Yazdığı yazılarla, yaptığı programlarla ve tahlillerle sadece doğruları haykıran, Avrupa’da ve Dünya’da Türkiye’nin gür sesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Öznur Küçüker Sirene sosyal medya hesaplarından bugün yaptığı video konuşması ile “Neden Batı Medyası Birdenbire Erdoğan’ı Övmeye Başladı?” sorusunun cevabını tahlil edip tarihi gerçekleri açıkladı.
Bu çok önemli tahlilden dolayı Sayın Öznur Hanım’ı tebrik ediyoruz.
Bu önemli tarihi tahlili http://www.gumushanedenhaber.com sitesi olarak metin haline getirek hem videoyu hem de metnini yayınlamayı bir borç bildik.
Metnin yazılışında olacak hatalar için video konuşmasının esas alınmasını özellikle istirham diyoruz.
İŞTE O TARİHİ KONUŞMANIN METNİ
The New York Times, L’Express…Neden Batı Medyası Birdenbire Erdoğan’ı Övmeye Başladı?
ÖZNUR KÜÇÜKER SİRENE
Giriş ve Makale Tanıtımı
Değerli takipçilerim, hepinize merhabalar. Umarım çok iyisinizdir. Her şey yolundadır. Ben bir süre ara verdikten sonra bugünkü yayınımı sizler için The New York Times gazetesinde çıkmış çok önemli bir yazıyı değerlendirmek için hazırlıyorum. Zaten sizler de bu yazıyı duymuşsunuzdur. Ülkemize çok ses getirdi. Yazının başlığı “Vazgeçilmez Erdoğan”. Ben açıkçası bu yazıyı internet ortamında görür görmez şaşkınlığımı gizleyemedim ve X hesabımdan şöyle bir paylaşım yaptım: “Vay canına. The New York Times’ın yeni yazısının başlığına bakın: Vazgeçilmez Erdoğan.”Ben paylaşımı yapar yapmaz paylaşımın altı özellikle muhaliflerden gelen tepkilerle doldu. Muhalifler şöyle yorumlar yapmışlar: “Evet Erdoğan vazgeçilmez. Çünkü Batının her istediğini yapıyor. Öyle yapsaydım ben de vazgeçilmez olurdum.” Veya işte bazıları da demiş ki aslında yazıda övgüden çok eleştiri mevcut. Türkiye’nin iç siyaseti, demokrasi eksikliği bu yazıda vurgulanıyor.
Muhaliflere Mesaj ve Genel Değerlendirme
Ben şimdi bunların genel bir değerlendirmesini yapacağım ama öncelikle şunu söylemek istiyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vazgeçilmezliğini vurgulayan tek yazı The New York Times gazetesinde çıkmadı. Ben bugün size Fransız basınında L’Express dergisinde de konuyla alakalı çıkmış bir yazıyı okuyacağım. L’Express’te tıpkı The New York Times gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeri doldurulmazlığını yazısında kaleme almış. Şimdi ben muhaliflere buradan şu mesajı vermek istiyorum: Hayır, Cumhurbaşkanı Erdoğan batının her istediğini yaptığı için vazgeçilmez olmadığı, aksine Batı buna mecbur kaldığı için vazgeçilmez oldu. Bunu kanıtlamak için sizlere bugün birçok örnek vereceğim.
İç Siyaset: Terör ve Savunma Sanayii
İç siyasetimizle başlayalım. Biliyorsunuz 80’li yıllardan beri maalesef ülkemiz bir terör belasıyla karşı karşıya ve bu terör belasının bir türlü sona ermemesinin en önemli sebeplerinden biri de Batı ülkelerinin, bizim NATO’da müttefikimiz olan Batı ülkelerinin terör örgütlerine gizliden veya açıktan verdikleri destekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan buna boyun eğmedi ve ne yaptı? Cumhur İttifakı ile birlikte terörsüz Türkiye sürecini başlattı ve böylece ülkemiz adına, ülkemizdeki barış ve istikrar adına tarihi bir adım atılmış oldu. Ancak tabii ki bu süreç hemen başlamadı. Bu sürece giden taşlar yavaş yavaş düştü. Bunun da bence milat noktası bizim savunma sanayimizin tamamen bağımsızlığa kavuşturulması oldu. Yıllarca tekrar bizim müttefikimiz olarak değerlendirilen Batı ülkeleri bizlere açıktan veya gizli silah ambargosu uyguladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar batılı ülkelerin bu ambargolarına boyun eğmedi. Aksine bu olaydan ders çıkararak milli savunma sanayimizin bağımsızlaştırılmasının ne kadar önemli olduğunu idrak etti ve bundan sonra savunma sanayimizi çok önemli bir noktaya taşıdı. Bugün Fransa Milli Savunma Bakanlığı son çıkardığı raporunda bile Türkiye’nin bu alanda geldiği öncü konuma işaret ediyor. Şu anda biz sadece üretici konumunda değiliz. Aynı zamanda bir sürü ülkeye artık silah ihraç ediyoruz. Hatta en son Almanya bile Türk SİHA’larını almalıyız tarzında bir açıklamada bulundu. İspanya biliyorsunuz HÜRJET uçaklarını sattık. Endonezya KAAN savaş uçakları satılmasına dair bir anlaşma imzalandı. Bugün dünyanın dört bir köşesine bizim ürettiğimiz savunma sanayi ürünleri ihraç ediliyor. Bu gerçekten de ülkemizin son zamanlarda ulaştığı en büyük başarı diyebiliriz.
Uluslararası Meseleler: Suriye
Bütün bunların dışında uluslararası meselelerde yakın veya uzak coğrafyamıza attığımız adımlara bakalım. Suriye’de biliyorsunuz kördüğüm olmuş bir iç savaş vardı. 2011’de başlamıştı. Esad rejimi Rusya’nın da verdiği destekle bir türlü yıkılamıyordu ve bu bölgede büyük bir istikrarsızlığa sebep oluyordu. Suriye’de yaşanan katliamlar haricinde tabii ki ciddi bir insanlık trajedisi yaşandı ve bundan en çok etkilenen ülke de Türkiye oldu. Milyonlarca Suriyeli sığınmacının sorumluluğunu biz üstlendik. Cumhurbaşkanı Erdoğan batılı ülkelerin aksine sığınmacılara sahip çıktı. Bu çok cesur bir karardı. Neden derseniz dünyada göçmen düşmanlığının bu kadar arttığı bir dönemde ve göçmen düşmanlığının siyasete bu kadar alet edildiği bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyu hiç geri adım atmadı. “Ben bu insanlara sahip çıkacağım” dedi. Ve bence bu çok önemli ve onurlu bir duruştu. Dünyanın bu kadar insanlığını kaybettiği, insan hayatının bu kadar değersizleştirildiği bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan onurlu ve dik bir duruş sergiledi ve bu insanlara sahip çıktı. Ve ben o zamanlar bile hep şunu düşünüyordum: Kesinlikle ülkemizin Suriye noktasında başka bir stratejisi, politikası var ve bunu yakın zamanda göreceğiz. Ve daha sonra zaten Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte ve Türkiye’nin bölgede güç masa kurucu konuma gelmesiyle birlikte neler yaşandığını arka planda daha iyi anlamış, idrak etmiş olduk. Türkiye bugün Suriye’de en çok sözü dinlenen ülke. Sadece Suriye’nin barış ve istikrarını sağlamadı. Aynı zamanda bizim de ülkemizin içerisindeki güvenliği, barışı, istikrarı sağlamış olduğu attığı adımlarla. Bugün hatta Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ABD ziyareti gerçekleştirecek. Kendisine karşı uygulanan yaptırımlar kaldırıldı. Artık ülkemizdeki sığınmacılar da rahat bir şekilde, güvenli bir şekilde ülkelerine dönebiliyorlar. Bu bence yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın batı ülkelerinin aksine attığı en stratejik adımlarından biriydi. Bugün artık batı ülkeleri Suriyeli ilişkilerini normalleştirme noktasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geçiyorlar. Yani gerek Trump, gerek Avrupa Birliği ülkeleri zaten Esad düşer düşmez ilk ziyaretleri Türkiye’ye oldu ve ilk temasları Cumhurbaşkanı Erdoğan’la oldu. Bu dosyada en önemli ülke biz haline geldik.
Uluslararası Meseleler: Kafkasya ve Türkistan
Tekrar başka bir coğrafyaya bakalım. Kafkasya’ya, biliyorsunuz Kafkasya’da da Minsk grubunun girişimlerine rağmen bir türlü çözülemeyen bir Karabağ meselesi vardı. Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla bir türlü bu sorun çözülemiyor ve kör düğüm haline gelmişti. Tekrar Türkiye’nin müdahil olmasıyla bu sorun da çözüldü. Bu sorunun çözülmesiyle birlikte sadece Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkiler normalleştirilmedi. Aynı zamanda bizim de Ermenistan’la ilişkilerimiz normalleşti. Bugün artık Zengezur koridoru açılacak. Bu koridor Orta Asya, bizim Türkistan dediğimiz coğrafyaya kadar uzanıyor. Tekrar Türkistan’a baktığımızda burada Türk Devletleri Teşkilatının kurulmasıyla stratejik adımlar atıldı. Türk devletleri ile ilişkilerimiz güçlendirildi. Yani bugün Kafkasya’dan Türkistan’a kadar kendi stratejimizi, kendi bağımsız politikamızı geliştirdik ve bu politika öyle bir seviyeye geldi ki artık batılı ülkeler bu coğrafyalarda çalışmak, işbirliği yapmak için bizden geçer hale geldiler ve bizim üstünlüğümüzü kabul eder hale geldiler. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Karabağ zaferi kutlandı. Ve artık bütün ülkeler Türkiye’nin bu noktada bu konuda ne kadar önemli bir rol oynadığını itiraf ediyor.
Uluslararası Meseleler: Ukrayna-Rusya Savaşı ve Gazze
Uluslararası meselelerde Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşta biliyorsunuz Türkiye Rusya’ya karşı uygulanan batı yaptırımlarına uymadı. Aksine her iki ülkeyle de iletişim kanallarını açık tutarak aslında bu meselede en çok sözü dinlenen ülke haline geldi ve şu anda en başarılı arabulucu biziz. Hatta Trump işte başkan seçilirsem 48 saatte bu sorunu çözerim demişti. Fakat kendisi bile şu anda bu meseleyi çözmenin ne kadar zor olduğunu idrak etti. Bu meselede de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a işbirliği teklif edebilirim tarzında bir açıklaması da oldu. Neden derseniz biliyorsunuz geçtiğimiz haftalarda en önemli adımı da Gazze’de attık. Gazze’de de devam eden bir soykırım var. Fakat Gazze’deki ateşkes anlaşmasının imzalanması noktasında ülkemiz öncü rol oynadı. Ve burada da batı ülkelerinin aksine İsrail’e koşulsuz destek veren bir ülke olmadık. Kendi bağımsız politikamızı takip ettik. Hamas’la da iletişim kanallarını açık tuttuk. Bu nedenle bugün Gazze’de de çok önemli bir rol oynayabiliyoruz. Trump da bunun farkına vardığı için zaten ilk temasa geçtiği lider Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Gazze’deki başarıdan sonra da Ukrayna meselesinde de eminim ki Erdoğan’la çalışacaktır.
Diğer Arabuluculuklar ve Jeopolitik Konum
Bu başarılı arabuluculuklar başka coğrafyalarda da mevcut. Örneğin yakın tarihte Pakistan ve Afganistan arasında bir ateşkes anlaşması imzalanmasına yardımcı olduk. Tekrar Somali ve Etiyopya arasında arabuluculuk yaptık ve şu anda artık dünyanın neresinde bir çatışma çıkarsa, savaş çıkarsa ilk gözlerin çevrildiği istikamet Türkiye oluyor. Burada tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik vasfı çok önemli bir rol oynuyor. Ama bunun dışında Türkiye’nin sahip olduğu eşsiz jeopolitik konum da çok önemli. Yani Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü görevi görmemiz tabii ki bizim bu vazgeçilmez konuma erişmemizi kolaylaştırıyor. Ama bütün bunları da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyada oynadığı liderlik vasfı pekiştiriyor.
Bağımsız Politika ve Batı İlişkileri Genel Özet
Özetlemek gerekirse gerek savunma sanayimizin gelişmesinde gerek uluslararası meselelerde attığımız adımlarda asla Batı siyasetini takip etmedik. Aksine her zaman hep kendi bağımsız stratejimizi uyguladık ve bu uyguladığımız stratejilerin çok doğru bir şekilde sonuçlanması sonucunda batı ülkeleri de bugün Erdoğan’la masaya oturmak zorunda kaldılar. Peki Batı ülkeleriyle siyasetimiz nasıldı? Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kere Trump noktasında doğru at oynadı. Yani şöyle ki Trump’a çok siyasi baskının olduğu bir dönemde Trump’la iletişim kanallarını koparmadı. Trump suikast girişimine uğradığında ve başka meselelerde kendisine geçmiş olsun dileklerini iletti ve böylece kişisel ilişkilerini Trump’la koparmadı. Bu da tabii ki Trump’ın yeni başkanlık döneminde Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında yeni bir sayfa açılacağının da bir işareti oldu ve gerçekten de öyle oldu. Şu anda ABD ile bambaşka bir ilişki seviyesine gelmiş durumdayız.
Batı İlişkileri: Avrupa Birliği ve Doğu Akdeniz
Avrupa Birliği ülkelerine geldiğimizde Avrupa noktasında Türkiye asla taviz vermedi. Avrupa Birliği üyelik sürecine devam etmek isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan mesela Doğu Akdeniz noktasında Avrupa’ya taviz vermeyeceğinin sinyallerini verdi. Biz şu anda bağımsız mavi vatan politikamızı izliyoruz. Asla Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarımızdan vazgeçmiyoruz. Tekrar benzer şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını müdafaa ediyoruz ve bu noktada asla geri adım atmıyoruz. Her ne kadar her görüştüğümüzde Avrupalı yetkililerle karşımıza Kopenhag kriterleri mevzusu getirilse de biz ne diyoruz? Bizim belli bir çizgimiz var. Bizim belli bir stratejimiz, politikamız var. Biz bundan taviz vermeyeceğiz. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan özetle batılı ülkelerin her dediğini, her istediğini yapmadı.
Afrika Politikası ve Stratejik Adımlar
Son bir şey, bunu unuttum. Mesela Afrika’ya da baktığımızda Afrika’da Türk varlığı neredeyse yok seviyesindeydi ve şu anda büyükelçilik ve diplomatik temsilcilik sayımız inanılmaz derecede artarak artık bugün hem insani yardım noktasında hem diplomatik ve ekonomik açıdan ve savunma sanayi ihracatı açısından Afrika bizim için çok stratejik bir coğrafya oldu. Hatta gelecek günlerde Mali’nin başkenti Bamako’da çok önemli bir fuar düzenlenecek. Bu fuara Afrika’nın genelinden bir sürü temsilci katılacak ve bu fuara sadece Türk savunma sanayi firmaları davet edilecek. Bu savunma sanayi firmaları Afrikalı temsilcilerin önünde bizim savunma sanayi ürünlerimizi doğrudan test edecekler. Büyük ihtimalle de bu fuar sonucunda birçok ürünümüz Afrika’ya bolca ihraç edilecek. Yani özet geçmek gerekirse bugün attığımız stratejik adımlarla, hamlelerle, bağımsız politikamızla batının göz ardı edemeyeceği bir aktör haline geldik. Her ne kadar başta bizi sabote etmeye çalışsalar da demin de söylediğim gibi gizli veya açıktan ambargolarla, teröre destekleriyle, bizim ayağımızı kaydırmak için türlü türlü hamleleriyle bugün artık şunu idrak ettiler: Biz Türkiye’den vazgeçemeyiz.
Trump ve Batılı Liderlerin Yaklaşımı
Bunu ilk idrak eden ve söyleyen kişi ABD Başkanı Donald Trump oldu. Gazze meselesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu kadar önemli bir rol atfetmesi ve daha sonra Ukrayna konusunda da kendisiyle çalışabileceğini söylemesi zaten Türkiye’nin bu dönemde önem kazanacağının en önemli işaretiydi. Ve daha sonra zaten biliyorsunuz ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Baran da önemli sözleri oldu. Meşruiyet hakkındaki sözleri çok tartışmaya sebep oldu. “Türkiye’ye meşruiyet vereceğiz” diye. Aslında burada söylemek istediği Türkiye’nin artık bölgede hak ettiği konuma ulaşacak olmasıydı ve bunun akabinde zaten yaşanan gelişmelerde bunu kanıtladı. İşte o Baran Avrupa Birliği ülkelerine de Türkiye’ye haksızlık yaptıklarına dair eleştirilerde bulunmuştu. Tam bu açıklamaların akabinde ilk önce İngiltere Başbakanı Keir Starmer, daha sonra Almanya Başbakanı Friedrich Merz Türkiye ziyareti bulundular. Eurofighter uçakları Türkiye’ye satıldı ve Almanya Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini destekleyeceğinin sinyallerini verdi. Bütün bu gelişmelerde dediğim gibi Trump’ın Türkiye’ye artık farklı bir gözle bakmasından sonra oldu. Batılı ülkelerle aramızdaki buzlar giderek eriyor. Çünkü batılı ülkeler de Türkiye’den vazgeçemeyeceklerinin farkında.
Vazgeçilmezlik Konumu ve Eski Paylaşımlar
Özetle benim söylemek istediklerim bunlar. Şimdi bu vazgeçilmezlik noktasında benim zaten yıllardır yazdığım, çizdiğim bir sürü yazı mevcut. Mesela Mart ayında şöyle bir paylaşım yapmışım X hesabımdan: “Ne kadar doğru bilmiyorum ama Çin Türkiye’nin AB’ye hızlı bir şekilde katılımını destekliyormuş. AB de Türkiye’yi Çin’e kaptırmak istemiyor. AB Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmak istemiyor. Çin de Türkiye’yi kimseye kaptırmak istemiyor. Hiç bu kadar vazgeçilmez olmamıştık.” Vazgeçilmezi de tırnak içine almışım. Vazgeçilmez konumumuz zaten artık hiç bu kadar aşikâr olmamıştı.
The New York Times Makalesi Özeti
The New York Times’a çıkmış yazının başlığı dediğim gibi “Vazgeçilmez Erdoğan” özet olarak şunu yazmışlar: Çıkar odaklı bir ABD, saldırgan bir Rusya ve kırılgan bir Ortadoğu. Avrupa’nın önceliği ise savunma ve Türkiye çatışma bölgelerine yakınlığı, askeri gücü ve büyüyen savunma sanayisi ile stratejik açıdan vazgeçilmez bir ülke. Ancak batılı başkentler Türkiye’de demokrasiyi bir lüks gibi görme hatasına düşmemeli. Şimdi bu demokrasi noktasına en son değineceğim. Fakat The New York Times’ın gazetesinin özetini yaptıktan sonra, Türk hakkında çıkardığı yazının özetini yaptıktan sonra şimdi sizlere tekrar benzer şekilde Fransız L’Express dergisinde çıkmış bir yazıyı okumak istiyorum. Çünkü bu yazı aslında sizlere biraz önce özetini geçtiğim bütün meseleleri toparlamış durumda.
L’Express Makalesi Özeti
Yazının başlığı eleştirel bir başlık. Şöyle başlık: “Erdoğan’a karşı Türk demokratlarını yalnız bırakmamak.” Avrupalı liderler birbiri ardına Boğaz’ın otokratı ile yeni bir yoldaşlık keşfediyor. Şimdi her ne kadar eleştirel bir tonla başlangıç yapsa da bu yazı içeriği benim sizlere anlattıklarımı özetliyor. O yüzden sizlere okuyorum. Ukrayna’da, Gazze’de, Kuzey Afrika’da, Kafkasya’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan günümüzün tüm sıcak noktalarında devreye giriyor. Her defasında da kendini olayların merkezine yerleştirmeyi başarıyor. Türkiye’nin bu jeopolitik ağırlığı Avrupa’yı rahatsız etse de Yunanistan ve Kıbrıs ile süregelen anlaşmazlıklara rağmen Avrupalı liderler giderek daha fazla bu otoriter liderle diyalog kurma eğilimine giriyor. Hepsi Erdoğan’a yeni bir dostluk havası keşfediyor. Emmanuel Macron ılımlı bir tavırla Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye ve Türk mevkidaşına Ekim ortasında Gazze konusunda yapılan zirvede “Artık barıştık” demişti. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Friedrich Merz arasındaki yakınlaşmada bir adım daha ileri gitti. Her iki lider de Türkiye’nin Avrupa’ya açılan yolunu açık tutmak gerektiğini söyledi. Yalnızca sözde değil eylemde de bu tutum destek buluyor. Avrupa Birliği Türkiye için Avrupa Güvenlik Fonu aracılığıyla yeni bir mali araç hazırlıyor. Alman hükümeti İngiliz İşçi Partisi lideri Keir Starmer ile birlikte Türkiye’nin 20 yıl süren mücadelesinin ardından Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının satışına onay verdi. Avrupa ile Asya arasında stratejik bir konuma sahip olan Türkiye hala AB üyelik adaylığı statüsünde. Temmuz 2025’te Ankara’da yapılacak NATO zirvesi ittifak içindeki önemini bir kez daha gösterecek. Türkiye Güneydoğu sınırını sıkı biçimde koruyor. Göçmen akınını engelliyor ve bu görevini büyük bir titizlikle yürütüyor. Frontex’e göre Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmen sayısı yılın başından bu yana %22 azaldı. Ayrıca Türkiye batının Ukrayna’ya desteğini tamamlayan bir güç olarak öne çıkıyor. Savunma sanayisi giderek büyüyor. Üretim kalitesi açısından artık batıya meydan okuyor. Türk ordusu Amerikan ordusundan sonra NATO’nun en büyük ikinci ordusu. Roketsan gibi şirketler yüksek performanslı silah sistemleri geliştiriyor. Savaş dronları üretiminde öncü konumda. Erdoğan hem Putin’le hem Zelenski ile konuşabilen ender liderlerden biri. Bu da onu Ukrayna-Rusya Savaşı’nın çözüm arayışlarında vazgeçilmez kılıyor. Ortadoğu’da ise Hamas’a yakınlığı, Gazze’de ateşkes sağlanmasına rol oynaması imkan tanıdı. Suriye rejimi ile yeniden kurulan diplomatik ilişkilerde Ankara’nın bölgesel nüfuzunu artırıyor. Bütün bu faktörler Türk diasporasının güçlü olduğu Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve Avusturya gibi ülkelerde etkisini artırıyor. Türkiye bu ülkelerde siyasi ve ekonomik bir kaldıraç olarak hareket etmekten çekinmiyor. Sonuç olarak AB ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi yılda 210 milyar ulaşmış durumda. Recep Tayyip Erdoğan vazgeçilmez olmayı çok iyi biliyor. Bu yüzden Avrupalılar artık muhalefetine yönelik baskıları daha düşük tonda eleştiriyor. Hatta çoğu zaman sessiz kalıyor.
Makalelerin Genel Özeti ve Demokrasi Eleştirisi
Şimdi her iki gazetede de özetle şöyle söyleniyor: Artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyada ulaştığı vazgeçilmez konum nedeniyle ülke içerisinde ne olursa olsun batılı liderler bunlara kulaklarını tıkıyorlar ve Erdoğan’la masaya oturmak için can atıyorlar. Demokrasi noktasında da şu eleştiriyi getirmek istiyorum. Biliyorsunuz, batılı ülkeler yıllardır türlü türlü ülkelere demokrasi getireceklerini söylüyorlar. Bu konularda ders veriyorlar. Fakat, bu konudaki özellikle demokrasi ve insan hakları konusundaki maskeleri tabii ki Gazze’de yaşanan soykırımla birlikte düşmüş oldu. Gazze’de uluslararası toplumun gözleri önünde, biliyorsunuz, artık 2 yıldır devam eden bir savaş ve soykırım söz konusu. Her seferinde İsrail’e karşı yaptırım uygulayacağını veya İsrail’e karşı harekete geçeceğini düşündüğümüz Batı ülkeleri aksine İsrail’i koşulsuz destek vermek için sıraya geçmiş durumdalar ve ateşkes anlaşmasının imzalanmasında da hiçbir şekilde etkin bir rol oynayamadılar. Tekrar baktığımızda kendi iç siyasetlerinde de çok skandal durumlar var. ABD demokrasisine bakıyorsunuz. Trump başkan seçilmeden neler yaşadığını sizler de şahit oldunuz. İşte zamanda Twitter olan hesabı kapandı. Daha sonra hakkında türlü türlü davalar açıldı. Hatta kendisine bir suikast girişimi yaşandı ve sağ kolu Charlie Kirk de suikast girişimine kurban gitti. Şu anda New York Belediye Başkanlığı seçilmiş bir yeni bir siyasi figür var. Zohran Mamdani ve Trump bu kişiye karşı fonları keseceğini açıkladı. Tekrar başka Avrupa ülkelerine bakıyorsunuz. Almanya’da işte yerel seçimler öncesi AfD üyelerinin şaibeli ölümü, Fransa’ya bakıyorsunuz Marine Le Pen’e getirilen siyasi yasak ve bunun gibi başka başka ülkelerde bir sürü siyasette şaibeli durumlar mevcut. Fakat, bütün bunları görmeyip sürekli Türkiye’nin demokrasisine laf uzatmak, Türkiye’nin yargısını hiçe sayıp bütün iddiaların asılsız olduğunu söylemek aslında Türkiye’nin siyasetine de bir müdahaledir ve bu kabul edilemez. Çünkü bizim şu anda devam eden bir yargı sürecimiz var. Ortada dosyalar, dava dosyaları var. Yani bunlara hakim olmayıp sürekli bunların siyasal bir durum olduğunu söylemek, kendi demokrasilerine göz ardı etmek çok büyük bir yüzsüzlük diye düşünüyorum.
Türkiye’nin İç Siyaseti ve Dış Müdahaleler
Türkiye’nin iç siyasetini belirleyecek olan Türk milletinin kendisidir. Başka ülkeler değildir. Şu anda biliyorsunuz Venezuela’da yaşananları sizler de görüyorsunuz. Sözde Venezuela’yı daha demokratik yapmak için Venezuela muhalefet lideri Machado’ya Nobel Barış Ödülü verildi. Fakat bu kişinin de gerçek derdinin aslında ülkenin zenginliklerini ABD’ye peşkeş çekmek olduğunu çok net bir şekilde gördük. İsrail destekçisi Machado ülkesine İsrail’in askeri müdahalesini bile savunacak kadar düşmüş durumda. Böyle insanların desteklendiği, böyle insanların demokrasi kılıfı altında aslında kendi batılı ülkelerin çıkarlarına hizmet etmek için kullanıldığı bir dünyada gerçekten batılı ülkelerin Türkiye’nin demokrasisine değer verdiğini düşünemeyiz. Bu demokrasi kılıfı altında aslında kendilerine kukla olarak kullanabilecekleri, piyon olarak kullanabilecekleri insanları destekliyorlar.
Sonuç ve Çağrı
Benim söylemek istediklerim bunlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan vazgeçilmez olduysa bu batılı ülkelerin istediklerini yaptığından dolayı değil kendi ülkesinin bağımsız siyasetini oluşturduğundan ve artık dünyada etki sağladığından dolayıdır. Batılı ülkeler de bunun farkında oldukları için artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı göz ardı edemiyorlar ve bütün uluslararası meselelerde onunla birlikte çalışıyorlar. Umarım söylediklerim yaptığım özet sizler için faydalı olmuştur.
Lütfen beni takip etmeye devam edin. Başka yayınlarımda da özellikle şu anda kurulmakta olan ABD, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki ittifaktan bahsedeceğim. Doğu Akdeniz’deki ittifaktan bahsedeceğim. O yüzden beni takipte kalın. YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın. Sizlere yorumlarınız, takibiniz benim için çok değerli. Bütün yorumlarınızı okuyup cevap vermeye çalışıyorum. Lütfen, bundan sonra benim kanalımı başka çevrenizdeki insanlara da tanıtın. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Görüşmek dileğiyle.

