ÜMİDİMİZ

Akıntıya
kaptırmışız kendimizi, sürükleniyoruz. Modern zamanda insanlar ihtiyacı olmayan
şeyleri de ihtiyaçtan sayarak onları elde etmek için efor sarfediyor. Yarın
lazım olur, bir gün lazım olur düşüncesiyle olmadık şeyleri biriktiriyor.
Evlerimizin ardiyesi, tavan arası hayatta bir defa bile kullanmayacağımız
eşyalarla dolu. Teknolojinin getirdiği bir sonuç olarak ise her eşyanın kısa
zamanda güncelliğini kaybetmesi.

Zaman
durmadan akıp gidiyor. Geçip giden zaman mı, ömür mü? Anlayamıyoruz. Ömür mü
bizi, biz mi ömrü tüketiyoruz? Her gün bir zerremiz daha toprağa saplanıyor.
Bununla birlikte başka neleri alıp götürüyor bizden zaman. Nezaket ve hoşgörü
hicret etmiş bizden uzaklara. Sevgi kelimesi silinmiş lügatlerimizden. Merhamet
göç etmiş gönül obamızdan. Saygı, yardım, ikram alıp başını gitmiş. İçimizde
otağ kuran o güzelliklerin yerinde yeller esiyor şimdi.

Bir göç
başlamış içerimizde, ardı arkası kesilmeyen bir göç. Köylerden kentlere akın
eden insanların halini andıran, içimizi harabeye çeviren bir göç. Güzel olan ne
varsa iyilik namına ne varsa yüklemişler yükünü, yürütmüşler kervanlarını. Alıp
başını gitmişler bizden taa uzaklara. Terkedilmiş, viran olmuş, çadırları
sökülmüş, sakinleri uzaklara düşmüş metruk bir obanın görünümü var içimizde;
bir kasırgadan artakalan…

Vardımki yurdundan ayağ göçürmüş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Camlar sikeşt olmuş meyler dökülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı

Kendi
kendini öğüten değirmen misali kendi kendimizi yiyip bitirmekteyiz. Yaban olup
gitmiş içimiz. Her ne kadar göçten artakalan mayhoş burukluk ve baykuşlara
mekan olmaya namzet bir viraneyle karşı karşıya kalmışsak da tek tesellimiz,
ümidimizin göç etmediğidir. Küllenen ocaklardan hala dumanlar yükselmektedir.
Kardelen çiçekleri gibi çıkıverecektir o güzellikler.

Ancak bunun
için hayatımızın bulunduğu noktadan durup geriye bakmamız gerekiyor. Yaptıklarımızın
muhasebesini yapmak insan olmamızın gereği. Özeleştiri diye tanımlayacağımız bu
durum kendi farkındalığımızı sağlayacaktır.

Müslüman
kendisini hesaba çekerken yanlış yaptıklarıyla ve yapması gerekip de
yapmadıklarıyla karşılaşır. Böylece “yanlışın neresinden dönülürse kârdır”
anlayışıyla tövbeye yönelir. İşte hayatımızı programladığımız günler, haftalar,
aylar, kandiller hedefe varmak için yollarımıza dikilen işaret levhaları olarak
durmaktadır. Her belirli gün bize geçmişin muhasebesini yapmak için bir imkan
vermekte, gelecek için program yapmamıza fırsat tanımaktadır. Doğum günlerimiz,
yıldönümlerimiz bunun için önemlidir.

Bizim, insan
olarak, şöyle bir durup düşünmeye ihtiyacımız var. Bizi kendimize getirecek
öz’ü başka yerlerde aramamız yanlış. O nüve içimizde.

“Doğacaktır
sana vadettiği günler hakkın;

Kim bilir
belki yarın, belki yarından da yakın.”