Bediüzzaman Said Nursi’nin 1911 yılında basılan “Münazarat” adlı eserinde yer alan “Din ve bilim” ile ilgili sözleri, Osmanlı’nın din, kültür ve akademi çevrelerinde büyük yankı yapmıştı.
O zamana kadar revaçta olan “din ve bilimin çatışma halinde olduğu” görüşünü çürüten Bediüzzaman Hazretleri bugün daha iyi anlaşılan sözleriyle “Din ile bilimi, vicdan ile aklı” barıştırmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi; Münazarat adlı eserinde din ve bilimi barıştıran formülünde şöyle diyor:
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”
BEDİÜZZAMAN’IN BU FORMÜLÜ, MİT BAŞKANI KALIN’IN, “İSLAM, AYDINLANMA VE GELECEK” ADLI KİTABINDA DA YER ALDI
MİT Başkanı Prof.Dr. İbrahim Kalın’ın; İnsan Yayınları’ndan çıkan ve birinci baskısı Ekim 2024 ayında yayımlanan 244 sayfalık “İslam, Aydınlanma ve Gelecek” adlı kitabında, Said Nursi’nin “din ve bilim çatışması”nı engelleyen bu önemli sözlerine de yer verdiğini görüyoruz.
Prof.Dr. İbrahim Kalın’ın “İslam, Aydınlanma ve Gelecek” adlı kitabının 126. Sayfasında yer alan tespitler şöyledir:
“Dinî dünya görüşünün güçlü olduğu modern öncesi çağda hiçbir bilim adamı, dine olan inancı güçlendirmek veya bilimsel araştırmanın dinî temellerini göstermek umuduyla Kur’an ayetlerini “bilimsel bir okumaya tabi tutmayı gerekli görmemişti. Ancak modern dönemin bir özelliği olarak, farklı dinlere ve mezheplere mensup pek çok inanan, dinî inançlarının teyit edilmesi için bilimlere başvurarak hem kutsal kitabın doğruluk değerini araştıracak hem de pozitivistlerin hegemonik saldırısını savuşturacak onaylar aramaktadır. Bu yaklaşımın İslâm dünyasındaki en önde gelen örneğini Said Nursi’de (1878-1960) buluyoruz.
Said Nursi’nin din ile bilim ilişkisine dair görüşleri 1800’lerin sonundaki kaba ve saldırgan pozitivizmin, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî ideolojisi haline getirildiği bir dönemde formüle edildi. Çağdaşlarının çoğunun aksine Nursi, zamanının bilimsel bulguları hakkında önemli ölçüde bilgi sahibiydi. Nursi’nin, Batı bilimine karşı koyma yöntemi basit fakat oldukça etkiliydi: Batı bilimine karşı tavır almak yerine, onun bulgularını teistik bakış açısıyla birleştirdi ve böylelikle bilim ile din arasındaki ciddi bir çatışmanın önüne geçti. Nursi, çağdaşlarının çoğu gibi, modern tabiat bilimlerinin gücünün fazlasıyla farkında olduğu için ve Risâle-i Nûr’da gördüğümüz üzere, tabiat bilimlerinin keşiflerinin evrensel nesnelliğine kesin olarak inanmıştı. (Nursi, meşhur aforizmalarından birinde insanlığın geleceği için kalp ve akıl birliğinin önemini vurgular. Fakat Nursi, aklı “çağdaş medeniyet bilimleri” (funûn-ı medeniyye) olarak nitelendirir: “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Said Nursi, Münazarat (İstanbul: Tenvir Neşriyat, 1978), s. 81.)
Ona göre, Kur’an ayetlerin modern fizik bilimlerinin gözüyle okumak yalnızca 19. yüzyıl pozitivizminin ve ampirizminin etkisi altına giren gençliğin imanını korumak için araçsal bir değere sahip değildi. Bu, aynı zamanda İslam inancını modern fizik bilimlerinin kesinliklerine dayanarak doğrulamak ve Kur’an’ın kozmik ayetlerini bilimsel keşifler matrisi içinde okumak için yeni bir yöntemin de başlangıcıydı.”
TEBRİK VE TAVSİYE
Sayın Prof.Dr. İbrahim Kalın’ı, büyük emek sarfederek hazırladığı bu çok önemli kitabından dolayı tebrik ediyoruz. Kitapseverlerimizi, -özellikle gençlerimizi- ve din ve bilim camiasını bu önemli kitabı alıp okumaya davet ediyoruz.