UZUN YAŞAMAK
Eğitimci yazar Altan Ekmen yazdı
Ortalama
ömür ülkemizde 10 yaş birden artarak erkeklerde 75 kadınlarda 82 olmuş. Eskiden
50’li yaşlarda ihtiyar sınıfında olanlar şimdilerde nerdeyse orta yaşta
sayılıyorlar. Belli ki hayat şartları kolaylaştıkça ve beslenme imkanları
iyileştikçe ömür de uzuyor. Kadınların neden daha fazla yaşadığı ile ilgili
bilimsel bir veri yok. Herkes başka yorumlar yapıyor. Ama bilinen bir gerçek
var ki; o da beylerinin ölümünde sonra onlarca yıl yaşıyorlar ve hallerinden de
şikayetçi değiller..!
Uzun
yaşamak çok da kıymetli bir şey olmasa gerek, ne kadar yaşarsanız o kadar fazla
acı görüyorsunuz, her yıl birkaç yakınınızı kaybediyorsunuz. Gözünüzün önünden
bir bir tanıdık yüzler kaybolup gidiyor. Her yeni bir ölüm haberi sizi derinden
sarsıyor. İnsanın defalarca “keşke ölseydim de görmeseydim” dediği daha nice
acılarla karşılaşıyoruz.
Yaşadıkça
dostlarınızdan ve kıymet verdiğiniz pek çok yakınımızdan beklemediğiniz kırıcı,
incitici, yaralayıcı sözler duyuyorsunuz. Nasıl olur da böyle konuşabilir
diyorsunuz. Küçük hesaplar, ince hesaplar, hinlikler, cinlikler, tilki
kurnazlıkları, şark uyanıklıkları daha nice hallerle karşılaşıp insan evladının
şekline şemaline şaşırıyorsunuz. Bu arada sizde farkında olmadan
başkalarını kırabiliyor bunun pişmanlığını duyabiliyorsunuz.
Uzun
yaşadıkça özleyip hasret çektiklerinizin çoğuna kavuşuyorsunuz; araba, ev,
para, eş, sevgili, yemek, gezmek gibi pek çok hayaliniz gerçek oluyor. Bu kötü
bir şey midir? Değildir belki ama ulaştığımız her kıymetli şey kıymetsiz
oluyor. Ah bir kavuşsam dediğiniz her şeye sahip olunca ondan kurtulmanın ve
daha başkasına sahip olmanın peşine düğüyorsunuz. Oysaki onlara özlediğimiz
zamanlarda verdiğimiz kıymet ile kavuştuğumuz zamanki kıymet arasında uçurumlar
var. Hayallerimizdeki güzeli harcıyoruz hep. Acaba kavuşamamak daha mı iyi
diyesi geliyor insanın.
Uzun
yaşadıkça daha çok akıl bilgi ve görgüye sahip oluyorsunuz. Bildikçe öğrendikçe
ne kadar bilgisiz olduğunuz ortaya çıkıyor. Oysaki az şey bilirken kendimizi
nasılda alleme-i cihan zannedip dünyayı kurtarmanın peşine düşüyorduk. Ne kadar
cesurduk. Ne kadar gözü karaydık. Yaşlılık öylemi kendi gerçeğinizle
yüzleşiyorsunuz. kendinize “sen bir hiçsin” diyorsun. Oysaki az bildiğimiz
yıllarda sen bir kahramansın derdik.
Uzun
yaşadıkça kahramanlarınız ve inançlarınız değişiyor. Uğruna ölümü bile göze aldığınız
siyasi ya da sosyal şahısların sıradan bir insan olduğunu, hatta bazı
huylarının ve davranışlarının kabul edilemez olduğunu duyup öğreniyorsunuz.
Kahramanınız gözünüzde değerini yitiriyor, Siz de bir kahramanı yitiriyorsunuz.
Katı inançlarınız esniyor. İlla böyle olması gerekmezmiş, bak böylede oluyor
diyorsunuz. Kararlılığınız esniyor, taviz havuzunuz hızla doluyor.
Uzun
yaşadıkça yalnızlaşıyorsunuz. Sayıca daha fazla akraba, evlat, torun, eş,
dost, hısıma sahip oluyorsunuz ama konuşacak sohbet edecek bir kişi dahi
bulmakta zorlanıyorsunuz. Kimi arasam? sorusuna hep “onu daha sonra ararım”
diyorsunuz. En zoru ise çocukluk ve gençlikte birlikte olmaktan çok keyif
aldığınız, adeta görmeden yaşayamadığınız kardeşlerinizin zamanla yabancı birer
komşuya dönüşmesidir. Herkes evlenip kendi evinin derdine düşünce zamanla
kardeşlik bağlarının zayıfladığını görüyor ve buna çok şaşırıyorsunuz.
Herkese
uzun sağlıklı ömür temenni ederiz ama uzun yaşamak üstüne bunca moral bozucu
şey söyledik. Şair diyor ki: kaderde ölmekte var/fakat asıl borcun yaşamaktır.
Mademki şair bizi yalanlıyor, siz şairin dediğine bakın. Beni kale almayın..!
(Şiran’dan eski seçim müdürümüz Bayram Yeniçerinin ölüm haberini üzüntüyle öğrendim. Şiran kaymakamlık binasındaki odasında sıcaklık ve samimiyet olan büyüklerimizden birisiydi. Allah rahmet eylesin. Yakınlarına sabırlar dilerim. )