ÖN YARGILI OLMAK
Toplumun huzuru;
fertlerin birbirlerini anlamasına, anlayabilmesine, güvenebilmesine, mutluluk
demetinin temelleri olan sevgiyi, saygıyı yürekten kabul edip
benimseyebilmesine, yaşantısının her anında uygulamasına bağlıdır.
Fertlerin
birbirlerinin düşüncelerine, davranışlarına, ilkelerine, söylemlerine,
yaşayışlarına saygı göstermeyerek, anlayışla davranmayarak ön yargılı
değerlendirme de bulunması; kendilerinde bulunan, gururun ürünü olan ‘ben
bilirim, ben en iyisini yaparım, benim dediğim yaptığım hep doğrudur, benim
dışımdakilerin beyni işlemez, kafası basmaz, benim dediğimin dışında
söylenenler hep yanlıştır’ egolu halin
dışa vurumudur. Ki, düşüncesinin, kabullenişinin doğruluğu ve yanlışlığı
noktasında, gerçek değerlendirme yapamamasındandır. Gururun sarmalamasındandır.
Kibrin, tüm zerrelerine taht kurmasındandır. Enaniyetin ruhunda tavan yapmasındandır.
Kişinin kendini Kaf dağında erişilmez görmesindendir. Yaratılmış, aciz bir
varlık oluşunu unutmasından ya da hiç önemsememesindendir.
İnsanlardaki yersiz
ve gereksiz gurur bir aldanmadır. Ya da buz dağını, denizin ortasında bir ada
sanmadır. Kuvvetli bir güneşle eriyip kaybolup gideceğini, kaybolacağını,
yerinde yeller eseceğini bilememektir. Gurur, meyveyi içten yiyerek çürüten,
yok eden bir kurt gibidir insan için. Hiç farkında olmadan için için yer
bitirir. Yaldızlı, süslemeli görünen, gelip
geçici olanların yalancı rüzgarına kapılıp, nereye yol aldığını bilemeyen ve
saman çöpü gibi sağa sola savurandır gurur.
Gurur ağacının o
kadar çok zararlı meyveleri vardır ki bunlardan birisi de ‘ön yargılı’ olmak ve
davranmaktır. İçi, içsel yönden zehirle doludur. Öyle bir zehir ki; öldürmez,
süründürür. Değer kaybettirir. İtibarı sıfırlandırır. Eksi doğrultusunda
ilerletir. Artı doğrultusunun yoluna sürekli set çeker. Bu meyveyi yaşamında
kullananlar, kendilerinde var olan, hiçbir varlığa verilmeyen, kendine mahsus
ve özel değeri farkında olmadan yok etmektedirler.
Her şeyde, olumsuz
bir şeyler aramak, her şeyi tehlikeli, zararlı, korkunç görmek, olmayanı var
kabul etmek, olmayacak zamanda ve yerde sebep aramak, ferdin kendine olan öz
güvenini yok ettiğinden korkuya sebep olur. Her şeyden nem kaparak korkmak
septik düşüncenin bir ürünüdür. Öyle ki, kişi belli zaman sonra bırakın
çevresindeki varlıklardan korkmayı, kendinden, kendi varlığından korkmaya
başlar. Bu hal kişiyi yalnızlığa iter, hayatını kendisine zindan etmesini
sağlar.
İnsanların söz,
davranış ve eylemlerinin değerlendirilmesi niyetlere göre olmalıdır. Ki
pişmanlığa kapı açılmasın. ‘Eyvah’ nidaları yükselmesin. İş işten geçtikten
sonra pişmanlık duyulmasın. Anlayışların temelinde sevgi, saygı ve bilgili
donanım olmalıdır. Bu üç yıldız, anlayış semada yok ise eğer zifiri karanlıkla
nefes almak zorunluluğu kaçınılmazdır.
Her zaman, her
yerde, her şeyi ön yargılı değerlendirmek, toplumda herkesi, her konuda
potansiyel suçlu konumuna getirmek demektir. Kişinin aynaya hep kendi
cephesinden bakmasıdır. Bu ise içe kapanıklılığı, yalnızlığı kazandırır.
Yalnızlık, kişinin aleminde ilerledikçe, tamiri mümkün olamayan tahribatlar
meydana getirir kişini ruh dünyasında. Ruhsal yıkımların da kaynağı olur.
Ön yargılı olmak,
kişinin kendisine zarar verir. Kendisi dışındakilere zarar vermez. Kıssa olarak
anlatılan olay bunun en açık örneğidir, Şöyle ki:
“ Uzak bir köyde,
yalnız yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması açısından dağda
yaralı olarak bulduğu gelinciği evinde beslemeye başlar. Her ne kadar evcil
hayvan olmasa da oldukça uysallaşır. Kadının çocuğu dünyaya gelir. Tek başına
tüm zorluklara göğüs gerer ve yavrusunu büyütmeye çalışır. Kadın, günler sonra,
çocukla gelinciği çok kısa zaman evde beraber bırakır. Aradan biraz zaman
geçip, anne eve döndüğünde, gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırırcasına
gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür. Tam o sırada içerideki odadan bir bebek
sesi duyulur. Anne o odaya yönelir. İçeri girince, ağlayan bebeği beşikte,
bebeğin yanında parçalanmış yılanı görür.”
İnsanın; bilmeden,
anlamadan, incelemeden, dinlemeden, bilgilenmeden karar vererek ön yargıda
bulunması, kendisine zarar vererek değer kaybına neden olacak fiilleri
yapmasına sebep olur.
Einstein diyor ki:
“ İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan daha zordur.” Ön
yargılardan kurtulabilmek için, şüphe ve korku gözlüğünü çıkarıp, sevgi, saygı,
hoşgörü ve anlayış gözlüğünü takmak gerekir.
Yarım su dolu
bardağın, sürekli boş tarafını konuşarak gündeme getirmemek evladır. Her zaman
bardağın dolu tarafını ve bu taraftaki güzellikleri, iyilikleri, aydınlığı görmek
en doğru, en faydalı, en mükemmel olanı tercih etmek demektir. Doğru ve gerçek
olanı da budur. İnsan olmamız da bunu gerektirir.
Aydınlık
günlerimizi, ön yargılarımızla karartmaya gerek var mı?