ŞAİR ALİ ÖZDOĞAN
EY HEKİM
Nimet içre bin nimettir kısmettir hizmet-i hayat
Kimi vâsıl olur bilmez tefekkür eylemez heyhat
Vasl-ı nîmete ücrettir gel ol tıfl’a göster şefkat
Şakacıktan eyle beyât güldür o can bulsun sıhhat
NEY
Kamışlıktan kesileli feryad’da inler neyler
Ah o firkat od’a yanan kendisin nasıl eyler
Gör şu den’i Dünya gurbet gel göçmeden gurûb et
Zehri nefsine şurûb et fânide kalan neyler
BİZDEN BEKLENEN
Madem aşk taşır bildik şu nâzenin çiçekler
Var edip ikrâm eden acep bizden ne bekler
Rabbimiz binler şükür hamd ve senâlar olsun
Gönül huşuyla dolsun aşkla çarpsın yürekler
ŞU HAYAT
Hâlim sorar hep bana dilinde midir islam
Nefsim kuşatmış sanki ne yapsam kurtulamam
Erteleyip dururum zaman çok darmış ne gam
Şu hayat zannettiğim anî kırılır bir cam
GEL NEFSİNİ ARINDIR
Gel nefsini arındır tebliğ tahakküm değil
Kendine muhabbetin şer’î bir hüküm değil
Yalan o hamiyyetin hem pek düşük kıymetin
Bir muammâ tiynetin benliğin yüküm değil
FİİLİ FAİLE SOR
Yaratan’ın murâdını ona sormaz mı ilim
Bak o ne istiyor gülüm seninki sanki filim
Gel hem aklınla birlikte fiili fâile sor
Olma binler hikmete kör yetti eyleme zulüm
HAK YALANLA BİR OLMAZ
Dilinde bin hakikat kursakta haram lokma
Hadi ordan edepsiz beni günâha sokma
Önce sen kendine bak yalanla bir olmaz hak
İç kirini eyle pâk insan olmaktan korkma
AKLI GÖZDE BİLİMCİ
Dünya gemiye bir misal deniz olmuş bize fezâ
Kimi takmaz aklı gözde çağdaş bilimcidir kezâ
Bakmaz da top mermisinden yetmiş beş kat fazla hıza
Rab emrine etmez rıza zira kafada arıza
BİR DEVASIZ DERT
Bilmedim yar sînesinden bir sürur var bin cefâ
Ah başım yaslansa durmaz iftirak koymaz safâ
Bir devâsız dert ki inler âşikân vâ esefâ
Ah başım yaslansa durmaz iftirâk koymaz safâ
GÖNÜL
Cümle mecaz aşklara kapandı bâb-ı gönül
Şevk ararken ruhuna andı rebâb’ı gönül
Topraktan gelen sâdâ içti ol âb’ı demde
Dâr’ı fâni’de tende gurbet erbâb’ı gönül
GÖNÜL
Ne şol faniye aşık ol ne aşka bağlan gönül
Hu hu de Rabbi zikreyle gel aşkla bağlan gönül
KENDİYLE BARIŞIK!..
Ah efendim ne tuhaf söz şu kendiyle barışık
E kendinde nefis var ya demek o da karışık
Hem etmeyen insan mıdır şol rezil nef’sle cidâl
Sen sen ol eyle itidal işe şeytan katışık
GURUR
Sergiler ya mimiğinden fırlatıp unvanını
Ağzı sussa beden söyler sallar dört bir yanını
Gurur desen çıkmış aya hak getire ar hayâ
Aşkı hevâ ucub riyâ unutmuş son ânı’nı
BİLMİŞLİK
Zahirdir ah kendin bilmiş göstermek ya gayesi
Bir meşhura yama olur gelir güya payesi
Kanmaya gör tanır ânı kaç okkadır bu millet
Anlar illet tiksindirir toplumun pespayesi
KURTARIR MI ACEP!…
Kurtarır mı beni acep emr-i Rab sorgusundan
Acz vü fakrle toprak olmuş günah içre bir beşer
RAHMET TECELLİLERİ
Gafletimdir Vuslatı her dem gösteren fîrak
Ey ye’se düşmüş gönül artık feryadı bırak
Rahmet tecellileri olmaz ki senden Irak
Tevekkül eyle dâim işi Rahman’a bırak
GÖNÜL
Derd-i aşka çekme hâtem örtme şol bâb-ı gönül
Derttir deyu tutma mâtem Hakka yol bâb-ı gönül
Mecaza hor bakma madem gör ol erbâb-ı gönül
Derttir deyu tutma mâtem Hakka yol bâb-ı gönül
AŞIK EFENDİ
Leyla ne bilir kendinden yahut şu aşık mecnun
Gaflete düşmüş kör cünûn Hüdâ mülküne meftun
Güneşi camda gördün sen be hey aşık efendi
Öğren aşk ne hem kim verdi camdan kurtulsun ufkun
LİSAN-I HALE DİKKAT
Mâlumâtı çok zâhir ah zât-ı âlînizin
Kelamından bin hikmet damlıyor kâlinizin
Her ânı hizmet olsa gün hem leyâlinizin
Yazık şeytan meftûnu lisân-ı hâlinizin
Tenbih:
Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır.. öyle de; suretperestlik ve üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve manayı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır. Hattâ bir nükte-i zarafet için veya kafiyenin hatırı için, çok edib edebde edebsizlik etmeye şimdiden başlamışlardır. Evet lafza zînet verilmeli, fakat tabiat-ı mana istemek şartıyla.. ve suret-i manaya haşmet vermeli, fakat mealin iznini almak şartıyla.. ve üslûba parlaklık vermeli, fakat maksudun istidadı müsaid olmak şartıyla.. ve teşbihe revnak vermeli, fakat matlubun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla.. ve hayale cevelan ve şaşaa vermeli, fakat hakikatı incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikata misal olmak ve hakikattan istimdad etmek şartıyla gerektir.
Alıntı; Muhakemat..