TÜRKİYE NEDEN HEDEFTE?
Son günlerde gündeme oturan “Anayasa Oylaması Referandumu” her nedense tek dişi kalmış batılı sözde medeniyet temsilcilerini hayli rahatsız etmeğe başladı.
Ülkemiz için duyulan bu rahatsızlık yeni değil. Kökleri en az iki yüz yıl öncesine dayanmaktadır. Ve 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot anlaşması ile de uygulama alanına konarak adım adım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Konuyla ilgili yaptığımız araştırma sonucu yazar M. Övür bir makalesinde şöyle demektedir.
“Türkiye’nin odağında olduğu 21. yüzyılın ilk büyük küresel savaşının içinden geçiyoruz. 15 Temmuz bu savaşta Türkiye’yi iç savaşa sürükleme ve küçültme darbesiydi.
Doğrusu küresel süreçler üzerine kafa yoranlar, Türkiye’ye yönelik böyle bir savaşın bu kadar erken başlamasını beklemiyordu. Bunun nedeni de hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğündeki Türkiye’nin yükselişi ve küresel güçleri rahatsız eden yeni siyasetiydi.
Bu duruş, özellikle 2013’ten sonra küresel güç odaklarını öyle kızdırdı ki, içeriden ve dışarıdan akla hayale gelmeyen saldırılar başladı. Birileri “Türkiye’nin dünya ekonomisine katkısı nedir ki küresel güç odakları savaş açsın” diyebilir ama bu doğru değil. Çünkü Türkiye’nin tarihsel derinliği, İslam coğrafyasını ve bölgesini etkileme gücü biliniyor. Kimse de bunu hafife almıyor.
Şimdi tam da 7 yıl önce kaleme alınan bir kitabı hatırlamakta yarar var. Kitabın yazarı, 15 Temmuz darbe gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının rotasını veren ve gölge CIA olarak bilinen Stratfor’un kurucusu George Friedman…
Friedman 2009’da yazdığı “Gelecek 100 Yıl, 21. Yüzyıl İçin Öngörüler” adlı kitabında Türkiye’yi de değerlendiriyor. 2020’ye kadar Kafkasya’da Rusya-ABD arasında kriz olacağı tespitini yapan Friedman, Rusya’nın çöküşe geçeceğini, Türkiye’nin ise o tarihe kadar bölgesinde etkili olacağını bu süreçte de ABD’nin Türkiye’ye destek olacağını yazıyor.
Peki, sonra ne olacak? İşte o sorunun cevabı, bugünkü çatışmanın öne alındığını gösteriyor:
“ABD bölgesel hegemonyalardan korkmaktadır. ABD yalnızca bölgesel rakipleri değil, küresel rakipleri de istemez. ABD bir dönem sonra Türkiye’ye bu açıdan bakmaya başlayacaktır. 2020’li yıllarda ABD-Türkiye ilişkileri gitgide artan şekilde huzursuzluk yaratıcı bir boyuta dönüşecektir.
2030’lu yıllarda ABD, Türkiye’yi bölgesel çıkarları için bir tehdit olarak görecektir. Sonuç olarak ABD, potansiyel İslam devleti olarak gördüğü Türkiye’ye karşı tavır içinde olacaktır. Bu dönemden sonra ABD, Türkiye’nin gücüne karşı önlem politikaları yürütecektir.”
Bu tespitler, sadece gölge CIA denilen kuruluşun raporlarında, kitaplarında kalmadı, küresel güç odaklarınca 40 yıl önce temelleri atılan FETÖ yoluyla kanlı bir senaryo olarak hayata geçirildi. Ama kurşunlara, bombalara ve tanklara meydan okuyan milyonlar başarmalarına izin vermedi.
Şimdi merak edilen soru, bundan sonra ne olacağı… Küresel güçler kuşatmaya devam mı edecek yoksa “artık yeter, yenemedik” deyip anlaşma yoluna mı gidecek?
Birinci seçenek ağır bastığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlarda demokrasi nöbetinin sürmesini istiyor. İşin uzmanları da biçimi ne olursa olsun tehlikenin geçmediği görüşünde.
Örneğin eski FBI çevirmeni Sibel Edmonds, İncirlik ve NATO üslerindeki nükleer silahların DAEŞ’e verileceği gibi ucube bir gerekçeyle yeni bir darbe girişiminden söz ediyor. Şunu söyleyenler de var; ekonomi üzerinden son bir darbe denemesi yapabilirler. Ne planı yaparlarsa yapsınlar, artık karşılarında işgale karşı bütünleşerek 15 Temmuz’da demokrasi destanı yazan bir Türkiye halkı var. Ama şu gerçeği de unutmayalım, Türkiye, sadece kendi geleceği için değil dünyada “adalet ve merhametin sesi” olarak farklı bir misyon üstlenmiş durumda.
Bu yüzden yakamızı kolay bırakmayacaklar. Bunu bilelim ve geleceğe bir maraton koşucusu gibi hazırlanalım.”
Evet geleceğe maraton koşucusu gibi hazırlanırken önümüze çıkan engelleri aşmasında hesabını iyice yapmalıyız.
Engel batı emperyalizmi. Türkiye’nin kalkınmasını batı istemiyor ve içine sindiremiyor. Sindirmiş olsa bizim hayrımıza olan işe destek verir mi? Vermez. Nedeni açık ve net.
Hayır kampanyasına her türlü imkan tanınırken, EVET kampanyasına katkı sağlayacak olan etkinliklere batı izin vermiyor.
Bu şer kuvvetlerin başını ne yazık ki, Birinci Dünya Savaşında müttefikimiz olan Almanya çekiyor. Alman makamları son olarak Dış İşleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuşma yapacağı salonun işletme ruhsatını iptal etmiş.
Gafil Hollanda “Hollanda’daki Türkler bizim vatandaşımız Türkiye’deki Türkler size yeter” diyerek o ülkede Evet kampanyasına geçit vermiyor.
Özetle, biz kimseye Evet yada Hayır demeleri için öneri getirmiyoruz. Önerimiz şu batı bizim hayrımıza olan bir iş için bu güne kadar destek verdi mi? Vermedi. Bundan sonra verir mi? Vermez. O halde kafa O’dur ki düşünerek doğrusunu bulalım. Taktir ve yorum şüphesiz okuyucuların.