayacak şekilde tavsiye edilen oranları dikkate alırsak
gelirimizin yüzde 30’ undan fazlasını ev harcamamıza yatırmamalıymışız ki bu
durumda da 239 ay boyunca oturduğumuz evin taksitlerini ödememiz anlamına
geliyor. Yani 20 yıl boyunca aynı evde oturmak ve o ev için çalışmak peki ya
sonra? Bana kalırsa sonrasında sonumuz Pahom’un sonuna biraz benzemeye
başlayabilir.

“Yeni Dünya sahip olma
değil kiralama dünyası” diyen Özgür Bey’in elde edilen bu verileri diğer
ülkelerle de kıyasladığı çalışmasının detaylarını Özgür Bey’in twitter
hesabından daha detaylı olacak görerek inceleyebilirsiniz.