Süt Fabrikaları

MEHMET KIRKINCI’NIN YAZISI

Şeker
fabrikası,
şeker
pancarından şeker imal etmektedir. Yani, o koca fabrikanın vazifesi sadece
“şeker pancarı”ndaki pancar kelimesini silmek­ten ibarettir. Bu iş için
yüzlerce metrekarelik bir saha üzerine inşa edilmiş büyük bir fabrikaya ve bu
fabrikada çalışacak yüzlerce tahsilli kimselere ve işçilere ihtiyaç vardır.
Şimdi bu fabrikanın tekâmül ettiğini ve şeker panca­rından şeker elde edilmesi
yanında, fabrikanın bütün müştemilâtının da bu pancarla yenilendiğini
farzediniz. Şöyle ki:

Şeker
pancarı imalâta girdikten sonra fabrikanın motorlarından, kazan­larından ta en
küçük bir çiviye ve fabrika binasının duvarlarına kadar her şeyin bu pancardan
hisse aldığını ve tedricen yenilendiğini kabul ediniz. Bu takdirde karşımıza
bugünkü tekniğin hayâl dahi edemediği acayip bir fabrika çıkar.

Faraziyemizi
bir kademe daha ilerletelim:
Söz konusu fabrikanın yu­karıda bahsedilen
hususiyetleri taşımakla beraber, küçülerek bir bostan kulübesi kadar olduğunu
düşününüz. Böyle bir fabrikaya baha biçmek imkânsız olur.

Faraziyemize
şu noktaları da ilâve edelim:

Bu fabrika,
içindeki faaliyetler yanında kendisi de topyekûn bir hareket hâlinde bulunsun
ve kendi hammaddesini kendisi arayıp bulsun. Ve niha­yet; bu fabrikamız bir
taraftan şeker verirken, diğer taraftan da birkaç tane kendisi gibi şeker
fabrikası imâl etsin.

Yukarıda
tarif ettiğimiz fabrika, insanın hayâlinin katiyyen anlayama­yacağı kadar
hârika ve beşer takatinin çok fevkindedir.

İşte, her
bir koyun, Cenâb-ı Hakk’ın böyle bir fabrikasıdır. Bu fabri­ka ottan süt
yapmaktadır.
Şeker
pancarından şeker yapan fabrikaya göre büyüklüğü mukayese edilmeyecek kadar
küçüktür. Mezkûr fabrika, ham­maddesi olan otu kendisi toplamakta ve bu otlar
fabrikanın ağız denilen giriş kısmından geçtikten sonra bir taraftan süt
yapılmakta, diğer taraftan da fabrikadaki umum âlet ve cihazlar bu otla
yenilenmektedir. Bu ilâhî fab­rikanın bir vazifesi de ottan yün
yapmaktır. Bütün bu hârika keyfiyetler yanında, bunların hepsini gölgede
bırakacak en mühim husus; koyunun kuzu vermesi, yani bir kuzu fabrikası
olmasıdır.

Şeker
fabrikasının bir ustası olduğu hakikatını bir çocuğa dahi inkâr et­tirmek
mümkün değilken, böyle hârika bir fabrikanın sâniini inkâr edecek kadar gafilleşen
kimselere ne isim verilecektir?

Burada bir
hususa ayrıca işaret edelim: Bugün memleketimizin birçok yerlerinde süt tozu
fabrikaları vardır. Bu fabrikaların vazifesi sütü kurut­maktır. Bu iş için özel
ihtisas görmüş mühendislerden işçilere kadar, büyük bir kadro, faaliyet
göstermektedir. Ayrıca, ziraat fakültelerimizde de sütçü­lük kürsüleri
bulunmaktadır. Birçok profesörlere, doçentlere ve asistanlara sahip olan
kürsülerin kuruluş gayesi sütün anlaşılmasıdır.

Sütün İlâhî
bir san’at eseri, koyunun ise Cenâb-ı Hakk’ın insanların hizmetine verdiği
Rahmânî bir fabrika olduğu kabul edildiği takdirde, süt tozu fabrikasında
çalışan mühendislerden sütçülük profesörlerine kadar bütün bu zatlar, birer
mütefekkir olarak bu İlâhî san’atı incelemekle meşgul olur ve bir kıymet
kazanırlar. Yok eğer sütün yapılması koyuna verilirse, bu yüksek tahsilli
zatlar, koyunun yaptığını anlamaya çalışan câhil ve âciz kimseler derecesine
düşerler.

Yukarıda
verdiğimiz misâl, denizden bir damladır. Bütün fenler bu ger­çekle ölçüldüğünde,
mütefennin kimselerin tevhid yolunda mütefekkirlik makamı kazandıkları; tabiat
yolunda ise kendilerinin çok aşağısında bulu­nan mahlûkların yaptığını anlamaya
çalışan câhiller durumuna düştükleri görülür.