Uzun Yaşamın Sırrı / Neva Çiftçioğlu Banes

Amerika’da yaşayan Türk Bilim Kadını Neva Çiftçioğlu Banes, sosyal medya hesabından yayımladığı Uzun Yaşamın Sırrı başlıklı yazısında aralarında “haftada bir gün oruç tutmak” dahil çeşitli önerilerde bulundu. Çiftçioğlu’nun bu önemli paylaşımını sunuyoruz. UZUN YAŞAMAN SIRRI Neden uzun yaşamak ister insan? Başrolünü kendisinin oynadığı hayat hikâyesine daha çok hayal ve umut yazabilmek için belki de. Yüreklerde […]


UZUN YAŞAMAN SIRRI

Neden uzun yaşamak ister insan? Başrolünü kendisinin oynadığı hayat hikâyesine daha çok hayal ve umut yazabilmek için belki de.

Yüreklerde yaşanan üzüntü ve hayal kırıklıklarının getirdiği karanlığa güneşin doğuşunu görme isteği yarınlara beklentiyi doğurur. Sanki her bir birey dünyaya elinde boş bir mutluluk torbasıyla gelmiştir. Torbayı doldurmadan ayrılmak ağırına gider insanın. Üstelik dibi de deliktir torbanın. Üstten bir yandan doldururken alttan yavaş yavaş boşalır.

Kimi yaşamı boyunca gözünü torbanın dibine diker kaybedilenler için dövünür, kimi kaybettiğinin yerini başka mutluluklarla doldurmaya odaklanır, ömrü boyunca tatminsiz ama güçlüdür. Uzun yaşamakla hayat hikâyesini dilediğince yazabileceğini sanır.

Bu yüzden yaşlanmayı yavaşlatmak insanoğlunun en büyük hayallerinden biridir. Sadece Amerika’da yaşlanmayı yavaşlatmak için kurulan sektöre yılda 50 milyar dolar akıtılması bunun en bariz kanıtı.
Uzun yaşamanın sırlarını araştırmak için kurulan gerontoloji bölümü bilim insanları, her yıl bir önceki yılın iki katı sayıda proje oluşturmakta ve araştırmacı sayısını artırmaktadır. Buna karşılık 2012 yılında Amerika’da, Rusya’da, İsrail’de ve Hollanda’da hayatı uzatma araştırmalarına engel olmak için politik partiler kurulması çok ilginçtir.

Amaçları; insan nüfusu dünyada hızla artarken, uzun yaşam ve ölümsüzlük üzerine yapılan araştırmaların etik olmadığını her fırsatta savunmak ve bu konuya ayrılan bütçeyi doğanın korunmasına kanalize etmek, doğal afetlerden etkilenen insanlara destek olmak.

Objektif bir gözle bakılırsa aslında her iki taraf da haklı. Neden uzun yaşamaya da dünyayı korumaya da eşit ödenekler ayrılmasın? Araştırmalara ayrılan bütçeyi birinden alıp diğerine aktarmak yerine savaş sektörüne ayrılan trilyonlara bir göz atmak daha akıl kârı değil mi?

Gelelim uzun bir yaşam için son yıllarda sıklıkla yinelenen ana altın kurala: “Bağışıklık sisteminizi güçlü tutun.” Tıp dünyasında geçen sene “cytomegalovirus” (CMV) insanların neredeyse “baş Azrail’i” olarak tanımlanmıştır. İnsanların büyük çoğunluğu (% 50-80) bir çeşit herpes virüsü olan CMV’yi vücudunda taşımakta, fakat herhangi bir rahatsızlık duymamaktadır.

İçimizdeki bu “fırsatçı düşman” vücudun stres, yorgunluk, uykusuzluk ve yanlış beslenmeyle zayıf düşmesini bekler. Kırılan bağışıklık sistemi, virüslerin zaferi ve vücudun mağlubiyetiyle son bulur. Bu sessiz düşmanla savaşın kaybedildiği anda da kanser, kalp rahatsızlıkları gibi diğer sağlık sorunlarının patlak verdiği düşünülmektedir.

Bağışıklık sistemini sağlam tutmak için sıralanan tavsiyelerin başında sıcacık dostluklar var. Daha sık aile ilişkileri, bol bol dertleşme, kucaklaşma ve paylaşma ilaç gibi öneriliyor. Diğer öneriler ise şimdiye kadar duyulan tavsiyelerden biraz daha farklı:

1- Az yemek yiyin. Hatta zaman zaman bol sıvıyla bir gün 3 öğün, ertesi gün 2 öğün döngüsü oluşturun. Tutabiliyorsanız haftanın bir günü oruç tutun.
2- Yürüyüş ya da spor yaparken vücudunuzun ağrıyan bölgesiyle konuşun, “İstediğin kadar uğraş, beni durduramayacaksın, ben güçlüyüm ve seni yeneceğim” deyin.
3- Sizi mutsuz eden beraberliklerde ısrarcı olmayın, stressiz yaşamı tercih edin.
4- Yardıma muhtaç bile olsanız diğer yardıma muhtaçlara el uzatın.
5- Yaşlansanız bile beyninizin hipokampüs bölgesi yeni hücreler oluşturabilir. Beyninizi aktif tutun, okuyun, bilmeceler çözün.

Bu önerilere uymak hayatı uzatır mı bilmiyorum ama daha sağlıklı kılacağı kesin. Sağlıkla alınan yol yaşamaya değer. Ya doldurulmaya çalışılan mutluluk torbası? Hiç önemli değil! Ne delikten akıp gidene yanmalı, ne de sürekli doldurma çabasıyla strese girmeli. Konsantre olunması gereken tek şey, aslında içinde o an bulunanların değerini “delikten” akıp gitmeden fark etmek.

Yaşadığımız süre ne olursa olsun hep kısa, hep kısıtlı. Upuzun yaşayıp kısacık bir hikâyemiz olacağına, kısacık yaşamımıza uzun bir hikâyeyi sığdırmak en güzeli.

Exit mobile version