Peygamberimiz Hz. Muhammed(a.s.v.)’in Mucizelerinden Örnekler

*Ey insan, ibret alınız! Kurt, arslan, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tanıyor, itaat ediyorlar. Sizlerin hayvandan, kurttan aşağı düşmemeye çalışmanız iktiza eder. Mucize; peygamberlerin, nübüvvetini insanlara ispat etmek için, insanların yapmaktan aciz olduğu bir takım  işlere mahzar olmalarıdır. Mucizeleri, Allah, peygamberlerini teyit ve tasdik için, ihtiyaç durumunda ikram eder. Bütün peygamberlerin hayatında mucize vuku bulmuştur. Dolayısıyla […]

*Ey insan, ibret alınız! Kurt, arslan, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tanıyor, itaat ediyorlar. Sizlerin hayvandan, kurttan aşağı düşmemeye çalışmanız iktiza eder.

Mucize; peygamberlerin, nübüvvetini insanlara ispat etmek için, insanların yapmaktan aciz olduğu bir takım  işlere mahzar olmalarıdır. Mucizeleri, Allah, peygamberlerini teyit ve tasdik için, ihtiyaç durumunda ikram eder. Bütün peygamberlerin hayatında mucize vuku bulmuştur. Dolayısıyla bir kanun-u İlahi hükmündedir.

Günümüz İslam alimlerinden Bediüzzaman Hazretlerine göre peygamberlerin mucizelerinde iki gaye ve hikmet takip edilmiştir. Birisi, peygamberliklerini halka tasdik ve kabul ettirmek; ikincisi sosyal hayatın terakkisi için lâzım olan örnekleri insanoğluna göstererek, o mucizelerin benzerlerini meydana getirmeleri için onları teşvik etmektir.

İslam alimleri  Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s.v.) hayatta iken gösterdiği mucizlerin sayısının bin kadar olduğunu ifade edereler.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.v.) mucizlerden 300 mucizeyi Bediüzzaman Hazretleri Mektubat adlı eserinin 19. Mektup bölümünde “Mucizat-ı Ahmediyye” başlığı altında yazmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Mucizat-ı Ahmediye risalesinde yazdığı “Hayvanat cinsi” ile ilgili bir kısım mucizeleri sizlere aktarmak istiyoruz.

*******

ON BEŞİNCİ İŞARET

Nasıl ki taşlar, ağaçlar, kamer, güneş onu tanıyorlar, birer mu’cizesini göstermekle nübüvvetini tasdik ediyorlar. Öyle de, hayvânat taifesi, ölüler taifesi, cinler taifesi, melâikeler taifesi o zât-ı mübareki tanıyorlar ve nübüvvetini tasdik ediyorlar ki, onlar, onu tanıdıklarını, herbir taifesi bazı mu’cizâtını göstermekle gösteriyorlar ve nübüvvetinin tasdikini ilân ediyorlar. Şu On Beşinci İşaretin Üç Şubesi var.

BİRİNCİ ŞUBESİ: Hayvânat cinsi, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı tanıyorlar ve mu’cizâtını da izhar ediyorlar. Şu Şubenin çok misalleri var. Biz yalnız burada, meşhur ve mânevî tevatür derecesinde kat’î olmuş veya muhakkıkîn-i eimmenin makbulü olmuş veya ümmet telâkki-i bilkabul etmiş olan bir kısım hâdiseleri, nümune olarak zikredeceğiz.

Birinci hâdise: Mânevî tevatür derecesinde bir şöhretle, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Ebu Bekri’s-Sıddık ile, küffârın takibinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-ı Hira’nın kapısında, iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri ve örümcek dahi, perdedar gibi, harika bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir. Hattâ, rüesa-yı Kureyş’ten, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın eliyle Gazve-i Bedir’de öldürülen Übeyy ibni Halef mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: “Mağaraya girelim.” O demiş: “Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Hazret-i Muhammed tevellüt etmeden bu ağ yapılmış gibidir. Bu iki güvercin işte orada duruyor. Adam olsa orada dururlar mı?” İşte bunun gibi, mübarek güvercin taifesi, feth-i Mekke’de dahi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın başı üzerinde gölge yaptıklarını, İmam-ı Celîl ibni Veheb naklediyor.

Hem nakl-i sahihle Hazret-i Aişe-i Sıddıka haber veriyor ki: Güvercin gibi, dâcin denilen bir kuş hanemizde vardı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hazır olsaydı, hiç debelenmezdi, sükûtla dururdu. Ne vakit Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm çıksaydı, o kuş başlardı harekete; giderdi, gelirdi, hiç durmuyordu. Demek o kuş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı dinliyordu, huzurunda temkinle sükût ederdi.

İkinci hâdise: Beş altı tarikle, mânevî bir tevatür hükmünü almış kurt hâdisesidir ki, bu kıssa-i acibe çok tariklerle meşhur Sahabelerden nakledilmiş. Ezcümle, Ebu Saidi’l-Hudrî ve Selemeti’bnü’l-Ekvâ ve İbni Ebî Veheb ve Ebu Hüreyre ve bir vak’a sahibi çoban (Uhban) gibi müteaddit tariklerle haber veriyorlar ki:

Bir kurt, keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Zi’b demiş: “Allah’tan korkmadın, benim rızkımı elimden aldın.” Çoban demiş: “Acaip, zi’b konuşur mu?” Zi’b ona demiş: “Acip senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zât var ki sizi Cennete davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz.” Bütün tarikler kurdun konuşmasında müttefik olmakla beraber, kuvvetli bir tarik olan Ebu Hüreyre, ihbarında diyor ki: Çoban kurda demiş: “Ben gideceğim. Fakat kim benim keçilerime bakacak?” Zi’b demiş: “Ben bakacağım.” Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı görmüş, iman etmiş, dönüp gitmiş. Zi’bi çoban bulmuş; zayiat yok. Bir keçi ona kesmiş; çünkü ona üstadlık etmiş.

Bir tarikte, rüesa-yı Kureyş‘ten Ebu Süfyan ile Safvan bir kurdu gördüler, bir ceylânı takip edip Harem-i Şerife girdi. Kurt dönmüş; sonra taaccüp etmişler. Kurt konuşmuş, risalet-i Ahmediyeyi haber vermiş. Ebu Süfyan, Safvan‘a demiş ki: “Bu kıssayı kimseye söylemeyelim. Korkarım, Mekke boşalıp onlara iltihak edecekler.”

Elhasıl, kurt kıssakat’î ve mânevî mütevatir gibi kanaat verir.

Üçüncü hâdise: Beş altı tarikle, mühim Sahabelerden nakledilen cemel hâdisesidir ki:

Ezcümle, Ebu Hüreyre ve Sa’lebe bin Malik ve Câbir ibni Abdullah ve Abdullah ibni Cafer ve Abdullah ibni Ebî Evfa gibi müteaddit tarikler ve o tariklerin

başındaki Sahabeler müttefikan haber veriyorlar ki: Deve gelmiş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma tahiyye-i ikram nev’inden secde edip konuşmuş. Ve birkaç tarikte haber veriliyor ki, o deve bir bağda kızmış, vahşi olmuş, yanına kimseyi sokmuyor, hücum ediyordu. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm girdi; deve geldi, ikrâmen secde etti, yanında ıhtı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm yular taktı. Deve, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma dedi: “Beni çok meşakkatli şeylerde çalıştırdılar; şimdi de beni kesmek istiyorlar. Onun için kızdım.” Deve sahibine söyledi: “Böyle midir?” “Evet” dediler.

Hem Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Adbâ ismindeki devesi, vefat-ı Nebevîden sonra kederinden ne yedi, ne içti, tâ öldü. Hem o deve, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile mühim bir kıssayı konuştuğunu, Ebu İshak-ı İsferânî gibi bazı mühim imamlar haber vermişler.

Hem nakl-i sahihle, Câbir ibni Abdullah‘ın bir seferde devesi çok yorulmuştu, daha yürüyemiyordu. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm o deveye ufak bir dürtmekle dürttü. O deve, o iltifat-ı Ahmedîden o kadar bir çeviklik, bir sevinçlik peydâ etti ki, daha sür’atinden dizgini zaptedilmiyor, yolda yetişilmiyordu; Hazret-i Câbir haber veriyor.

Dördüncü hâdise: Başta İmam-ı Buharî, eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: Bir defa, gecede, Medine-i Münevverenin haricinde, düşman hücum ediyor gibi mühim bir hâdise işâa edildi. Sonra cesur atlılar çıktılar, gittiler. Yolda görüyorlar; bir zât geliyor. Baktılar, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdır. Ferman etmiş: “Birşey yoktur.” Meşhur Ebu Talha‘nın atına binip, şecaat-i kudsiyesi muktezasınca herkesten evvel gitmiş, tahkik etmiş ve dönmüştü. Ebu Talha‘ya ferman etmiş: وَجَدْتُ فَرَسَكَ بَحْرًا Yani, “Senin atın, sarsmadan, gayet çabuktur.” Halbuki, Ebu Talha‘nın atı, katuf tabir edilen, yürüyüşsüz kısmındandı. O geceden sonra, hiçbir at ona karşı yürüyüşte mukabele edemiyordu.

Hem nakl-i sahihle, bir defa Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm seferde, namaz kılacak vaktinde, atına dedi: “Dur.” O da durdu, namaz bitinceye kadar hiçbir âzâsını kımıldatmadı.

Beşinci hâdise: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârı Sefine, Yemen Valisi Muaz ibni Cebel‘in yanına gitmek için, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan emir alıp gitmiş. Yolda bir arslan rast gelmiş. O Sefine ona demiş: “Ben Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârıyım.” Arslan ses verip ayrılmış, ilişmemiş. Diğer bir tarikte haber veriyorlar ki: Sefine döndüğü vakit yolu kaybetmiş. Bir arslana rast gelmiş; arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.

Hem Hazret-i Ömer‘den haber veriyorlar ki, demiş: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanına bir bedevî geldi. Arapça “dabb” denilen bir susmar, yani keler elindeydi. Dedi: “Eğer bu hayvan sana şehadet etse ben sana iman getiririm, yoksa iman getirmem.” Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm o hayvandan sordu. O susmar, fasih bir dille, risaletine şehadet etti.

Hem Ümmülmü’minîn Ümmü Seleme haber veriyor ki: Bir ceylân Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmla konuşmuş ve risaletine şehadet etmiş.

İşte bunun gibi çok misaller var. Hem de kat’î şöhret bulmuş birkaç nümuneyi gösterdik. Ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı tanımayana ve itaat etmeyene deriz:

Ey insan, ibret alınız! Kurt, arslan, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tanıyor, itaat ediyorlar. Sizlerin hayvandan, kurttan aşağı düşmemeye çalışmanız iktiza eder.

(Kaynak: Bediüzzaman Said Nursi – Mektubat – 19. Mektup (Mucizat-ı Ahmediyye Risalesi) – Türkiye Diyanet Vakfı yayınları – Sayfa: 195 – 198)

 

Exit mobile version