RUBAİ MISRALARINDA HİKMET DAMLALARI (16)

ŞAİR ALİ ÖZDOĞAN

EY HEKİM

Nimet içre bin nimettir kısmettir hizmet-i hayat

Kimi vâsıl olur bilmez tefekkür eylemez heyhat

Vasl-ı nîmete ücrettir gel ol tıfl’a göster şefkat

Şakacıktan eyle beyât güldür o can bulsun sıhhat

NEY

Kamışlıktan kesileli feryad’da inler neyler

Ah o firkat od’a yanan kendisin nasıl eyler

Gör şu den’i Dünya gurbet gel göçmeden gurûb et

Zehri nefsine şurûb et fânide kalan neyler

BİZDEN BEKLENEN

Madem aşk taşır bildik şu nâzenin çiçekler

Var edip ikrâm eden acep bizden ne bekler

Rabbimiz binler şükür hamd ve senâlar olsun

Gönül huşuyla dolsun aşkla çarpsın yürekler

ŞU HAYAT

Hâlim sorar hep bana dilinde midir islam

Nefsim kuşatmış sanki ne yapsam kurtulamam

Erteleyip dururum zaman çok darmış ne gam

Şu hayat zannettiğim anî kırılır bir cam

GEL NEFSİNİ ARINDIR

Gel nefsini arındır tebliğ tahakküm değil

Kendine muhabbetin şer’î bir hüküm değil

Yalan o hamiyyetin hem pek düşük kıymetin

Bir muammâ tiynetin benliğin yüküm değil

FİİLİ FAİLE SOR

Yaratan’ın murâdını ona sormaz mı ilim

Bak o ne istiyor gülüm seninki sanki filim

Gel hem aklınla birlikte fiili fâile sor

Olma binler hikmete kör yetti eyleme zulüm

HAK YALANLA BİR OLMAZ

Dilinde bin
hakikat kursakta haram lokma

Hadi ordan
edepsiz beni günâha sokma

Önce sen
kendine bak yalanla bir olmaz hak

İç kirini
eyle pâk insan olmaktan korkma

AKLI GÖZDE BİLİMCİ

Dünya gemiye bir misal deniz olmuş bize fezâ

Kimi takmaz aklı gözde çağdaş bilimcidir kezâ

Bakmaz da top mermisinden yetmiş beş kat fazla hıza

Rab emrine etmez rıza zira kafada arıza

BİR DEVASIZ DERT

Bilmedim yar sînesinden bir sürur var bin cefâ

Ah başım yaslansa durmaz iftirak koymaz safâ

Bir devâsız dert ki inler âşikân vâ esefâ

Ah başım yaslansa durmaz iftirâk koymaz safâ

GÖNÜL

Cümle mecaz aşklara kapandı bâb-ı gönül

Şevk ararken ruhuna andı rebâb’ı gönül

Topraktan gelen sâdâ içti ol âb’ı demde

Dâr’ı fâni’de tende gurbet erbâb’ı gönül

GÖNÜL

Ne şol faniye aşık ol ne aşka bağlan gönül
Hu hu de Rabbi zikreyle gel aşkla bağlan gönül

KENDİYLE BARIŞIK!..

Ah efendim ne tuhaf söz şu kendiyle barışık

E kendinde nefis var ya demek o da karışık

Hem etmeyen insan mıdır şol rezil nef’sle cidâl

Sen sen ol eyle itidal işe şeytan katışık

GURUR

Sergiler ya mimiğinden fırlatıp unvanını

Ağzı sussa beden söyler sallar dört bir yanını

Gurur desen çıkmış aya hak getire ar hayâ

Aşkı hevâ ucub riyâ unutmuş son ânı’nı

BİLMİŞLİK

Zahirdir ah kendin bilmiş göstermek ya gayesi

Bir meşhura yama olur gelir güya payesi

Kanmaya gör tanır ânı kaç okkadır bu millet

Anlar illet tiksindirir toplumun pespayesi

KURTARIR MI ACEP!…

Kurtarır mı
beni acep emr-i Rab sorgusundan

Acz vü
fakrle toprak olmuş günah içre bir beşer

RAHMET TECELLİLERİ

Gafletimdir Vuslatı her dem gösteren fîrak

Ey ye’se düşmüş gönül artık feryadı bırak

Rahmet tecellileri olmaz ki senden Irak

Tevekkül eyle dâim işi Rahman’a bırak

GÖNÜL

Derd-i aşka çekme hâtem örtme şol bâb-ı gönül

Derttir deyu tutma mâtem Hakka yol bâb-ı gönül

Mecaza hor bakma madem gör ol erbâb-ı gönül

Derttir deyu tutma mâtem Hakka yol bâb-ı gönül

AŞIK EFENDİ

Leyla ne bilir kendinden yahut şu aşık mecnun

Gaflete düşmüş kör cünûn Hüdâ mülküne meftun

Güneşi camda gördün sen be hey aşık efendi

Öğren aşk ne hem kim verdi camdan kurtulsun ufkun

LİSAN-I HALE DİKKAT

Mâlumâtı çok zâhir ah zât-ı âlînizin

Kelamından bin hikmet damlıyor kâlinizin

Her ânı hizmet olsa gün hem leyâlinizin

Yazık şeytan meftûnu lisân-ı hâlinizin

Tenbih:
Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır.. öyle de; suretperestlik ve üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve manayı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır. Hattâ bir nükte-i zarafet için veya kafiyenin hatırı için, çok edib edebde edebsizlik etmeye şimdiden başlamışlardır. Evet lafza zînet verilmeli, fakat tabiat-ı mana istemek şartıyla.. ve suret-i manaya haşmet vermeli, fakat mealin iznini almak şartıyla.. ve üslûba parlaklık vermeli, fakat maksudun istidadı müsaid olmak şartıyla.. ve teşbihe revnak vermeli, fakat matlubun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla.. ve hayale cevelan ve şaşaa vermeli, fakat hakikatı incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikata misal olmak ve hakikattan istimdad etmek şartıyla gerektir.
Alıntı; Muhakemat..