RUBAİ MISRALARINDA HİKMET DAMLALARI (33)

ÂDEMİ GÖR

Kimi dem neş’e demi kimi dem hüzün demi

Makamatla seyerân eylerken gör âdemi

Neşe hüzün eldemi sen bir bak nağmede mi

Makamatla seyerân eylerken gör âdemi

SÖYLESE BİLİM

Hayat nedir ya insan ne niçin bu kısa film

Murâdı nedir yapanın onu söyler mi bilim

Bekleyenle doldu gülüm mâzi denilen mezar

Haber var mı olduk bîzar ölüm geliyor ölüm

HAL-İ MELÂL

Gıybet hased sû-i zan
Sözünden taşar niza’n
Fitne kenardan sızan
Arzundan sonra iz’an
Hakkına hiç yok rızan

Sen hey herkese kızan
Düzgün mü senin hizan

Evin Araban faiz
Gözler harama hâiz
Torpil olmuş ferâiz
Nefsîni kıldın vâiz
Bütün ettiğin câiz

Sen hey herkese kızan
Düzgün mü senin hizan

YAZIK OLMUŞ MAYA

Katl-i vicdan eylemişten dur eyleme mübâyâ

Zehri koyar kolonyaya aman bekleme hayâ

Telâşe verir millete asıl sebeb illete

Düşmüş hâl-i rezâlete yazık bozulmuş maya

BİR YUDUM DÜNYA

Bir yudum dünya kim içe amma sermest olmaya

Bırakmaz ateş-i firâk sermesti mest olmaya

Binler hikmet çeşmesi var tez sen ânı bul gönül

Bul da âb-ı hayata gül bulan derdest olmaya

PERDE-İ HAYA

Yırtılıp da atılmış çoktan perde-i hayâ

Nerden geldi Allah’ım bunca karışık maya

İçte ruh gâib amma dış süslü zâhiri pâk

Hiç susmayan dile bak kuldan da utanmaya

BİMAR-I AŞK

Gönül düşme bir daha bimâr-ı aşka asla

Mısralar yandı yasla gör ateşle kıyasla

Ah gönül çare ise başın sîneye yasla

Mısralar yandı yasla gör ateşle kıyasla

KORONA

Fırsat dedi nefsi ona
Ruha bulaştı korona
Beden sağ amma ölüdür
Sen hep paradan sor ona

MİSAL-İ HÛT

Taam mıdır birbirine şu âdem misâl-i hut

Ne tedenni gavga-i kut hut’a der âdemi yut

HANGİ ÇAĞ

Hangi çağ bu diye diye sürüp gitmez ki hayat

Ah ölüm var ister anla ister inadda dayat

Ruhuma yâre imiş ânı kanattı firak

Ah şu deli gönlümün eylediği cevr’e bak

Desem mi âşıkanâ hâr içün gülü bırak

Ah şu deli gönlümün eylediği cevr’e bak

TENEKE

İnsan yaratılanı zannetme melâike

Boynunda uyarı var nefis taşır tehlike

Ger hikmet ile baksan hâlini eyler âyân

Elmas kalbî yaşayan nef’s düşkünü teneke

AŞK DENEN MUAMMA

O da Leyla gibidir fânidir fâni gönül

Mecnun misali seven hanidir hani gönül

Şu aşk denen muamma firaktır yakar amma

Kimden bul düşme gama Sânîdir Sânî gönül

ÂDEM NİÇİN DÜŞTÜ BU HALE

Nefes vü nef’s mi âdem niçün düştü bu hâle

Terakki-yi ruh erdem ah nâdide merhâle

Zaman-ı âhirdir bu şehri gün gibi geçüb

Şol üç günü tüketüb yakın eyler visâle

AŞKTAN ANLAMAYANLAR

Ne Ferhâd ne Mecnûn ne leylâda aşk

Ne candan habersiz süheylâda aşk

O meftûn-u camlar ne anlar ne aşk

Gönüller ki ondan o mevlâda aşk

AH GÖNÜL

Biâtı bezm-i elestte tende bî-hûş ah gönül

Hayât-ı cism’e dil-beste cûş-u hurûş ah gönül

Gâh tiz seste gâh âheste gizde sevdalı kafeste

Âbı hayat son nefeste eylese nûş ah gönül

GÖNÜL KIRIK

Gönül kırık yaralanmış hazanda sanki hezâr

Ne nağmenin tadı kalmış ne aşka kıldı nazar

Ki gam içinde gönüller o goncalara mezar

Ne nağmenin tadı kalmış ne aşka kıldı nazar

MAHPUS MUYUM BEDENDE

İstemem beni ben’de mahpus muyum bedende

Beni bana bırakma eyleme nefs’e bende

Şol nefsin tuzağı çok can kalır gibi tende

Vâveylâyı koparır kendi sur’u ötende