Necip Fazıl rahatlığa karşı meşakkati ve çileyi seçmiştir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Aralık 2019 Cumartesi günü Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 2019 Necip Fazıl Ödülleri Töreni’ndeki konuşmasında, tarihlerinin doğrusuyla, yanlışıyla, eksiğiyle, fazlasıyla, sevinciyle ve üzüntüsüyle kendilerine ait olduğunu kaydetti.  Geçmişle yüzleşmenin toplumu küçültmeyeceğini, tam tersine büyüteceğini anlatan Erdoğan, “Bilhassa hakikatlere ulaşma şansımızın oldukça yüksek bulunduğu yakın tarihimizle ilgili bu yaklaşıma, daha çok ihtiyacımız var. Mesela tek parti […]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Aralık 2019 Cumartesi günü Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 2019 Necip Fazıl Ödülleri Töreni’ndeki konuşmasında, tarihlerinin doğrusuyla, yanlışıyla, eksiğiyle, fazlasıyla, sevinciyle ve üzüntüsüyle kendilerine ait olduğunu kaydetti. 

Geçmişle yüzleşmenin toplumu küçültmeyeceğini, tam tersine büyüteceğini anlatan Erdoğan, “Bilhassa hakikatlere ulaşma şansımızın oldukça yüksek bulunduğu yakın tarihimizle ilgili bu yaklaşıma, daha çok ihtiyacımız var. Mesela tek parti CHP’sine ait bir dönemde objektif bir şekilde tüm boyutlarıyla araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Elbette bunu öncelikle yapması gereken ana muhalefet partisi CHP’nin bizatihi kendisidir.” diye konuştu. 

Yakın tarihle ilgili en fazla CHP’nin konuşması gerekirken bu tartışmalar gündeme geldiğinde hemen derin bir sessizliğe büründüklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

“Açıkçası CHP’nin artık bu millete kendi tarihiyle ilgili kapsamlı, samimi öz eleştiri vermesi şarttır. İskilipli Atıf Hoca’nın idamından Dersim olaylarına, Türkçe ezan zulmünden 27 Mayıs darbesindeki rolüne kadar pek çok üzücü hadisede, CHP kendi tarihiyle yüzleşme cesareti gösterememiştir. Dersimli olan zat da bunu açıkça ortaya koyamamıştır. İşte bu partinin başındaki zat, her fırsatta Dersimli olduğunu ve Dersimli olmaktan gurur duyduğunu söylüyor. Ancak Dersim olaylarıyla ilgili bizim yaklaşık 10 sene önce gösterdiğimiz hassasiyet ve vicdani bir tavrın onda birini dahi sergileyemiyor. Biz CHP’nin kurumsal anlamda Dersim konusunda ne düşündüğünü, nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu halen bilmiyoruz. Sadece Dersim’de değil az önce ifade ettiğim diğer konularda da CHP’nin kurumsal anlamda ne düşündüğünü kimse bilmiyor.”

Erdoğan, CHP’nin bir an önce milletin karşısına çıkıp ülkeye yaşattıkları için ya özür dilemesi ya da üzücü olaylardaki rolleri için pişmanlık duyduğunu millete söylemesi gerektiğini dile getirerek, “Türkiye’nin geleceği için milletimizin kalbinde kabuk bağlayan yaraların tekrar tekrar kanatılmaması için biz bu tavrı gerekli görüyoruz. Yoksa ülkemiz belli art niyetli çevrelerin sosyal mühendislik projelerinden kendini kurtaramayacaktır. Şimdiye kadar toplumsal kucaklaşmayı perçinleyici birçok adıma imza atan bir parti olarak, muhakkak bu konunun da takipçisi olacağız. CHP yönetimi geçmişleriyle yüzleşene, darbeler, katliamlar, yasaklar, idamlar ve kanlı sokak olaylarındaki rollerini cesaretle açıklayana kadar, peşlerini bırakmayacağız. Böylece sadece ülkemizin sancılı bir dönemine ayna tutmakla kalmayacak aynı zamanda üstat Necip Fazıl’ın uğrunda bedel ödediği emanetine de sahip çıkacağız.” şeklinde konuştu.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül alan edebiyat, sanat ve bilim erbabını tebrik etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödüllerin yayın hayatı, edebiyat ve fikir dünyası için hayırlara vesile olmasını temenni etti.

Necip Fazıl Kısakürek’i rahmet, minnet ve hasretle yad ettiğini belirten Erdoğan, “Rabb’im ondan razı olsun. Onu cennet ve cemaliyle müşerref kılsın. Bu yıl altıncısını takdim ettiğimiz bu mükafatların ilim ve kültür hayatımız açısından artık bir Türkiye klasiğine dönüştüğünü görüyoruz. Bu başarıda 6 yıllık emeği olan Star gazetesine, üstadın mirasına ve aziz hatırasına sahip çıktıkları için şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin zengin kültür ve edebiyat havuzundan isimleri her yıl ince bir çalışmayla tespit eden, özellikle bu mükafatların takdimine istikamet veren jüriye teşekkür ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Özellikle de mükafatlarını takdim ettiğimiz ilim, edebiyat ve sanat erbabımızı gönülden tebrik ediyor, kendilerine yeni başarılarla dolu münbit bir ömür niyaz ediyorum. Bu bereketli topraklar, sayısız kültür ve sanat erbabını yetiştirmiş ve insanlığın istifadesine sunmuştur. Bu değerlerin tanınması, bilinmesi ve eserlerinden daha fazla kişinin istifade edebilmesi düşüncesiyle 2014’ten bu yana Necip Fazıl mükafatlarını sahipleriyle buluşturuyoruz. Özellikle jürideki saygıdeğer hocalarım, bu yıl da farklı dallarda 8 kıymeti bu listeye aldılar ve hakikaten çok ciddi emek sarf etmek suretiyle de bu isimler tespit edildi.”

Listenin ilk sırasında şiir ödülünün yer aldığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: 

“Et-tekraru ahsen, velev kane yüz seksen. Bunları tekrar edeceğim. 2019 Necip Fazıl Şiir Ödülü’nü değerli kardeşim İbrahim Tenekeci’ye takdim ettik. Dilinde ve üslubunda her zaman sadeliği ve samimiyeti hissettiğimiz İbrahim Tenekeci modernleşmenin yol açtığı çelişkilere dikkati çeken şiirlere imza atıyor. ‘Bir bilseniz efendim/ İçin için ateşe verdim içimdeki beni/ Ah beni/ Hangi vadiler istedi de gitmedim/ Kıskandım da ne oldu hayattan kendimi/ Ah efendim, sorar durur can/ Nasıl bir sondur bu/ Kaçtıkça yakınlaşan/ Kaçtıkça yakınlaşan/ Derdimi anlattım efendim/ Derdimi anlattım, sözü yormadan/ Oturup dua ettim, yalvardım/ Akıl, git başımdan.’ Bir yanlışlık yoktur inşallah İbrahim kardeşim. Hayranlıkla okuduğumuz bu mısralarla ve bunun gibi daha niceleriyle yüreğimizi ısıtan İbrahim Tenekeci kardeşimizi tebrik ediyorum.

Hikaye ve roman alanında ise ‘Esenlik Zamanları’, ‘Pencere’, ‘Adı Leyla’ olsun gibi nice eseri edebiyat dünyamıza kazandıran Cemal Şakar’ı görüyoruz. Cemal Şakar hikayelerinde bize ait olan sesleri ve notaları kullanarak okuyucularına türkü tadında cümleler sunuyor. ‘Yolculuk varmaktan güzeldir bazen. Ve yollar yürüyelim diye kalbimizi dürter.’ diyor bir eserinde. Bir diğerinde ise ‘Birileri uzakları anlatır, ulaşılamaz uzaklardan bahseder hep. O uzaklar içimizmiş meğer. Karanlık diye korkup girmediğimiz başka başka zamanların peşine düştüğümüz uzaklar.’ Her bir hikayesinde okuyucusunun farklı iklimlerde soluklanmasını sağlayan Cemal Şakar kardeşimizi de tebrik ediyorum.” 

“Osmanlı, 600 yıl barış ve huzur dönemi yaşattı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ecdadın tarihin 6 asrına Osmanlı mührünü vurduğunu anlatarak, Osmanlı Devleti’nin din, dil, etnik yapı ve kültür bakımından farklı özellikler taşıyan bir coğrafyada 600 yıl barış ve huzur dönemini yaşattığını söyledi.

Bunun nasıl gerçekleştiğini anlamak ve anlatmak isteyen araştırmacıların askeri, idari, iktisadi, sosyal, kültürel ve demografik birçok sebepten bahsettiğini anımsatan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünya tarihinde çok sık rastlanmayan böyle bir başarıyı tek bir saikle açıklamak elbette mümkün değildir. Dili, dini ve etnik kökeni birbirinden farklı onlarca milletin 21 milyon kilometrekareye ulaşan coğrafyada barış içinde yaşaması Osmanlı’nın yönetim ve hukuk anlayışı sayesinde mümkün olmuştur. Birçok tarih araştırmacısını Osmanlı adliye kaynaklarına sevk eden sebep budur. Sayıları on binleri aşan kadı sicilleri işte bu kaynakların en önemlisidir. Kadı sicilleri sadece hukuk tarihi bakımından değil, Osmanlı Devleti’nin sosyal, siyasi, iktisadi ve kültürel tarihi bakımından da son derece zengin bir kaynaktır. Bu sicillerin yayımlanmasına duyulan ihtiyaç ilim çevrelerinde yıllarca dile getirilmiş fakat birtakım zorluklar sebebiyle bu mümkün olamamıştır. Nihayet Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) çatısı altında Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın ve Dr. Coşkun Yılmaz hocalarımızın öncülüğünde bir heyet bu boşluğu doldurmayı başardı. Böylece hukuk, siyaset, toplum ve iktisat tarihine yönelik araştırmalar için çok kıymetli bir külliyat kullanıma hazır hale geldi. Bu yıl ki fikir araştırma ödülünü kendilerine takdim ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSAM, İstanbul Medipol Üniversitesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Ajansı tarafından toplam 100 cilt halinde basılan bu kıymetli eserde emeği bulunan herkesi can-ı gönülden tebrik ediyorum.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in gençliğe hitabesinde “Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik” diyerek herkese ait bir özlemi dile getirdiğini belirterek, “Onun adına düzenlenen bu törende her yıl ilk eser ödülleri vererek genç kardeşlerimizi cesaretlendiriyor ve teşvik ediyoruz. Bu yıl da ilk eserler alanında iki genç kardeşimiz ödüle layık görüldü. İç dünyasına sığdıramadığı duyguları bazen isyankar ama her zaman latif bir dille şiirlerinde işleyen şair Meryem Kılıç ile ‘Herkesten Sonra Gelen’ ve ‘Atları Uçuruma Sürme’ isimli iki hikaye kitabıyla gönüllerde taht kuran Emir Gürdamur’u içtenlikle tebrik ediyorum. Anadolu’nun bereketli ikliminde boy veren bu iki genç yetenekten inşallah gelecekte de çok değerli nitelikli yüreğimize dokunacak nice eserler bekliyoruz.” dedi.

2019 Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü’nü bu yıl Emced İslam Emced’e takdim ettiklerini aktaran Erdoğan, “Pakistan’dan değerli bir kardeşimiz, o da hafız. Kendileri Pakistan’da gelişen modern Urdu edebiyatının en önemli şairlerinden biridir. Şiirleri yanında gazeteciliği ve senaryo yazarlığı ile de Pakistan’ın en tanınmış isimleri arasındadır.” diye konuştu.

Pakistan’ın Türkiye için her zaman kardeş bir ülke ve değerli bir dost olduğunu anlatan Erdoğan, ilişkilerin sadece çıkarla tanımlandığı bugünlerde Türkiye-Pakistan dostluğunun samimiyetiyle dayanışmasıyla tüm dünyaya örnek olduğunu vurguladı.  

İlhamını kan bağından değil, gönül bağından alan Türkiye-Pakistan kardeşliğinin ileride daha da güçleneceğine inandığını dile getiren Erdoğan, Emced İslam Emced’in de eserleriyle duruşuyla bu dostluğun kültürel ve ilmi alandaki sancaktarlarından biri olmayı sürdüreceğine işaret ederek, Emced’i kutladı.

“Uğur Derman Hocamız Türk İslam sanatlarına büyük emek verdi”

Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü bu yıl Uğur Derman’a tevdi edilmesini son derece anlamlı ve yerinde bulduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Uğur Derman Hocamız Türk İslam sanatlarına, bilhassa hat sanatına yıllarca büyük emekler vermiş bir isimdir. İslam kültür sanatında hat sanatı, Türk hat sanatının şaheserleri, harflerin aşkı gibi geleneksel sanatlarımızı ve o sahanın sanatkarlarını yaşatacak birçok kıymetli esere imza atmıştır. Sadece hat sanatı hakkında değil, kültürümüzün hemen her alanında ustalıkla kalem oynatan hocamız bu kültürü en üst seviyede temsil eden son Osmanlılarla tanışmış, bazılarının da talebesi olmuştur. Mahir İz, Celal Ökten, Fuad Şemsi İnan, Necati Lugal, Sıtkı Karababa, Yusuf Cemil Ararat, Süheyl Ünver ve Necmettin Okyay gibi isimleri zikredersek onun kimlerden feyzaldığını daha iyi ifade etmiş oluruz. Rabb’im cümlesine rahmet eylesin. Profesör Uğur Derman Hocamızı da tebrik ediyor, kendilerine Rabb’imden sıhhat ve afiyet içinde bir ömür diliyorum.” 

“Necip Fazıl rahatlığa karşı meşakkati ve çileyi seçmiştir”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şairler ve mütefekkirler arasında öldükten sonra eserleriyle yaşayanlar olduğu gibi öldükten sonra gençleşenlerin de bulunduğunu, vefatından sonra gençleşen isimlerin başında Necip Fazıl Kısakürek’in geldiğini ifade etti.

Kısakürek’in ömrü boyunca sanat ve kültür hayatına musallat olan statükoyla mücadele ederken, aynı zamanda eserleriyle bu mücadelesini taçlandırdığını dile getiren Erdoğan, şunları aktardı:

“Avrupalının ‘kriz entelektüel’ diye isimlendirdiği buhran halini üstat, ‘Her şeyin künhüne vakıf olma belası’ diye tanımlıyor. ‘Çile’ şiirinde bu halini üstat kendi kelimeleriyle şöyle tasvir ediyor: ‘Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın/ Benliğim bir kazan ve aklım kepçe/ Deliler köyünden bir menzil aşkın/ Her fikir içimde bir çift kelepçe/ Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab/ Bir fikir ki, beyin zarında sülük/ Selam, selam sana haşmetli azab/ Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.’ İşte Necip Fazıl, her şeyin künhüne vakıf olma sevdasını sadece edebiyatla sınırlı tutmamış, tarih alanında yazdığı eserlerle de statükoya başkaldırmıştır. Onun hem hayatının hem de eserlerinin ilk göze çarpan özelliği reddiyedir, direniştir. O her zaman kolaycılığa karşı zorluğu, rahatlığa konfora karşı meşakkati ve çileyi seçmiştir.”

“Abdülhamid Han’ı muazzam bir şahsiyet olarak tanıtmıştır”

Kısakürek’in kitapları, makaleleri, piyesleri ve hitabe tarzında kaleme aldığı eserleriyle hakikate ulaşmanın mücadelesini verdiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:

“Özellikle tarih alanında verdiği eserleri geç kalmış bir hesaplaşmanın vasatına dönüştürmüştür. Nitekim bir konferansında üstat bunu şu şekilde anlatıyor. ‘Bu dava ceplerde kaybedilmiş bir güneştir. Güneş, ceplerimizde kaybedilmişse o ceplerin ağzını dikmek değil, astarını dışarı çıkarmak gerekir ki, derinlere kaçan veya kaçırılan hakikati yeniden keşfedebilelim. Cebin neyi örttüğünü ve onda neleri kaybettiğimizi fark edebilelim.’ İşte bu yüzden Necip Fazıl, tarihi, akademik bir uzmanlık alanından ziyade çarpıtılmış, silinmiş, unutturulmuş hakikatleri gün yüzüne çıkarma mücadelesi olarak görmüştür. Çünkü o bu memleketin resmi tarihinin ülkenin asıl sahipleri tarafından değil, dışarıdan birileri ve onların içimizdeki uzantıları tarafından yazıldığına inanıyordu. Necip Fazıl’a göre tarih geçmişte olup bitenlerin defter edildiği bir masal albümü değildir. Ona göre tarihe bir kıymet katmayan her yaklaşım sadece bir gözlemciliktir. Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han isimli eserini yazarken de ölçüsü yine bir olmuştur. Üstelik bunu Sultan 2. Abdülhamid’in hakim zihniyet tarafından ‘Kızıl Sultan’ olarak anlatıldığı bir dönemde yapmıştır. Üstat, Abdülhamid Han’ı Batı karşısında kale gibi duran ve Türk’ün ruh kökünü kurutmaya çalışanlarla amansız mücadele veren muazzam bir şahsiyet olarak tanıtmıştır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in Son Devrin Din Mazlumları kitabında ise yakın tarihin bilerek çarpıtılan karanlık bir dönemine ışık tutma cesaretini gösterdiğini belirterek, “Üstat, bunu da entelektüel bir düzeyde bile olsa alternatif tarih okumasının yapılamadığı günlerde gerçekleştirmiştir. Bu aynı zamanda ‘din, ahlak, iman’ diyenlerin kültür ve sanat çevrelerince aforoz edildiği, ademe mahkum edildiği bir dönemdir. Ömrünün son nefesine kadar da baskı ve yıldırma çabalarından kendisini kurtaramamıştır. 1974 yılından 1983 yılına kadar tam 8 kez hapse giren üstat, ebedi aleme yine boynunda taşıdığı mahkumiyet kararıyla irtihal etmiştir. Üstadın hakkında eserler verdiği ve bu uğurda bedeller ödediği yakın tarihimize dair hadiselerin hala yeterince aydınlığa kavuşturulamadığını görüyoruz.” değerlendirmesini yaptı. 

KAYNAK: CUMHURBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI

Exit mobile version