PEKİ SİZ BU SAVAŞA HAZIR MISINIZ?

“Her gün işe
gidiyorsun. Akşamları erken uyuyorsun. Ve bunun karşılığında aldığın tek şey
koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durumdasın.” sözleri ile 1999 yılında
yayınlanan “Dövüş Kulübü” adlı filmin unutulmaz karakteri Tyler, hayatımızı
konu alabilecek bir fotoğrafa uzaktan bakarak çabalarımızın bazen ne kadar da
anlamsız olabileceğini berrak bir şekilde görünür kılmıştı.

İnsanoğlu, geçtiğimiz
yüzyılı istemek, sahip olmak ve sonra da sahip olduğu bu şey için modern bir
köle olarak çalışmak şeklindeki bir sarmalın içinde kaybolarak geçirdi. Hayatı
boyunca acı çekerek sahip oldu ancak kendisine ayrılan süreyi doldurdu ve göçüp
gitti. Peki, bu yüzyılda modern köleler olmak bir kader miydi?

Chuck
Palahniuk’ un aynı adlı romanından ekrana uyarlanan filmde tüketim
çılgınlığımız çok güzel cümlelerle adeta gözümüze sokulmaya çalışılmış.
“Bir zamanlar sahip olduğun her şey gün gelir senin sahibin olur.” Yani
mesela bir ev satın aldın. O an sanıyorsun ki sonrasında bir daha asla
başka bir şeye ihtiyacın olmayacak. Ama yetmiyor, bir de araba almak
istiyorsun. Elde ettikçe başka istekler peşinde koşmaya meyilli
oluyorsun. İstedikçe veya da borçlandıkça çalıştığın işe, başka bir
ifade ile modern köle olarak yaşamaya daha çok mecbur oluyorsun. Yani
sistem istediğini elde ediyor. Bizi avucunun içine alıyor. Bizler de
arzularımızın peşi sıra gitmek için çabalarken sistemin içinde
kayboluyoruz. İstemek, elde etmeye çalışmak ve sistemin zorlu dişlileri
arasında sıkışıp, en sonunda da yok olmak; farkına varamadan başımıza
gelen talihsiz bir son oluyor. İstediğimiz şeylere o kadar yakından
bakıyor ve o kadar önemsiz şeyler için kendimizi köleleştiriyoruz ki
modern köleler olmak kaçınılmaz bir kader oluyor.

Günümüzde modern
kölelik çok daha ağır şartlarla bedenlerimizi esir alıyor. Artık asıl
sorunumuz istemek, sahip olmak ve sahip olana kadar köle olmak değil.
Artık reklamlarla insanlara neyi ve ne kadar istemeleri gerektiğini
söyleyerek insanları etkilemeye çalışan sistemin elinde çok daha güçlü
silahlar var. Dikkat! Eller yukarı, etrafımız teknoloji ve yapay
zekalarla çevrili.

Yapay zeka; hayatımızın tamamını kaplamaya
başlayan teknolojileri nasıl kullandığımıza ve kullanırken yaptığımız
tercihlere bakarak bizleri tanıyor ve çok daha kolay etkilemeyi
başarabiliyor.

Örneğin cep telefonlarımız ekranları açık olmasa
bile bizi dinleyip, seslendiğimizde verdiğimiz komutlara göre bize
seçenekler sunabiliyor. Birçoğumuzun kullandığı bir popüler soysal ağ
uygulaması hem arkadaş çevremizi hem de sürekli birlikte zaman
geçirdiğimiz insanların verisini kullanarak yeni arkadaşlar
önerebiliyor. Peki, bu uygulamalar topladıkları verileri bizi
yönlendirmek için kullanırsalar?

Geçtiğimiz yüz yılın modern
köle oluşturmak için kullandığı yöntem her ne kadar bu yüzyılda da işe
yarıyor olsa da artık çok daha güçlü silahlarla kuşatılmış durumdayız.
Teknoloji sayesinde sistem sadece sahip olmayı istememize değil neye
sahip olmamız gerektiğine de kendisi karar verip bizi modern köleler
haline getirmeye çalışıyor. Örneğin; yakın zamanda popüler bir dizi,
film platformunda yayınlanan ilginç bir filmin uyguladığı yeni yöntem
dikkatleri üzerine çekiyor.

Bu film, siz filmi izlerken bir
taraftan da başrol oyuncusunun çeşitli karar anlarında ne yapması
gerektiğine ekrandan seçimler yaparak sizin karar vermenizi istiyor.
Böylece filmde seçimleri siz yapıyormuş ve filmi gerçekten yaşıyormuş
gibi hissediyorsunuz. Hatta filmdeki kararlara sizde ortak olarak sanki
filmi yeniden çekiyormuşsunuz gibi de düşünebilirsiniz.

Her ne
kadar bu sistem bize daha iyi bir film izleme şansı tanıyormuş gibi
görünse de bir taraftan da kullanım alışkanlıklarımızın yanı sıra hangi
koşullarda ne tür kararlar vermeye meyilli olduğumuzu öğrenebilir. Bir
yapay zekanın sizin karar verme şeklinizi öğrendiğini ve sizi istediği
şekilde karar vermeniz için yönlendirdiğini hayal edin. Siz kendinizin
karar verdiğini düşüneceksiniz ancak sistem sizi istediği şekilde
yönlendirmiş olacak. İşte günümüz dünyasının modern köleler oluşturmak
için gizli planı bu. Peki, siz bu savaşa hazır mısınız?