Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan katıldığı “Varoluştan Anlam Arayışına Psikoloji Sohbetleri” programında Allah’ın varlığı ve Tevhîd inancı hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. İnsanın yaratılışındaki mükemmelliğe dikkat çeken Tarhan, insanın dünyaya gelme evresinin ne tesadüf rüzgarları ne de kimyasal oluşumlarla açıklanamayacağını ancak mükemmel bir tasarımcının ürünü olacağını ifade etti.
“Zamandan ve mekândan bağımsız evrenin varlığı kanıtlandı”
Evrenin varoluşu hakkındaki sorgulamaların fizikçilerin çalışmalarıyla netlik kazandığını ifade eden Tarhan, ‘Kuantum Dolanıklık’ ile evrenin zamandan ve mekândan bağımsız yönünün kanıtlandığını aktardı. Tarhan; “İnsan psikolojisini analiz ederken önceden insanın sadece bio-psikososyal model olduğu biliniyordu. Fakat son yıllarda kuantum dinamiğindeki gelişmelerle, ışıktan daha hızlı yani zamandan ve mekândan bağımsız bir varoluş olduğu kanıtlandı. Madde içerisinden olmayan bir evren var bunu Kuantum Dolanıklık kanıtlamış oldu. Samanyolu galaksisinin bir ucundan bir ucuna aşağı yukarı 105.000 ışık yılı tutuyor, aynı anda elektronlar ya da protonlar aynı anda aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağıya doğru dönüyor birbirleriyle konuşuyorlar. Bir proton diğer 105.000 ışık yılı uzaklıkta olan protonla eş zamanlı hareket ediyor. Bu şunu gösteriyor, zaman ve mekândan bağımsız bir evren yani madde ötesi bir evren var. Kuantum evrenine göre aynı anda hem varız hem yokuz. Zaman dediğimiz şey aynı zamanda geçmiş hem var hem yok, gelecek hem var hem yok. Bu artık bir teori olmaktan çıktı. Fizikçiler mükemmel bir gerçeklik karşısından insanın varoluşu üzerinde çalışıyorlar. Mesela genler nasıl işliyor, bunun üzerinde duruyoruz. Bir uçta mikro kozmos, atomlar var bir uçta makro kozmos var uzay var. Mikro kozmostan makro kozmosa kadar müthiş bir evren var. Makro kozmosun ötesinde de aynı zamanda madde ve zamandan bağımsız, zaman ve mekândan münezzeh Kuran-ı Kerim’in tabiriyle, başka bir gerçek var. Bu gerçeklik kanıtlanmış oldu. Bu müthiş bir tasarımın varlığına işarettir.” dedi.
“Evrendeki mükemmel tasarımı Tevhid inancı açıklıyor”
Evrenin büyük bir zekânın tasarımı olduğunu ifade eden Tarhan, bu yaratıcının tek ve bir olduğunu, Tevhid inancına işaret ettiğini aktardı. Tarhan; “Evredeki bu atomaltı parçacıkların hareketinden DNA’daki dizilimine kadar hepsi bir tasarım ürünü. O halde bunu nasıl bir tasarım olduğuyla bilim ilgileniyor. İşte Tevhid bunu açıklıyor. Neden böyle bir evren var? Bu nasıl bir güç, zekâ, irade olursa tek tanrıya işaret eder? Tanrı tasavvurumuzun doğru oturması gerekiyor. Akla en yakın yol hangisidir onu bulmak gerekiyor. Tevhid biliyorsunuz kelime karşılığı, birleme yani her şeyi bir olan Allah’a verme. Yani tek bir yaratıcı var. Mutlak iradesi, mutlak ilmi, mutlak kudreti, mutlak hikmeti olan bir yaratıcıya vermek gerekiyor. Mutlak ne demek burada, sınırsız mesela onun dışındaki her şey örneğin insanın gücü sınırlı. Nasıl bir Tevhid inancı olmalı? Bazı insanlar ‘Tanrı var da bu kötülükleri neden yarattı?’ diye sorgular. Bunu yarattığına göre her şeyi iyi yapma gücü yoksa o zaman tanrı değildir diyor ya da bunu bilerek yaptıysa böyle kötülükleri neden yaptı o zaman yine tanrı değildir diye itiraz ediyorlar. Tevhid inancı tüm bu sorulara sınav diyalektiğiyle cevap veriyor. Deprem yaşadık, çeşitli hastalıklar, fırtınalar ve musibetler var. Böyle durumlarda Tevhid inancı insanı müthiş teselli edebiliyor. Tevhid inancı dünya saadeti açısından da çok önemli.” ifadelerini kullandı.
“İnsanın yaratılışı tesadüf rüzgarlarıyla olacak bir şey değil”
İnsanın yaratılışındaki mükemmelliğe dikkat çeken Tarhan, insanın dünyaya gelme evresinin ne tesadüf rüzgarları ne de kimyasal oluşumlarla açıklanamayacağının dikkatini çekti. Tarhan; “Genetik ile uğraşanlar DNA’nın kendi kendine olduğunu söyleyebiliyor. Halbuki mesela Kur’an – ı Kerim’de ilk ‘Oku’ diyor. Oku dedikten sonra ikinci ayet ne? Alak suresi, bu sure embriyoyu anlatıyor. Bir et parçası 9 ay 10 gün sonra insan oluyor. Şimdi anne karnında sperm ve yumurta birleşiyor. Oradaki homozigot oluyor zigot. Ondan sonra bölünüyorlar annenin DNA’sı ile babanın DNA’sı karışıyor, bazen de annenin babanın DNA’sı olmuyor. Tam yüz yüze geliyor, ikisi de iç taraftan DNA geçiyor. Ortasında bir düğüm var, sentromer, kromatin iplikleri oluşuyor. O şekilde genetik geri gidiyor ve bunlar hep doğru karar vererek bölünüyor. Bazen sinir hücresi oluyor, bazen kalp hücresi oluyor, bazen göz hücresi oluyor, sürekli bölünüyor. Fakat hep doğru kararlar vererek bölünüyor. 9 ayın sonunda, o içinde yaşamadığı, hiç görmediği, bilmediği bir ortamdan birdenbire gözün kullanıldığı, kulağın kullanıldığı, beynin kullanıldığı bir ortama çıkıyor. Anne karnında, hiçbir kötülükten etkilemiyor, güvenli bir ortam. Gayet rahat bir ortam, göze, kulağa, kola, bacağa ihtiyaç yok ki orada. Eğer tesadüfen varoluşu savunan evrimcilerin dediği gibi tesadüfü varoluş nasıl olabilir, hep doğru karar vererek hücreler bölünüyor 9 ay 10 gün sonra bebek dünyaya geliyor. Bu ancak programlanmış bir şeyle olabilir. Tesadüf rüzgarları ile, kimyasal krizlerle olacak bir şey değil. Akıl yürütme yöntemini de Allah’ta buluyorsun onun için. Gözle görmüyorsun, kapalı gözle görmüyorsun ama akıl gözüyle Allah’ı görüyorsun bu ancak Tevhid inancıyla açıklanabilir. Bir gemide iki kaptan olsa da kavga çıkar. O zaman diyorsun ki, bu DNA’yı yapan Allah’tır diyorsun, bunu yapan ancak tek bir yaratıcıdır diyorsun. Her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden bir güç olmalı diyorsun, tanrı tasavvurunu bu şekilde yapmak gerekiyor.” dedi.
“DNA kâinatta her şeyin tek elden çıktığını gösteriyor”
Bilimsel gelişmelerin bilim adamlarını Tevhid inancı ve İslam dinine sevk ettiğine dikkat çeken Tarhan, özellikle Batı dünyasının bilim aracılığıyla Allah’a yaklaşacağını ifade etti. Tarhan; “Kuantum varlık âlemi dediğimiz şeyin son noktasında geçiyor. Kur’an-ı Kerim’de buna ‘sidre-i münteha’ yani son nokta deniyor. Burada varlık âlemi bitiyor, bu kara delikler büyük ihtimal onları gösteriyor. Orada zaman ve mekândan bağımsız, aslında şu anda biz maddenin içerisindeyken bile zaman ve mekândan bağımsız çalışan atom altı parçacıklarımız var. Kur’an’da mühür, sikke, patent, damga ve turayı ifade eden kavramlar çok kullanılıyor. Mesela bir eşya alıyorsun onun nerede üretildiğini, kime ait olduğunu karekodlar aracılığıyla öğreniyorsun. DNA da kâinatta aynı şekilde her şeyin tek elden çıktığını gösteriyor. Denizden ilk canlının çıkışı, ayaklarının olması, kertenkeleden tut timsaha kadar hepsinde uzuvlarının birbirinin devamı gibi olmasını evrene bağlıyorlar. Aslında bu yaratanın tek olduğunun kanıtı, evrenin değil. Bir yosunun DNA’sının %50-60’ı, insan DNA’sına benziyor. Şempanze DNA’sı %94 insanla aynı diyorlar. Bu demektir ki bu canlıların ustası aynı, hepsi tek elden çıkıyor. Tevhidi kabul etmiş ama Müslümanlığı kabul etmemiş çok bilim adamı var. Bugün internet sayesinde bilgiye ulaşım daha kolay, onun için hakikat birdenbire hızla yayılacak. Mesela bir hafta önce yapraklar kuruydu şimdi yemyeşil oldu birdenbire. Aynı bunun gibi insanların hakikati bulacağını özellikle, Batı dünyasında bunun yaşanacağını tahmin ediyorum. Hakikati arama eğilimi neticesinde hakikat budur diyerek İslam’ı bulacaklar. 2022’de bilimsel olarak mevcut fizik olarak kabul edilen, Einstein fiziği bitti. Zaman kavramı izafi kabul ediliyordu ve ışık hızı biterse dünya biter anlayışı vardı. Şimdi ise ışık hızının üstünde bir dünya var. Bu fizikçileri, biyologları Allah’a yaklaştıracaktır. Batı dünyası hakikati bilim yoluyla bulacak gibi gözüküyor.” ifadelerini kullandı.
“Allah’ın varlığına kanıt arıyorsan kanıt her yerde var”
Allah’ın varlığına kanıt arayanlar için her yerde kanıtlar bulunduğunu ifade eden Tarhan, önemli olanın bu kanıtları görebilmek olduğunu söyledi. Tarhan; “Allah’ın varlığına kanıt arıyorsan kanıt her yerde var. Allah’ın her şeyde olan o kudret elini görmemiz lazım, o gözle bakmazsan göremezsin. Burada bakış açısı çok önemli, akıl gözüyle bakacaksın ama sadece kafa gözüyle Allah’ı görmeye çalışıyorlar. Yusuf İslam’ın Müslüman olma hikayesi de enteresandır. Büyük Okyanus’ta sörf yaparken bir dalganın altında kalıyor ve tam ölmek üzereyken: “Ey Tanrım, eğer varsan ben kurtulurum o zaman seni arayıp bulacağım.” diyor ve kurtuluyor. Samimiymiş demek ki daha sonra Müslüman oluyor. Hatta; “Eğer önce Müslümanları tanısaydım, Müslüman olmazdım.” diyor. Önce Kuran- ı Kerim’i bulduğu için Müslüman oluyor. Müslümanlar kötü örnek olduğu için şu anda bu çağın böyle olmasına biz neden oluyor ve insanların Müslüman olmalarını kötü örnek olarak engelliyoruz. Siyaseti fazla yücelttiğimiz, maddeyi fazla yücelttiğimiz için böyle oluyoruz. İslami fobinin kök salmasına biz sebebiyet veriyoruz. Onun için düşmanı taşlayarak, Batılıları kötüleyerek kendimizi kurtaramayız. Bu Doğu toplumlarının en büyük zaafıdır. Bizde de şu anda Batı düşman diyoruz, kötü diyoruz sorunu ona yıkıyor ve kendimizi kandırıyoruz. Batı’nın da iki yüzü vardır. Birincisi hakikati arayan, ilimle meşgul olan Batıdır. Diğeri ideoloji olmuş, siyasi Batıdır. Biz birinci yani hakikati arayan Batıya hitap edersek, orada hakikati bulacaklar. Ama bizim bu suçlayıcı, yargılayıcı tavırlarımız; psikolojide buna ‘Projeksiyon Savunma Mekanizması’ deniyor. Bu yöntem kişiyi geçici olarak rahatlatıyor fakat bu paranoid kişilerde, egosu kabarık ve kendini sorgulamayan kişilerde vardır.” şeklinde konuştu.
Kaynak: ÜHA